Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gençlik ve Teknoloji Buluşması” programına katıldı Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gençlik ve Teknoloji Buluşması” programına katıldı için yorumlar kapalı 991

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş’de (TUSAŞ) yayımlanan, “Gençlik ve Teknoloji Buluşması” programında gençlerle bir araya geldi ve soruları yanıtladı.

Moderatörlüğünü kendisinin yaptığı programda, savunma sanayine yönelik bir soru üzerine Erdoğan, 16 yıl önce göreve başladıklarında Türkiye’deki bu sektörün durumunu anlattı.

Erdoğan, o dönemde İsrail’den alınan İHA’lardan ikisinin de arızalı olduğunu, bakımlarını dahi yaptırmakta sıkıntıya düşüldüğünü söyledi.

Şimdi gelinen noktanın çok farklı olduğuna işaret eden Erdoğan, “İHA’larımızı, SİHA’larımızı üretir hale geldik. Bunları üretir hale geldiğimiz içindir ki işte Afrin’de Zeytin Dalı Operasyonu’nu çok daha başarılı yaptık. Cerablus’ta aynı şekilde çok daha başarılı yaptık. En son Kandil, bu operasyonları çok daha başarılı bir şekilde yürütebildik.” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, hedeflerinin çok daha ileri gidebilmek olduğunun altını çizerek, şöyle devam etti:

“Bu başarılarımıza yeni başarılar ilave etmek suretiyle de savunma sanayinde kendimize yetebilmenin dışında bir de ihracatta çok ciddi bir değer sağlamak… Çünkü buradan cari açığımızı kapatmakta da bize büyük bir imkan sağlıyor. Şu anda 5,5 milyar dolar gibi burada bize sağlanan imkan var. Bu gidişle biz, cari açığı kapatmakta da savunma sanayii ürünlerimizi çok iyi değerlendirme fırsatını da yakalayacağız.”

Şimdi, İHA ve SİHA’nın devamı olan Akıncı’nın üretilme konumuna gelindiğine dikkati çeken Erdoğan, “Akıncı’nın durumu çok daha muhteşem. Akıncı 4,5 ton ağırlığında ama 1,5 ton silah taşıyabilecek. Havada kalma süreci çok daha farklı.” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünya ile rekabette Akıncı ile farklı bir konuma gelindiğini belirterek, “Çünkü şu anda dünyada bizim rekabet alanımızda o, bizi çok güçlü kılan bir silahımız olacak.” değerlendirmesinde bulundu.

Birçok üründe özellikle 60 proje varken, şu anda proje sayılarının 600’e ulaştığını bildiren Erdoğan, milli ve özgün üretim modelini uygulayarak buralara gelindiğini vurguladı.

Erdoğan, bu alandaki çalışanların özgüvenlerinin buralara gelinmesindeki önemine işaret etti.

“150 yıldır yapılmayan ve yaptırılmayan bir milli piyade tüfeğimizi, onu daha yeni üretmeye başladık.” diyen Erdoğan, şunları söyledi:

“Bunlar, nasıl kasıtlı olarak biz geriletildik veya geride tutulduk, bunu göstermesi bakımından çok önemli. Yani yerli sektörde ihracat yapılacak müsaade edilmez, talep var müsaade edilmez. Artık zorla dedik, buna müsaade edeceğiz, verilecek. Ve yerli savunma sanayinde artık bu tüfeklerimiz ihraç edilmeye başlandı. Şimdi atılacak olan bu insansız hava aracındaki yarışta, yerli sektörde de bu adımlar atılıyor. Örneğin ANKA, o da bu rekabetin içerisinde. Bu yarış bu şekilde bizi güçlendirerek devam edecek.”

“24 SAAT FULL MESAİ BURADA VAR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünya, dijital dönüşümü konuşuyor, insansız fabrikalar kuruluyor. Biz Türkiye olarak bunu nasıl başarabiliriz. Bir rakibiniz miting meydanlarında ‘Endüstri 4.0’ı ben bilirim.’ diyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” sorusuna, “Endüstri 4.0 o zatın kendisine mi ait?” karşılığını verdi.

“Endüstri 4.0” denilen olayın Almanya’da Siemens’in kendi projesi olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Bizim milli ve yerli projemiz var, biz böyle çıktık. Biz o milli, yerli projemizle şu anda dünyada savunma sanayinde rekabet alanının içerisindeyiz. Örneğin şimdi ATAK helikopterlerimizi yapıyoruz. Ben İtalya ile bunu görüştüğüm zaman, Berlusconi’nin başbakan olduğu dönemde, kendisiyle bu konuları görüştük. Dostluğumuzun da ileri olması sebebiyle ortak üretime girelim dedim.

O zaman görüşmeler yaptık, sonra da ortak üretim kararını verdik. Çünkü dünya hep pazar arıyor ama biz Türkiye’yi pazar olmaktan çıkarmakta kararlıydık. Biz kendimize pazarlar bulalım. Berlusconi’nin desteğiyle anlaştık, ATAK helikopterlerimizi Türkiye’de başlattık. Bunu da tabii Roketsan’la da özellikle bütün kullanılan bombalar oradan, o da yerli. Burada motorda inşallah onu da halledeceğiz. Şu anda bu üretimi yapıyoruz.”

Erdoğan, şu anda ordunun 34 kadar ATAK helikopterinin kullanıldığını vurgulayarak, “Temennim odur ki sizlere şu anda üretim bandında olanları da programdan sonra gezdirmek isterim. 24 saat full mesai burada var. Bunlar bizim medarıiftiharımız. Nerelerden nerelere geldik, kapılarda dileniyorduk, ne olur bana bir tane helikopter, ATAK ver. Nazlanıyorlardı, kongreden çıkmadı. Şimdi biz bunu artık aştık. ATAK helikopterlerinde de bunu gördük.” değerlendirmesinde bulundu.

“HÜRKUŞ BİZE YETERLİ Mİ? DEĞİL”

Hürkuş’un eğitim uçuşları noktasında yerli uçak olduğunu kaydeden Erdoğan, “Hürkuş bize yeterli mi? Değil. Bunu daha da ileri teknolojiyle Hürkuşumuzu da ilerleteceğiz, daha ileri bir konuma gelmemiz lazım. Ama önemli olan ilk adımdır, biz bu ilk adımı şu anda atmış vaziyetteyiz. Bunu da başarılı bir şekilde bundan sonra sürdüreceğiz.” dedi.

Erdoğan, milli teknoloji hamlesinde ilk adımın önemli olduğunu, bundan sonra da zaten ileri teknolojiye doğru gidildiğini söyledi.

Göreve başladıklarında bu noktadaki şirketlerin sayısının çok düşük olduğunu dile getiren Erdoğan, şimdi rekabet bulunduğu için bu sayının artmaya başladığını kaydetti.

Erdoğan, araştırma-geliştirmenin de mali noktada getirisinin çok fazla olduğunu belirterek, “Bu bakımdan bu konuya da ilgi duymaya başladılar. Eskişehir bu konuda iyi bir merkez olmaya başladı. İnanıyorum ki aynı şekilde bu konuda Ankara çok önemli bir merkez. Zaten hepsinden öte Aselsan çok ciddi bir işlev görüyor. Şu anda bizim sadece 137 bin araştırma-geliştirme noktasında çalışanımız var.” ifadesini kullandı.

Erdoğan, üniversitelerden yetişen gençler için bu sektörde şu anda büyük bir alan doğduğunu ve geleceğe yönelik herhangi bir sıkıntının söz konusu olmadığını söyledi.

“KODLAMA VE YAZILIM EĞİTİMİNE, İLKOKULDAN İTİBAREN BAŞLIYORUZ”

“Toplumda ilim ve teknolojiye olan ilgiyi arttırmak için ne gibi projelerinin bulunduğunun” sorulması üzerine Erdoğan, son 16 yılda hükümet olarak 126 bilim ve sanat merkezi açtıklarını dile getirdi.

Erdoğan, bunun çok daha ilerisini Haliç’te açacaklarına değinerek, “Haliç’te bilim ve sanat merkezi, yani o meşhur Haliç Tersanesi’ni buna dönüştüreceğiz. 2023’e kadar 150 çocuk kütüphanesi kuracağız. Kodlama ve yazılım eğitimine, ilkokuldan itibaren başlıyoruz. Bu büyük önem arz ediyor.” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanlığında 5 milyon ciltlik bir kütüphanenin olacağını, aynı zamanda dijital ortamda da kaydının bulunacağını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

“İstanbul Rami Kışlası’nı aynı şekilde kütüphaneye dönüştürüyoruz. Orada da 7 milyon ciltlik bir kütüphane kuruyoruz. Yine dijital ortama bunların hepsi aktarılacak. Çünkü Türkiye bir ilim, irfan yuvasıyken şöyle bir araştırdığınız zaman, bizim doğru dürüst kütüphanemiz yok. Koskoca Türkiye’de ciddi anlamda böyle bir kütüphane yok. Ama dünyaya bakıyorsun, 150 milyon cilt kitabı olan kütüphaneler var. Şimdi biz Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi’yle buna başladık. Şu ana kadar da 1,5 milyon cilt kütüphanemize kitap gelmiş vaziyette. Bunu 5 milyona tamamlayacağız. 5-6 ay içerisinde kütüphanemiz bitiyor, 24 saat burası açık olacak, öğrencilerimize hizmet verecek.”

“DÜNYADAN HABERİ OLMAYINCA, O KEKİ BİR ŞEYLE KARIŞTIRIYOR”

Erdoğan, “Bu hizmeti verirken de, tabii birilerinin çok hoşuna gidebilir bu, o da şu; biz kek ikramımızı yapacağız. İnadına da olsa yapacağız. Çayını kahvesini orada alabilecek. Fakat dünyadan haberi olmayınca, o keki bir şeyle karıştırıyor.” ifadelerini kullanarak, şunları kaydetti:

“Benim kızım Amerika’da tahsilini yaparken zaman zaman arıyorum kendisini. Aradığımda, neredesin kızım, ‘Baba kütüphanedeyim.’ Daha sonra merakım, kızım bu saatlerde nasıl oluyor bu iş dediğimde, o da anlatırdı. Hem kütüphanenin yapısını hem de nasıl çalıştığını anlatırdı.

Onlar için en isabetli çalışma yeri orası. Niye? Kütüphane dediğiniz zaman orada sadece kendini hangi dünyaya veriyorsun? Kitap dünyasına, düşünceye, ilme veriyorsun. Evde olduğun zaman kardeşlerin rahat bırakmaz, evde diğer ihtiyaçlardan dolayı rahat çalışamazsın. Ama orada kütüphanede kitaplarla haşır neşir olduğun zaman, dersini de çok daha rahat bir şekilde çalışma imkanı var. Bizim şu anda attığımız bu adımla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki kütüphane bu işlevi görecek. Millet kıraathaneleri de bu işlevi görecek.”

“İNTERNET KAFELERİN NE İŞLER GÖRDÜĞÜNÜ BİLİYORSUNUZ”

İllerde ve ilçelerde, millet kıraathanelerinin bunun için yapıldığını vurgulayan Erdoğan, “Bu adımı atarken de gençlerimizi kötü alışkanlıklardan da kurtaralım istiyoruz. Bu internet kafelerin ne işler gördüğünü biliyorsunuz, nerelerden nerelere gençliği kaydırdığını görüyoruz. İstiyoruz ki ilim, irfan sahibi bir nesli yetiştirelim. Bunun için de tabii bu tür millet kıraathaneleri bizim önümüzü inanıyorum ki bu konuda açmış olacak.” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerli otomobilin ne zaman yollarda görülebileceğine ilişkin bir soru üzerine “Siz ana muhalefetin adayından bu işi daha iyi kavramışsınız. Çünkü o hala şu andaki klasik otomobillerden bahisle benim 20 yıl geriden geldiğimi söylüyor. Halbuki kendisinin aynaya bakması lazım.” ifadesini kullandı.

Yerli otomobil üretecek firmaları ”beş babayiğit” olarak tanımlayan Erdoğan, bu firmalarla en ileri teknolojiyi, yani akıllı sürücü yazılımlı, elektrik şarjlı akülü arabaları konuştuklarını dile getirdi.

Bunun gayrisafi yurt içi hasılaya asgari 50 milyar avro katkı sağlayacağını bildiren Erdoğan, “Bunun farkında değil. Çok daha önemli olan cari açığımıza yıllık 7 milyar avro katkı sağlayacak. 25 bin sadece ilave istihdam sağlayacak.” ifadelerini kullandı.

Bursa Yenişehir’de otomotiv test merkezi kurulacağını açıklayan Erdoğan, ”beş babayiğit” ile bu işe soyunduklarını, başarılı bir CEO’yu işin başına getirdiklerini söyledi.

Tasarım çalışmaları hazırlıklarının sürdüğünü anlatan Erdoğan, yerli ve milli araçlar için 2022 yılını hedeflediklerini belirterek, “2022’de biz kendi yerli milli araçlarımızı ülkemizde göreceğimiz gibi dünya piyasalarına da ihracını yapacağız.” dedi.

“100 BİN KİŞİYE İŞ İMKANI SAĞLAMAK BİZİM HEDEFİMİZ”

Üniversite mezunlarının iş bulamadığına yönelik bir tespit üzerine Erdoğan, “hedefimiz mega endüstri bölgeleri inşa ederek 100 bin kişiye iş imkanı sağlamak bizim hedefimiz. Bunun proje maliyeti 140 milyar Türk lirası. Mevcut 135 sanayi sitemizi yeniliyoruz, dönüştürüyoruz. 317 bin kişiye de burada iş imkanı sağlayacağız.” bilgisini paylaştı.

İzmir’e teknoloji üssü inşa edeceklerini bildiren Erdoğan, 40 bin kişiye istihdam sağlanacağını açıkladı.

Erdoğan, 114 organize sanayi bölgesi kurulduğunu, Kahraman Kazan’da yeni bir organize sanayi bölgesi yapılacağını dile getirdi.

Kahraman Kazan’daki organize sanayi bölgesinin görsellerini, salonda bulunan dev ekrandan gençlere izleten Erdoğan, “Bunları 10-15 yıl önce konuştuğunuzda kimsenin havsalası almazdı ama şimdi biz artık bunun uygulamasına geçtik.” ifadesini kullandı.

Erdoğan’ın “Bilmiyorum beğendiniz mi?” şeklindeki sorusuna, gençler alkışla yanıt verdi.

“HİÇBİR GENCE YÜZDE 100 İŞ GARANTİSİ VERMEZLER”

Erdoğan, bin 595 meslek lisesi, 370 özel meslek lisesi kurulduğunu hatırlatarak, “Dünyanın şu an en gelişmiş ülkesi Amerika değil mi? Hiçbir üniversite mezununa veya gence yüzde 100 iş garantisi vermezler, veremezler. İş garantisi, ehliyet, liyakat işidir. Gerçekten başarılıysa ehliyet, liyakatta iyiyse onu da kaparlar ama ‘Ben üniversiteyi bitirdim, bana hemen iş verilir’, böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde yok.” değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, 16 yılda eğitim bütçesini 9,3 milyar Türk lirasından 135 milyar Türk lirasına çıkardıklarına dikkati çekerek, “Eğitime bu kadar önem verdik. Çünkü bir numara milli bütçede savunma sanayiydi. Biz, milli eğitim bütçesini bir numaraya çıkardık, savunma bütçesini ise geriye aldık. İkiye sağlığı koyduk, işi böyle devam ettirdik.” ifadesini kullandı.

“586 BİN ÖĞRETMEN ATAMASI YAPTIK”

Bu süre içerisinde 586 bin öğretmen ataması yaptıklarını anımsatan Erdoğan, öğretmen başına düşen öğrenci sayısını 24’ten 16’ya indirdiklerini açıkladı.

Kız öğrencilerin okullaşma oranını yüzde 45’ten yüzde 83’e çıkarıldığını aktaran Erdoğan, okul öncesi eğitimde ciddi manada bir sıçrama olduğunu söyledi.

Dersliklerin 398 binden 682 bine çıkardıklarını dile getiren Erdoğan, “Benim öğrencilik yıllarımda sınıfım 75 kişiydi ama 105 kişilik sınıflar vardı. Şimdi 30’un üzerinde neredeyse yok gibi. 25-20 kişilik, bazı yerlerde 20’nin de altında sınıflarımız var.” şeklinde konuştu.

3 milyar kitap dağıtıldı

Derslik başına düşen öğrenci sayısının 36’dan 25’e düştüğüne işaret eden Erdoğan, 2002’de 18 bin olan laboratuvar sayısını 39 bine yükselttiklerini anlattı.

YURTKUR’daki yatak kapasitesinin 183 binden 629 bine çıkarıldığını belirten Erdoğan, ortaöğretimde öğrencilere yaklaşık 3 milyar kitap dağıtıldığını bildirdi.

“TEKSİR NOTUNU BİLİR MİSİNİZ”

Öğrencilere “teksir notu”nun ne olduğunu soran Erdoğan, şöyle devam etti:

“Biz teksir notlarıyla okuduk. Bir makinesi vardı. O makineyle saman kağıdından o çıkardı. Mürekkep onu tamamen dağıtır. Çünkü kırtasiye dükkanına gittiğimizde bir hafta içinde biz kitabımızı alamazdık. Bu acıları yaşadığımız için aynı acıları yeni nesil yaşamasın istedik. Ağabeylerimizden teksir notunu isterdik paramızla, onlar da bize satmazlardı. Bu acıyı da çektiğimiz için dedik ki biz kitapları sıraların üzerine koyacağız, yavrularımız kitaplarını okula başlarken sırasının üzerinden alsın. Bunu biz başardık. Şu anda artık böyle bir dert yok.”

Erdoğan, 340 bin öğrenciye özel okul desteği sağladıklarını anımsatarak, üniversite sayısını 76’dan 207’ye çıkardıklarını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hakkari’den istediği üniversiteye girmek isteyen bir gencin, bunu başarabilmesi mümkün müydü? Zordu. Fakir, garip, İstanbul’a veya Ankara’ya üniversite kazanacak, gelecek. Biz dedik ki o gelmesin, biz onun ayağına üniversiteyi götürelim.” diye konuştu.

Erdoğan, üniversiteleri öğrencilerin ayağına getirmekle çok önemli bir görevi ifa ettiklerini vurguladı.

Üniversite harçlarını kaldırdıklarını hatırlatan Erdoğan, “Çıkıyor şimdi bakıyorsunuz ana muhalefetin başı, hala üniversitelerin ücretli olduğundan bahsediyor. ‘Ücretleri kaldıracağız’ diyor. Ya zaten üniversiteler ücretsiz. Dürüst ol. Harç, öyle bir şey kalmadı artık, yok. Demek ki haberi yok ama birileri de uyarmıyor. Bu da tabi ayrı bir sıkıntı.” yorumunu yaptı.

Öğretim elemanı sayısını da 74 binden 159 bine çıkardıklarını ifade eden Erdoğan, öğretim üyesi ihtiyacına dikkati çekti, YÖK ile görüştüğünü aktardı.

Erdoğan, “Öğretim üyelerimiz, kalite ne kadar artarsa inanıyorum ki öğrencilerimizin kalitesi de o denli artacaktır.” dedi.

İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği öğrencisinin “İleride nükleer bir santralde çalışabilecek miyim? Enerjide nükleer konusunda dönüşüm ne zaman tamamlanacak?” sorusu üzerine Erdoğan, şu anda gençlerin nükleer enerji alanına ilişkin çalıştığını, kendisinin de mezun olduktan sonra bu alanda çalışabileceğini dile getirdi.

Erdoğan, “Sadece Akkuyu ile kalmayacağız. Sinop, bir üçüncü nükleer enerjinin de şu anda görüşmelerini yapıyoruz. Üçüncü bir nükleer enerji santralini de kuracağız.” dedi.

Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin, Türkiye’nin enerji ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayacağını bildiren Erdoğan, “Bir yüzde 10’u, belki daha fazlasını da Sinop ile karşılayabiliriz. Üçüncüsüyle de yine aynı şekilde daha fazlasını karşılama imkanımız olacak.” diye konuştu.

Nükleer santrallerin ileri teknoloji olduğunu belirten Erdoğan, nükleer enerji alanına ilişkin eğitim almaları için yaklaşık 300 gencin Rusya’ya gönderildiğini hatırlattı.

Türkiye’nin, nükleer santrallere ilişkin Japonya ve Fransa ile de çalışma yürüttüğünü bildiren Erdoğan, şöyle konuştu:

“Onu bitirdiğimiz andan itibaren de bir o kadar, belki daha fazla gencimizi, öğrencimizi oralara göndereceğiz. Üçüncüyü de büyük ihtimalle Çin ile yapma durumumuz söz konusu. Anlaşırsak buralara da öğrenci göndereceğiz. Onlar da oralarda eğitim-öğretim alacak. Böylece Türkiye enerji ihtiyacının büyük kısmını nükleer enerjiyle karşılamış olacak. Buna ihtiyacımız var.”

“ARTIK BU OYUNA GELMEYECEĞİZ”

Erdoğan, nükleer enerji konusunda birilerinin söylediği gibi oyunlara gelmek istemediklerini vurguladı.

“Nükleer enerji çevre kirliliği tehdidi oluşturuyor.” iddialarını hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu:

”Dünyada nükleer enerjiyi kullanan ülkeler, hangi ülkeler diye baktığımızda, bu işe karşı olduğunu söyleyenlerin çoğunda nükleer enerji santralleri çok sayıda var. Artık bu oyuna gelmeyeceğiz. Biz de kendi nükleer enerji santralimizi yapacağız. Çünkü orada ileri teknolojiyle özellikle emisyon hacimlerinin ölçümü başarılı şekilde yapılıyor. Bizi aldatmayın. Sanki bunlar artık yapılmıyor, yok böyle bir şey. Artık bacalarda bunların emisyon hacmi ölçümlerinin hepsi yapılıyor ve bu noktada tertemiz bu enerji kullanılıyor. Biz de bunu başarılı şekilde inşallah uygulamaya koyacağız. Şu anda biliyorsunuz Akkuyu inşaatı devam ediyor. Sayın Putin ile beraber onun temel atma olayını gerçekleştirdik. Şimdi hedefimiz, ikinciyi bir an önce başlatmak, üçüncüyü başlatmak ve buralarda sizlerden istifade edeceğiz. Çünkü temiz, güvenilir enerjiye ihtiyacımız var. Bunu buralardan halledeceğiz. Bunları bitirdiğimiz anda da 10 bin kişiye istihdam sağlanacak.”

“TESLA’YI BİZ NİYE YAPMAYALIM?”

Hacettepe Üniversitesi Elektrik Elektronik Bölümü mezunu bir öğrencinin önceki aylarda Türkiye’ye gelen Tesla’nın kurucu ortağı ve Üst Yöneticisi (CEO) Elon Musk’ın ziyaretine ilişkin sorusu üzerine Erdoğan, “Elon Musk hakikaten çok farklı bir insan. O insana mesela iş dayanmaz. Bu kadar enerjik, arayan, tarayan, bulan ve kendine yeni yeni alanlar meydana getiren bir insan.” dedi.

Erdoğan, Musk’ın Türkiye ziyaretini anlamlı bulduğunu dile getirerek, “Elon Musk’ın bu attığı adımın bizim için de gerekli olduğuna inanıyorum. Şimdi bir Tesla’yı biz niye yapmayalım? Yapar mıyız? Yaparız. Hepiniz adaysınız. Çalışacağız yapacağız. Buna inandığımız anda bunu yaparız. Şimdi fırlatılan uyduları görüyoruz, şu anda biz de yine uydu fırlatmanın hesabı içindeyiz. Bunu da başaracağız. Şu anda birçok çalışmalarımız var.” ifadelerini kullandı.

2003’e kadar Türkiye’ye ait yalnızca 2 uydu fırlatıldığını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

“Biz 16 yılda uzaya 10 uydu fırlattık, 2039’a kadar 11 uydumuzu uzaya fırlatacağız. Şu andaki planlama bu. 2020 ve 2021’de TÜRKSAT 5A ve 5B’yi Elon Musk’ın Falcon roketleriyle fırlatacağız. Bunu kafaya koyduk ve görüştük. Konuşmalarımızı, görüşmelerimizi yaptık. O da olumlu baktı. Zaten ziyaretinin bir sebebi de oydu. Onlar da tabii kimi ziyaret edeceklerini biliyorlar. Konuştuk, görüştük, iyi de oldu. GÖKTÜRK ve RASAT uydularımızda yerlileşme ve teknoloji transferi sağladık. 2015’te Uydu Sistemleri Entegrasyon ve Test Merkezi’ni kurduk. Bu yıl içince Uzay Ajansı kuracağız. Bu konuda da kararlıyız. TÜRKSAT 6A, İMECE uydularımız da tamamen milli tasarım. Uydu fırlatma, roket teknolojileri konusunda da çalışmaları başlattık.”

“RONALDO’YA HAYRANIM”

Rusya’nın ev sahipliği yaptığı 2018 FIFA Dünya Kupası’nda favorisi sorulan ve Arjantinli futbolcu Lionel Messi ile Portekizli futbolcu Cristiano Ronaldo arasında karşılaştırma yapması istenen Erdoğan, “İlk önce Almanya demiştik fakat yanıldık. Almanya ilk maçta yenildi. İş biraz sıkıntıya düştü. Bütün güçlü olanlar şu anda yeniliyor. Almanya yenildi, Brezilya’nın hali ortada. Meksika acayip geldi. Bundan sonra böyle devam eder mi bilemiyorum.” dedi.

Portekizli futbolcu Ronaldo’nun İspanya karşısındaki futbolunu öven Erdoğan, şöyle konuştu:

“Portekiz berabere de olsa ben tabii gerçekten Ronaldo’ya hayranım. ‘Messi mi, Ronaldo mu?’ dersen hakikaten Ronaldo’yu çok daha farklı görüyorum. Hele hele o maçta hat-trick yapması çok önemliydi. Free kick zaten tartışılmaz. Öyle her babayiğidin karı değil. O maçtaki performansı, karakteri, inancı hele hele Filistin meselesindeki de karakteri, bunlar çok önemli. Onun için alkışlıyorum.”

“TAM BİR SAVAŞ HELİKOPTERİ”

Yerli üretim savunma sanayisi ürünleri hatırlatılarak, “Genç arkadaşlarımızla merak ediyoruz, biz bu araçları nerede, hangi şartlarda üretiyoruz?” sorusunun yöneltilmesi üzerine Erdoğan, kendi sınıfındaki en etkin taarruz helikopteri olan T129 ATAK’ın önemli özelliklerinin olduğunu vurguladı.

T129 ATAK’ın yüksek performansı ve manevra kabiliyetine işaret eden Erdoğan, “Her babayiğidin karı değil, çok farklı bir helikopter. Tam bir savaş helikopteri. Bunu ülkemizde yapar hale geldiğimiz için gerçekten çok onurluyum, mutluyum.” dedi.

Erdoğan, yerli üretim ALTAY tankında seri üretimin yakında başlayacağını bildirerek, “Hepsinden öte akıllı bomba üretimini sağladık. Bu bizim için çok önemli. Terörle mücadelede inlere böyle girdik.” diye konuştu.

Programa, Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli, Savunma Sanayii Müsteşarı İsmail Demir ile TUSAŞ Genel Müdürü Temel Kotil de katıldı.

Previous ArticleNext Article

“Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir” “Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir” için yorumlar kapalı 24436

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Bölgemizin huzur ve esenliği için hükûmet olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Son kabinemizden bu yana özellikle dış politikada gerçekten yoğun bir gündemi geride bıraktık.

Kuzey Afrika’daki en önemli ticari ortaklarımızdan Cezayir ziyaretimiz, enerji ve müteahhitlik sektörleri başta olmak üzere ekonomik ilişkilerimiz açısından oldukça başarılı geçti. Ziyaretimizi Cezayir’le aramızdaki konsey mekanizmasına stratejik boyut eklemek suretiyle adeta taçlandırdık. Cezayir, Filistin davasının önde gelen savunucuları arasında yer alıyor. Cumhurbaşkanı kardeşim Tebbun’la görüşmemizde iki kardeş ülke olarak Gazze’ye ve Filistin davasına güçlü desteğimizi teyit ettik.

Çevrimiçi olarak düzenlenen G-20 Liderler Zirvesinde küresel ekonomideki son gelişmeleri gözden geçirme imkânı bulduk.

Geçtiğimiz hafta yaptığımız grup toplantımızda hem ülkemizin güncel siyasetine dair konuları, hem de partimizin mahalli idareler seçimleriyle ilgili hazırlıklarını değerlendirdik. Yaklaşık beş yıldır tam anlamıyla bir Fetret Devri yaşanan muhalefetin yönetimindeki belediyeleri, inşallah merkezinde hizmet, eser ve yatırımın olduğu gerçek belediyecilikle yeniden buluşturacağız.

“TERÖRÜ KAYNAĞINDA YOK ETME STRATEJİMİZİ BAŞARIYLA UYGULUYORUZ”

Millî Güvenlik Kurulumuzun kasım ayı toplantısında terörle mücadeleden bölgemizdeki gelişmelere kadar pek çok konuyu ele aldık. Terörü kaynağında yok etme stratejimizi başarıyla uyguluyoruz. Suriye’nin kuzeyinde teröristlerden temizlediğimiz bölgelerde huzur ve güven iklimi hâkim. Tel Rıfat başta olmak üzere teröristlerin kümelendiği sınırımıza yakın alanları da inşallah eninde sonunda güvenli hâle getireceğiz.

Irak sahasında devam eden Pençe harekâtlarımızla bölücü terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık. Havadan ve karadan gerçekleştirdiğimiz nokta operasyonlarımızla teröristlerin üzerindeki baskıyı sürekli artırıyoruz. Sınırlarımız içinde bölücü örgütü bitme noktasına getirdik. Bundan 40 sene önce milletimizin başına musallat edilen terör belasından Türkiye’yi tamamen kurtarmakta kararlıyız.

Buradan bir kez daha terör örgütü eliyle ülkemizi sıkıştırmaya çalışanlara sesleniyorum, Türkiye’nin güneyinde, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bir terör yapılanmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz. Operasyonlarımız neticesinde bitkisel hayata giren bölü terör örgütünü canlandırma, yeniden palazlandırma çabalarının farkındayız. Kimin ne yaptığını, kimin kiminle iş tuttuğunu çok iyi biliyoruz. Daha önce yaptığımız gibi, bir gece ansızın gelerek tüm bu senaryoları yırtıp atmaktan çekinmeyiz.

Bu vesileyle, sınırlarımız içinde ve dışında cansiperane bir şekilde görev yapan kahraman güvenlik güçlerimize Rabbimden muvaffakiyetler niyaz ediyorum. Şehitlerimizi rahmetle yâd ediyor, yarılarımıza acil şifalar diliyorum.

Türkiye’nin sınırlarında ve ötesinde yürüttüğü harekâtların stratejini hâlâ anlayamayanlara veya anladığı hâlde hazmedemeyenlere şu kelamıkibarı hatırlatmak isterim: ‘Kimi kuyu kazar her gelen içsin diye, kimi kuyu kazar her gelen düşsün diye’ Biz, ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için her geçen içsin diye barış, huzur, dostluk, kardeşlik, güven, refah kuyuları kazıyor, herkesin hizmetine sunuyoruz. Kendi akıllarınca bize, ama aslında ülkemize ve milletimize kuyu kazanları da kendi kibirleriyle, hasetleriyle, husumetleriyle, kirli hesaplarıyla baş başa bırakıyoruz.

“İKLİM KRİZİ, KONTROLSÜZ BÜYÜMENİN, AŞIRI TÜKETİM HIRSININ BİR SONUCUDUR”

İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine giderek daha fazla maruz kalıyoruz. Akdeniz çanağında yer alan Türkiye, aynı coğrafyayı paylaştığı diğer ülkelerle birlikte iklim krizinin can yakıcı sonuçlarını en çok hisseden, bundan en çok mağdur olan devletlerin başında gelmektedir. İklim krizi gerçeğiyle ne kadar erken yüzleşirsek, ülkemize yansımalarını da o derece hızlı kontrol altına alabiliriz.

İklim değişikliğinden bahsederken burada şu noktanın asla gözden kaçırılmaması gerekiyor: Bugün sekiz milyar insanın hayatını etkileyen bu krizin asıl müsebbipleri, gelişmiş, zengin, müreffeh Batılı ülkelerdir. İklim krizi, kontrolsüz büyümenin, aşırı tüketim hırsının bir sonucudur. Tabiatı bir emanet olarak değil de sömürülmesi gereken bir meta olarak gören zihniyet, son iki asırda dünyamıza çok büyük zarar vermiştir. Bu zihniyette köklü bir değişim olmadan iklim krizinin önüne geçemeyiz; Türkiye olarak her platformda bu gerçeği dile getiriyoruz.

Bir başka hakikat, iklim değişikliğiyle mücadelenin yeni adaletsizliklere, yeni sömürü düzenine yol açmamasıdır. Dünyayı en çok kirleten ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede mali açıdan daha fazla yük almaları kaçınılmazdı. Biz, insanlığa ve gelecek nesillere karşı mesuliyetimizin bir gereği olarak iklim değişikliği meselesinde elimizi taşın altına koyuyoruz. Sera gazı emisyonunda tarihi sorumluluğumuz eser miktarda olmasına rağmen, insanlığın ortak geleceğine katkıda bulunmak adına kendi imkânlarımızla çok önemli adımlar atıyoruz. Bu çerçevede ilan ettiğimiz net sıfır emisyon hedefine 2023 yılında ulaşmayı öngörüyoruz.

Dubai’de düzenlenen Dünya İklim Eylemi Zirvesi’nde tüm bu konuları artısı ve eksisiyle çok net biçimde ifade ettik. Zirve’de ayrıca Gazze’de yaşanan insanlık dramını gündeme taşıdık.

“KOMŞULARIMIZDAN BAŞLAYARAK BÖLGE ÜLKELERİYLE İŞ BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRECEĞİZ”

Dün ve önceki gün gerçekleştirdiğimiz Doha ziyaretimiz ise, hem Katar’la ikili ilişkilerimiz, hem de Körfez İş Birliği Konseyi’yle münasebetlerimiz bakımından oldukça önemliydi.

2014 yılında kurduğumuz Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komitesi’nin 9. toplantısını başarıyla icra ettik. Komite toplantıları sırasında farklı alanlarda 12 belge imzaladık. Ziyaretimizin ikinci gününde Dönem Başkanı Katar’ın onur konuğu olarak Körfez İş Birliği Konseyi 44. Zirvesi’ne iştirak ettik. Konsey üyesi ülkelerle son 20 yılda 20 milyar dolardan fazla yükselişle 23 milyar dolara çıkarttığımız ticaret hacmimizi daha da artıracağız.

Yarın Yunanistan’a gidiyoruz, ardından 18 Aralık’ta Macaristan’a bir ziyaret gerçekleştireceğiz. Karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde komşularımızdan başlayarak bölge ülkeleriyle iş birliğimizi güçlendireceğiz.

Ülkemizin uluslararası platformlar ile ikili ilişkilerinde siyasi, diplomatik ve ekonomik alanda kat ettiği her mesafe, bizi Türkiye Yüzyılı’na bir adım daha yaklaştırmaktadır. Bu anlayışla, hem içeride hem de küresel düzeyde belirlediğimiz hedeflerimize doğru yürüyüşümüzü kararlılıkla sürdürüyoruz. Hiçbir geçici sıkıntının, hiçbir sinsi çelmenin, hiçbir karanlık projenin bizi yolumuzdan alıkoymasına müsaade etmeyeceğiz. Hamdolsun, milletimiz bu hakikati görüyoruz.

İhtiyaç duyduğumuz her durumda bizim yanımızda yer alarak Türkiye Yüzyılı vizyonumuza omuz veren her bir vatandaşımıza şükranlarımı sunuyorum.

“ENFLASYONU KONTROL ALTINA ALIYORUZ”

Allah’ın izniyle insanımızı günlük hayatında sıkıntıya sokan meseleleri de birer birer çözüme kavuşturarak üstümüze serpilmeye çalışılan karamsarlık havasını darmadağın ediyoruz. En zoru geride kaldı, inşallah bundan sonra hep birlikte sürekli daha iyiye doğru gideceğiz. Enflasyonu yavaş yavaş kontrol altına alıyoruz. Hiçbir ekonomik mantıki ve ahlaki temeli olmayan fiyatlandırma davranışları, yerini rasyonel fiyatlamalara bırakmaya başladı. Salgın ve küresel krizlerle sarsılan makro finansal istikrarı güçlendirecek adımları kararlılıkla atıyoruz.

Üretim, istihdam, ihracat ve büyüme tarafındaki olumlu tablo yeni rekorlarla sürüyor. Yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 5,9 oranında büyüyerek OECD ülkeleri arasında en iyi performansı gösteren ülke olduk. Böylece 13 çeyrektir süren kesintisiz büyüme trendimizi 14’e çıkardık. 2023’ün ilk 9 aylık döneminde ekonomimiz yüzde 4,6’lık büyüme kaydetti. Kaliteli ve sürdürülebilir büyüme hedefimizden en küçük bir sapma yoktur. Yılın ilk 11 ayındaki ihracatımız 234 milyar doları buldu. Son verilere göre, istihdam 32 milyona ulaştı, işsizlik oranı ise yüzde 9,2’lere geriledi.

Çalışan emeklilerimizde serzenişlere sebep olan sıkıntıyı da gideriyoruz. Meclisimizin onayından sonra ilk düzenlemeden istifade edemeyen 4 milyon 689 bin emeklimizin hesabına bir defaya mahsus beş bin liralarını suretle yatıracağız.

Aile ve Gençlik Fonu’nun kuruluşuyla ilgili yasal süreç tamamlandı. Üniversiteli gençlerimize seçim öncesi verdiğimiz ücretsiz internet ve indirimli teknoloji desteği sözümüzü tuttuk.

İhtiyaç sahibi vatandaşlarımıza yönelik doğal gaz tüketim desteğini düzenli sosyal yardım programlarımıza dâhil ettik. Yıllık 900 ila 2500 lira arasında olan toplam 8 aylık ödeme miktarını 1500 ila 3500 liraya yükselttik. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımıza her ay aktardığımız kaynak tutarı da 450 milyon liradan 850 milyon liraya çıktı.

Daha 10 ay evvel yaşadığımız ve ülkemiz ekonomisine 104 milyar dolar ilave yük getiren deprem felaketine rağmen hiçbir insanımızı, 85 milyonun hiçbir ferdini ihmal etmiyoruz.

“YILBAŞINDA ÇALIŞANLARIMIZIN ÜCRETLERİNDE BİR ARTIŞ YAPILACAK”

Yılbaşında çalışanlarımızın ücretlerinde hem genel ekonomik dengeyi sarsmayacak, hem de onların kayıplarını telafi edecek bir artış yapılacak. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına 11 Aralık’ta başlanıyor. İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi de yormayacak ve istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi hedefiyle bu süreç yönetilecek.

Önümüzdeki yılı dengeleri yeniden sağlamlaştırma, bir sonraki yıldan itibaren olan dönemi ise atılım süreci olarak görüyoruz. Büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası yolunda bıkmadan, usanmadan, durmadan mücadele etmeyi, yürümeyi, adım-adım hedeflerimize ulaşmayı sürdüreceğiz. Yeter ki 85 milyon olarak birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, huzurumuza, mücadele azmimize sıkı sahip çıkalım, aramızda fitne fesat sokulmasına izin vermeyelim, gerisi sadece sabır ve vakit işidir. İnşallah 2028’i siyasi, ekonomik, beşeri ve askerî bakımdan bölgesinin ve dünyanın sayılı güçleri arasına girmiş bir ülke olarak karşılayacağız.

“GAZZE HALKINA UYGULANAN ZULME KARŞI ÇIKMAK İÇİN SADECE İNSAN OLMAK YETERLİDİR”

Türkiye, dünyanın neresinde bir mazlum ve mağdur var ise, inancına, rengine, kimliğine bakmadan onun yanında olmayı ilke edinmiş bir devlettir. Bu bizim medeniyetimizden, tarihimizden, kültürümüzden, ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz bir haslettir. Gerektiğinde bedel ödeme pahasına şahit olduğumuz kötülükleri yapabiliyorsak, elimizle düzeltmenin, mümkün değilse dilimizle anlatmanın, ona da mani varsa kalbimizle buz etmenin gayreti içinde olduk. Bu da imanın en zayıf derecesidir. Sadece son 70 yılımıza baktığımızda dahi bu yaklaşımın pek çok örneğini görebiliyoruz. Kore’ye bu hissiyatla gidip kan döktük, can verdik. Kıbrıs’taki soydaşlarımızı kurtarmak için bu hassasiyetle Barış Harekâtı gerçekleştirdik. Irak’ta, Suriye’de, Ukrayna’da ve daha pek çok yerde başı dara düşen insanlara kapımızı bu anlayışla açtık. İslam dünyasından, Türk coğrafyalarından, Afrika’dan, Güney Asya’dan sayısız insana bu vizyonla sahip çıktık. Karabağ’ın işgaline, Türkistan’daki zulme, Keşmir ve Arakan’daki haksızlıklara bu düşünceyle rıza göstermedik. Balkanlar’dan Kuzey Afrika’ya gönül coğrafyamızın her köşesine hep bu şekilde baktık. Bugün aynı onurlu duruşu Gazze’ye yönelik barbarlık karşısında Filistin halkının yanında yer alarak sergiliyoruz.

Tevfik Fikret’in, ‘Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa, hakkın da görülmez kolu, dönmez yüzü vardır’ dizelerinde ifade ettiği gibi, bizim safımız yalnızca bükülmez kolu, dönmez yüzüyle hakkın yanı olabilir. Üstelik Gazze’de öldürülen binlerce çocuğun, kadının, yaşlının, masumun yanında yer almak için öyle çok derin, felsefi gerekçeler aramaya gerek de yoktur. Tolstoy’un ‘Bir insan acı duyuyorsa canlıdır, başkasının acısını duyuyorsa insandır’ sözünde işaret ettiği gibi, Gazze halkına uygulanan zulme karşı çıkmak için sadece insan olmak yeterlidir. İsrail, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Filistin coğrafyasında uyguladığı her zulmün hesabını elbette verecektir, bundan kaçış yok. Netanyahu nereye kaçar bilemiyorum. Mülteci kamplarında uyguladığı katliamlar ve Gazze’de 7 Ekim’den bu yana işlediği savaş suçları, bu ülkeyi yönetenlerin yakın gelecekteki yargılanmalarında ayrı bir yere sahip olacaktır.

“İSRAİLLİ YÖNETİCİLER ER YA DA GEÇ İNSANLIK MAHKEMESİNDE YARGILANACAK”

Türkiye, kendisi gibi düşünen devletler ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte bu meseleyi her platformda gündeme getirecek, takip edecek ve somut sonuçlara ulaşmasını sağlamak için sonuna kadar çalışacaktır. Evet, İsrailli yöneticiler er ya da geç insanlık mahkemesinde yargılanacak, hak ettikleri cezaları çekecek, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklardır. Daha önemlisi, Netanyahu yönetimine bu cüreti veren, işlediği insanlık suçlarının üzerini örten Batılı ülkeler de aynı akıbeti paylaşacaklardır. Şayet Amerika ve Avrupa ülkeleri İsrail’e sınırsız siyasi, askerî ve ekonomik destek vermemiş olsa, bu terör devletinin yöneticiler böylesine pervasız ve acımasız hareket edemezdi. Esasen Batının tarihi bu bakımdan oldukça karanlıktır, oldukça çirkindir, oldukça vahşi, gaddarlık örnekleriyle doludur. Biz bunların niyetini Bosna’dan, Makedonya’dan, Yunanistan ve Bulgaristan’dan, Çanakkale’den, Ermenistan’dan, Filistin’den, Irak’tan, Suriye’den, oralardaki vahşetlerinden ve sinsi oyunlarından biliriz. Dünyayı asırlardır Batı değerleri safsatasıyla oyalayanlar, sadece kendi güvenlik ve refahları dışında hiçbir değerleri olmadığını defalarca ispatlamışlardır. Esasen Batının ‘değerlerim’ diye sunduğu inanç, felsefe, hukuk ve bilim unsurlarının tamamı başka coğrafyalara ve toplumlara aittir. Batının inancı, Kudüs Nasıra, bu felsefe, Ege ve Batı Anadolu, hukuki itibariyle Akdeniz ve Roman, bilimi Endülüs ve doğu dünyası kökenlidir. Sadece barbarlık, gerçek anlamda Batıya ait bir vasıftır. Haçlı Seferlerinde 4 milyon, sömürgelerinde 50 milyon, birinci ve ikinci dünya savaşlarında 70 milyon insanı katleden Batı, hep bu vasfını sergiliyordu.

Gazze’deki vahşete ortak olan Batı, çalıp çırptığı tüm değerleri bir kenara bırakıp yine sadece mayasındaki barbarlık dürtüsüyle hareket etmektedir. İsrail’e en küçük bir söz söyletmeyip Gazze’de yapılanları dile getirenlerin üzerine hoyratça giden Batı yönetimleri, bireysel düzlemde insan olma, kurumsal düzlemde devlet olma özelliklerini kaybetmişlerdir. Aynı şekilde, Birleşmiş Milletler ve onun en önemli organı olan Güvenlik Konseyi gibi kurumlar da bu zulüm karşısında sergiledikleri acizlikle insanlığın ortak çatısı olma hürriyetlerinden iyice uzaklaşmışlardır. Genel Sekreter Sayın Guterres’in samimi çabaları, Güvenlik Konseyi’nin kimi daimi üyeleri tarafından engellenmiştir. Biz yıllardır ‘dünya beşten büyüktür’ diye haykırırken işte bu gerçeklere işaret, bu haksızlıklara isyan ediyorduk. Buradan açıkça söylüyorum; Batının etekleri altına saklanan İsrail yönetimi, zulmünü ne kadar tırmandırırsa sonuçta ödeyeceği bedeller de o kadar ağır olacaktır. Masum çocukları, kadınları, yaşlıları, silahsız ve çaresiz insanları dünyanın en modern savaş araçlarıyla öldürmek, sadece İsrail yöneticileri gibi korkaklara mahsus bir zavallılıktır. Gazze’deki bir avuç sivil karşısında yüreği de, bacağı da titreyen İsrail’in gerçek bir orduyla, gerçek bir güçle karşı karşıya geldiğinde paramparça olacağı muhakkaktır. İsrail yönetiminin böyle bir acı akıbete gerek kalmadan bir an önce aklını başına toplamasını ümit ediyoruz. Bölgeye huzur gelmesinin tek yolunun 1967 sınırlarında Doğu Kudüs’ün Başkenti olduğu coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız, egemen bir Filistin devletinin kuruluşundan geçtiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

“GÜVENLİ ŞEHİRLER İÇİN TEK ÇARE KENTSEL DÖNÜŞÜMDÜR”

Geçtiğimiz günlerde Marmara Bölgesinde yaşanan 5,1 büyüklüğündeki nispeten hafif sarsıntı, bizlere deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Bilindiği gibi Türkiye, Alpler’den Himalaya’lara uzanan kuşak içerisinde en fazla deprem riski taşıyan beşinci ülkedir. Topraklarımızın yüzde 66’sı, nüfusumuzun yüzde 71’i deprem açısından riskli alanlarda yer alıyor. Ülkemizde son bir asırda altı ve üzeri büyüklükte 231 deprem meydana geldi. Bu afetlerde 130 binden fazla canımızı toprağa verdik. Son olarak 6 Şubat depremlerinde 50 binden fazla insanımız yıkıntıların altında kalarak hayatını kaybetti. Rabbim, deprem şehitlerimize rahmet eylesin. Onları cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin diyorum.

Bu coğrafyada yaşamak demek, deprem gerçeğiyle yüzleşmek, karşımızdaki tehlikeyi kabullenmek ve ona göre hareket etmek demektir. Önümüzdeki tablonun bize gösterdiği tek çözüm yolu, depreme dayanıklı binalar yapmaktır, yani kentsel dönüşüm dediğimiz bu adımı atmak ve bu adımı attık. Maalesef ülkemiz uzunca bir süre bu toprakların hakkını vermek yerine, hakkına giren bir anlayışla yönetildiği için diğer pek çok husus gibi deprem tehlikesi de göz ardı edilmiştir. Büyük yıkıma yol açan 1999 felaketi, bu meselenin yeniden ve güçlü bir şekilde gündeme gelmesine, standartların yeniden belirlenmesine vesile oldu. Biz de bu süreci daha ileriye taşıyarak 2012 yılında tarihimizde ilk defa kentsel dönüşüm yasasını çıkarttık. Yapı Denetim Kanunu başta olmak üzere konuyla ilgili mevzuatı güncelledik, geliştirdik. Kentsel dönüşüm yasasının çıktığı tarihten bugüne kadar hayata geçen projelerde Türkiye genelinde 480 milyar liralık yatırımla 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşümünü tamamladık. Hâlihazırda ülke genelinde yaklaşık 400 bin bağımsız bölümün dönüşüm süreci devam ediyor. Türkiye’de yaklaşık 31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan 36 milyon bağımsız bölüm var. Bunların 6 milyonu deprem riski altındadır. Üstelik bunların yaklaşık yarısının da acilen dönüşmesi gerekiyor. Dolayısıyla, güvenli şehirler için tek çare kentsel dönüşümdür. Kentsel dönüşümün ne kadar önemli olduğunun en son ve somut örneği 6 Şubat depremleridir. Bu hakikati görmezden gelmek, ertelemek, siyasi çıkarlar için istismarına yeltenmek çok açık ve net söylüyorum, ülkemize ihanet etmek demektir. Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur.^

“TOKİ VASITASIYLA 1,3 MİLYON KONUTU HAK SAHİPLERİNE TESLİM ETTİK”

Hazreti Mevlana, ‘akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir’ der. İnancımızda da tedbir tevekkülden önce gelir. Hükûmet olarak kentsel dönüşüm konusuna ilk günden beri hep bu zaviyeden baktık. Vatandaşlarımızı gecekondu denilen sağlıksız yapılarla birlikte depreme dayanaksız yüksek katlı binalardan da kurtararak onları modern, güvenilir, dayanıklı yuvalara kavuşturmayı hedefledik. Zemin artı üç olsun, zemin artı dört olsun, bilemediniz zemin artı beş olsun dedik. Ve o günden bugüne inşaatlarımızı bu şekilde yapıyoruz. TOKİ Başkanlığımız bu sürecin öncüsü olarak gerçekten kritik bir rol üstlendi. Maruz kaldığı onca haksız, insafsız eleştirilere rağmen TOKİ vasıtasıyla şimdiye kadar 1,3 milyon konutu tamamladık, hak sahiplerine teslim ettik. Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki attığımız her adımda tamamen ideolojik saiklerle hareket eden bir kesimi karşımızda bulduk. Akla hayale gelmedik bahanelerle ve hatta iftiraya varan kampanyalarla projelerimize sürekli takoz oldular. Ne kendileri bir iş yaptılar ne de bizim bu meseleyi çözmemizi istediler. Kanundaki boşlukları kullanarak yalan ve yanlış bilgilerle insanımızın aklını bulandırarak kentsel dönüşüm projelerimizi sabote ettiler. Maalesef bunun acısını depremin yıktığı birçok şehrimizde yaşadık. Vatandaşlarımızın canları ve mallarıyla bir daha böyle bedeller ödememesi için kentsel dönüşüm çalışmalarımızı bir üst seviyeye çıkarma kararı aldık. Bu amaçla geçtiğimiz Eylül ayında çok geniş bir katılımla Deprem Gerçeği ve Kentsel Dönüşüm Şûrası düzenledik. Şûrada ortaya çıkan teklifler Şûranın en güzel neticesi de oydu, diğer çalışmalar ışığında yeni bir kentsel dönüşüm yasası hazırladık. Kanun teklifimiz geçtiğimiz aybaşında Meclisimizden onay aldı ve yürürlüğe girdi.

Yeni kentsel dönüşüm mevzuatının yürürlüğe girmesiyle birlikte muhalefet ve malum çevreler daha önce yaptıkları gibi hemen tezvirata başladı. Vatandaşın malına el konulacak, bu iftiradan başlayarak rantsal dönüşüm bühtanına kadar sayısız yalanı tedavüle soktular. Oysa kanunda ne böyle bir ifade var, ne de böyle bir durum söz konusu değildi. Düzenlemenin tek bir gayesi vardır o da kentsel dönüşüm sürecindeki engelleri ortadan kaldırmak ve dönüşüm sürecini hızlandırmaktır.

“BİNALARIN KENTSEL DÖNÜŞÜME DÂHİL EDİLMESİ SALT ÇOĞUNLUĞA BAĞLANDI”

Yeni kanunla kentsel dönüşüm konusunda yapılan değişiklikler şunlardır: Daha önce çok daha yüksek çoğunluk gerektiren çok sayıda bağımsız birime sahip binaların kentsel dönüşüme dâhil edilmesi salt çoğunluğa bağlandı. Yani bir binada oturanların yüzde 50’sinden 1 fazlası onay verdiği zaman kentsel dönüşüm ve inşaat ruhsatı alınabilmesi mümkün hâle getirildi. İmar planlarının ilan-askı ve itiraz süreçleri kısaltıldı. Tebligatların yapıların kapısına asılabilmesi, elektronik devlet üzerinden bildirilebilmesi ve muhtarlıklarda ilan edilebilmesiyle süreç hızlandırıldı.

Deprem riskinin en çok hissedildiği yerlerin başında gelen İstanbul’daki kentsel dönüşüm projeleri için yarısı bizden kampanyasının uygulanabilmesi amacıyla yasaya mali yardım hükmü de eklendi. Diğer şehirlerimizin her biri için de oranın şartlarına, ihtiyaçlarına, beklentilerine uygun özgün modeller geliştirilmesine imkân tanındı. Anlaşmazlıkların çözümü için arabuluculuk sisteminin devreye alınmasından, ihtisas mahkemelerine kadar çeşitli mekanizmalar getirildi. Dönüşüm alanlarında imar planlarının yeni kurulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığınca onaylanması zorunluluğu getirilerek istismarların ve gecikmelerin önüne geçilmesi hedeflendi. Hak sahibinin borcunu ödeyememesi hâlinde dönüşen konut borcu nispetinde Hazine’ye teshil edilmesi ve yine hak sahibine ömür boyu ücretsiz tahsisine imkân verildi.

Yerleşime uygun olmayan bütün bu alanların riskli alan olarak belirlenmesi ve bu alanlarda yapılaşmaya izin verilmemesi temin edildi. Kentsel dönüşüm projelerine kamu desteği için kaynak sağlayacak yöntemler geliştirildi. Yapılan tüm bu düzenlemelerin amacı kentsel dönüşümü hızlandırarak milletin ve şehirlerimizin can ve mal güvenliğini sağlamaktır.

Küçük çıkar kavgalarıyla veya kaygılarıyla kentsel dönüşüm projelerinin geciktirilmesinin önüne geçilebilmesi ancak bu şekilde mümkündür. Yeni kanunla getirilen düzenlemelerde herhangi bir rant sağlama amacı veya hak sahiplerinin başka bir bölgeye gönderilmesi söz konusu değildir. Kim bunun aksini iddia ediyorsa, müfteridir, yalancıdır, bu milletin iyiliğini istemiyor demektir.

“2024 YILI BÜTÇEMİZDE DEPREMZEDE ŞEHİRLERİMİZİN YENİDEN İNŞASINA 1 TRİLYON LİRA KAYNAK AYIRDIK”

Dönüşüm çalışmalarında Pazartesi günü 5.1 büyüklüğünde bir depremle sarsılan Marmara Bölgemize daha fazla özel önem vermemiz elbette sebepsiz değildir. Süreci diğer şehirlerimizde yönetmek ve hızlandırmak nispeten daha kolaydır. Ancak, İstanbul’un da içinde yer aldığı Marmara Bölgemizde yaşanacak bir felaketin, Allah korusun, tüm Türkiye’ye ağır maliyeti olacaktır; bu gerçek karşımızdayken başka türlü hareket edemeyiz. Amacımız, İstanbul’da her yıl 350 bin konut inşa ederek 5 yıl içinde acil dönüşüm gerektiren tüm binaları yenilemektir.

Tabi bu arada 6 Şubat depremlerinde yıkılan şehirlerimizi ayağa kaldırmaya yönelik çalışmalarımızda en küçük bir aksaklığa, en küçük bir ihmale izin vermiyoruz, vermeyeceğiz. İnşasına başlanan 250 bin bağımsız bölümden 46 binini yılbaşından önce hak sahiplerine teslim edeceğiz, takip eden aylarda da biten konutların teslimini sürdüreceğiz.

Vatandaşlarımızdan gelen taleplere, bütün bunlara kulak vererek yerinde dönüşümü kolaylaştıracak hibe ve kredi desteklerini içeren yeni modelleri de devreye aldık. Yerinde dönüşüm projelerine başvuru sayısı 247 bini buldu. Sadece bölgedeki altyapı çalışmaları için 40 milyar liralık kaynağı ilgili kurumlarımızın kullanımına tahsis ettik. 2024 yılı bütçemizde depremzede şehirlerimizin yeniden inşasına 1 trilyon lira kaynak ayırdık. Deprem bölgesindeki şehirlerimizde sadece konut yapmakla kalmıyor, bu şehirlere kimliğini veren ticari alanları ve kültürel yapıları da yeniden ayağa kaldırıyoruz.

Ayrıca, bu şehirlerimizin meydanlarını, kent merkezlerini ve önemli ana caddelerini yine Hükûmet olarak biz yapıyoruz.

“81 VİLAYETİMİZİN TAMAMINDA PROJELERİMİZ DEVAM EDİYOR”

Aynı şekilde depremde zarar gören yollar ve ulaştırma yatırımlarıyla ilgili sorunları da yine biz giderdik, biz gideriyoruz. Deprem bölgesinde şu an yapım süreci devam eden yeni yolların toplam uzunluğu 180 kilometreyi buluyor. Deprem şehirlerimiz başta olmak üzere 81 vilayetimizin tamamındaki yol, otoyol, köprü, tünel, viyadük ve metro projelerimiz de devam ediyor.

Hava ve demir yolu ulaşımında açılışa hazır devasa yatırımlarımız var. Önümüzdeki dönemde yapımı tamamlanan ulaştırma projelerimizin resmî açılışlarını peyderpey inşallah yapmaya devam edeceğiz.

Hiç kimsenin ülkemizi depreme hazırlamadaki en önemli aracımız olan kentsel dönüşüm projelerini dinamitlemesine, yavaşlatmasına, sulandırmasına izin vermeyeceğiz.

Milletimizin de siyasi istismarcılara kulak asmayacağına inanıyorum. Bu konuda bize destek veren herkese şükranlarımı özellikle sunuyorum.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sizleri bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim ile bir araya geldi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim ile bir araya geldi için yorumlar kapalı 236790

Türkiye ile Katar arasındaki Yüksek Stratejik Komite’nin Dokuzuncu Toplantısı vesilesiyle Katar’a bir ziyaret gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani ile Lusail Sarayı’nda bir araya geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim tarafından resmî törenle karşılandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim’in tören alanındaki yerlerini almasının ardından iki ülke millî marşları çalındı.

Katar Emiri Şeyh Temim ile tören kıtasını denetleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, askerleri selamladı. İki ülke heyetlerinin takdiminin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim, baş başa görüşmeye geçti.

Baş başa görüşmenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim, Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komite Dokuzuncu Toplantısı’na başkanlık etti.

Toplantının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim’in huzurunda, iki ülke arasındaki anlaşmaların imza törenine geçildi.

İKİ ÜLKE ARASINDA İMZALANAN ANLAŞMALAR

“Türkiye Cumhuriyeti ve Katar Devleti Arasında Yüksek Stratejik Komite Dokuzuncu Toplantısına İlişkin Ortak Bildiri” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ile Katar Dışişleri Bakanlığı Arasında Karşılıklı Çıkar Sağlayan Konular Hakkında Siyasi İstişareler Kurulmasına Dair Mutabakat Zaptı”na Dışişleri Bakanı Fidan ve Katar Dışişleri Bakanı Al Sani imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Katar Kültür Bakanlığı Arasında Kültürel Alanda İşbirliği Mutabakat Zaptı’nın Uygulanmasına Yönelik Üçüncü Yürütme Programı 2024-2025” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Katar Kültür Bakanı Abdurrahman bin Hamed Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Katar Devleti Çalışma Bakanlığı Arasında Çalışma Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”nı Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Çalışma Bakanı Ali Bin Semih Al Marri imzaladı.

“Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü ile Katar Devleti Hayır İşleri Düzenleme Kurumu arasında İnsani Yardım ve Hayır İşleri alanında İşbirliği Hususunda Mutabakat Zaptı” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Sosyal Kalkınma ve Aile Bakanı Meryem binti Ali bin Nasır el-Misned tarafından imza altına alındı.

“Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı ile Katar Devleti’ndeki Lusail Üniversitesi Arasında Türkiye Türkçesi Öğretim Merkezleri Kurulmasına İlişkin İşbirliği Protokolü”nü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Lusail Üniversitesi Rektörü Ali Bin Fetais Al Mari imzaladı.

“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Çerçeve Anlaşması”na Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Katar Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Halid bin Muhammed Al Atiyye imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti Hamad Bin Khalifa Üniversitesi Arasında Bilimsel İşbirliği için Mutabakat Zaptı” ile “Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti Hamad Bin Khalifa Üniversitesi Arasında Stratejik İşbirliği Anlaşması” Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır ile Katar Vakfı Hamad bin Khalifa Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Şeyha Hind bint Hamad Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığı arasında Bilgi ve İletişim Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı”na Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır ile Katar İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanı Muhammed bin Ali Al Mannai imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Katar Devleti Maliye Bakanlığı Arasında Ortak İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”nı Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Katar Maliye Bakanı Ali bin Ahmed Al Kuwari imzaladı.

“Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Arasında Yatırımın Teşviki Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı” Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şeyh Halife bin Casim Al Sani tarafından imza altına alındı.

“Türkiye İhracatçılar Meclisi ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Arasında Mutabakat Zaptı”nı ise Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe ve Katar Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şeyh Halife bin Casim Al Sani imzaladı.

seers cmp badge