“Maliye politikalarımızdaki duruşumuzu aynı kararlılıkla sürdüreceğiz” “Maliye politikalarımızdaki duruşumuzu aynı kararlılıkla sürdüreceğiz” için yorumlar kapalı 927

Başbakan Binali Yıldırım, Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen Türkiye İhracatçılar Meclisi 25. Olağan Genel Kurulu ve 2017 İhracat Şampiyonları Ödül Töreni’nde konuştu.

Yıldırım, Türkiye’de yönetim sisteminin değiştiğini anımsattı.

16 Nisan’da millettin bir karar verdiğini ve 24 Haziran’da da bu kararın arkasında olduğunu gösterdiğini vurgulayan Yıldırım, “94 yıllık parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişi gerçekleştirdi ve yeni sistemin kurucu cumhurbaşkanı olarak da Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı seçti.” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin 2023’e giden yolda yeni bir döneme başladığına işaret eden Yıldırım, yeni dönemin hayırlı ve uğurlu olmasını diledi.

Yıldırım, Türkiye’nin 15 yıldır “güven” ve “istikrar” sayesinde kazandığını ifade ederek, millete de güven tazelediği için teşekkür etti.

Yeni sistemde başbakanlık olmadığını hatırlatan Yıldırım, “Bizim koltuk elde kaldı.” şeklinde espri yaptı.

“Biz dükkanı kapattık”

Yıldırım, Türkiye’nin potansiyelini harekete geçirmek için her türlü altyapısı, insan kaynağı ve mukayeseli üstünlüğü olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

“Petrolümüz, doğalgazımız yok şimdilik ama mukayeseli üstünlük insandır, genç beyinlerdir. Türkiye’nin geleceği gençleridir. Gençlerimizi en iyi şekilde yetiştirmek, onları donanımlı hale getirmek, dünyayı okuyan, dünyadaki gelişmeleri ıskalamayan gençlik lazım. Bunun için altyapı gerekiyordu. Altyapıya çok yatırım yaptık. Eğitimde kayda değer yatırım yaptık. Bütçeyi 11 milyar liradan 134 milyar liraya çıkardık. Önce okul olacak yol olacak, geniş bant internet olacak, okullarda akıllı tahta olacak sınıflar olacak, 50 kişilik sınıflardan 20 kişilik sınıflara indireceksiniz, öğretmeniniz olacak. Ondan sonra da kaliteye yöneleceksiniz. Şimdi zaman, kalite zamanı; içeriği ve kaliteyi dünya gelişmelerine uygun şekilde yapma zamanıdır.”

Bugün sınava giren öğrencilere başarılar dileyen Yıldırım, “Gençlerimiz bizim geleceğimiz, geleceğimize çok büyük yatırım yapmamız lazım. Taşa, toprağa, binaya, fabrikaya yapılan yatırımın ömrü bellidir, 50 senedir, 100 senedir ama insana yapılan yatırım ülkenin kaderidir, nesilden nesle devam edecek yatırımdır. Bu konuda hiçbir fedakarlıktan kaçınmamamız ve bu yatırıma hız vererek devam etmemiz lazım.” diye konuştu.

Yıldırım, TİM’de görev devir teslim olacağını hatırlatarak, adaylara “Gayet güzel demokratik bir yarış oluyor, aynen bizim yaptığımız gibi. Geçen hafta da biz bu heyecanı yaşadık. Biz rahatladık, yarın siz de rahatlarsınız. Kazansanız 3 saat sürüyor sevinci, kaybetseniz 1 günde atıyorsunuz. Onun için kazananın stresi daha çok. 3 saat keyfini yaşarsınız ondan sonra ‘Ne yapacağız?’ diye düşünürsünüz. Kaybeden 1 gün üzülür, ondan sonra ‘Allah, dünya varmış.’ der. Hiç endişe etmeye gerek yok, biriniz kazanacaksınız. Ama kazanamayan benim koltuğu gelip alabilir. Bir fark var; siz sadece dükkanı devrediyorsunuz, biz dükkanı kapattık.” dedi.

“Dünyanın merkezinde olmak dünyaya ne kadar açılabildiğinize bağlı”

Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye’nin potansiyelini yansıtmadığını belirterek, “Geldiğimiz noktayı küçümsemek istemiyorum ama Türkiye’nin doğal kaynakları, insan kaynakları, elindeki imkanlar, jeopolitik konumu dikkate alındığında, olmamız gereken yer bu değil.” dedi.

AK Parti iktidara geldiğinde Türkiye’nin dünyadaki havacılıktan aldığı pay binde 45 iken, yüzde 2’ye çıktığını kaydeden Yıldırım, şunları söyledi:

“Nasıl yaptık? Serbestleşmeyle… Rahatlattık, ‘Herkes yapsın’ dedik. Bu sefer tekel olan havayolu şirketinin de yolcusu arttı, yeni girenlerin de arttı. Türkiye, dünyada havacılıkta bir marka oldu. Biz durup dururken aklımıza esti ‘En büyük havalimanını yapalım.’ demedik. Ülkemizin bulunduğu konum ve havacılıkta katettiğimiz mesafe bize bu kararı verdirdi. Doğru bir karar olduğu da şimdi anlaşılıyor. Çünkü 70’li yıllarda havacılığın merkezi Amerika kıtasıydı, 80’li yıllarda Avrupa’nın batısına geldi, 90’lı yıllarda merkezi Avrupa’ya geldi, 2000’li yıllarda artık doğu Avrupa ve Asya’ya doğru hareket etti. Bu geçişlerde en önemli stratejik konum Türkiye’nin konumudur. Biz bunu gördük ve bu havalimanını yapmaya karar verdik. İnşallah 29 Ekim’de de birinci fazın açılışını yapacağız. Birinci faz bile dünyadaki büyükler arasında yerini alıyor. Tamamen bittiğinde 200 milyona çıkmış olacak. Büyük bir eser, büyük bir yatırım. Türkiye neden önemli bir ülke? Çok basit, Türkiye’nin etrafında 3,5 saat uçuşla 50’den fazla ülkeye gidiyorsunuz. Bu 50’den fazla ülkede 1 yıllık dönen gelir, 30 trilyon dolar. 30 trilyon dolarlık bir pazara el uzatma mesafesinde bulunan bir ülkeden bahsediyoruz. Avustralya da ‘Ben dünyanın merkeziyim.’ diyor. İstediği kadar desin, ülke içinde 8 saatte bir noktadan bir noktaya zor gidiyorsunuz. Dünyanın merkezinde olmak dünyaya ne kadar açılabildiğinize bağlı.”

Yıldırım, stratejik konumun Türkiye’ye önemli sorumluluklar yüklerken, mukayeseli üstünlük de sağladığına işaret ederek, katılımcılara şöyle seslendi:

“Enerji, ulaşım koridorlarının, kültürlerin geçiş noktasındayız. Birçok stratejik özelliğimiz var. Bu stratejik özelliklerimizi ülkemizin katma değerine dönüştürmek için de ihtiyacımız olan istikrar ve güvendir. İstikrar ve güveni de vatandaş verdi. Bundan sonra görev bize, sizlere düşüyor. Devlet, özel sektör ayrı diye bir şey yok. Biz, bir bütünüz, birlikte Türkiyeyiz. Biz 1 birim yatırım yapıyoruz, siz 9 birim yatırım yapıyorsunuz. Özel sektör yatırımı, devlet yatırımının 9 katına çıkmış. 2003’te bu 4 katıydı. Şu anda kalkınmanın kaldıracı özel sektördür. Biz bunun bilincindeyiz. Bizim yapmamız gereken, sizin önünüzdeki taşları kaldırmak, yolunuzu açmaktır. Bundan sonra bizim yapacağımız iş güvenliktir, adalettir. Onun dışındaki her işi artık Türkiye’de yapacak birikim, altyapı, imkan var. Ve denetlemek, ülkenin refahının adil paylaşımını sağlamak. İhracatımız artıyor ama daha çok artması lazım, tekrar ediyorum yeterli değil. İthalatımız da artıyor, daha çok artıyor ama bu seneden itibaren yavaş yavaş denge kurulmaya çalışılacak. İhracatımızı artırdığımız zaman cari açığımız azalacak, dolayısıyla ekonomimizdeki iyileşme çok daha belirgin hale gelecek.”

Başbakan Yıldırım, Türkiye’nin borçlanarak büyüyen bir ülke olduğunu, bunun sır ve yanlış bir şey olmadığını söyledi.

Türkiye’nin borçlanmaya devam edeceğini aktaran Yıldırım, ülkenin açığı olduğunu ve bu açığı başka türlü kapatamayacağını anlattı.

Teknoloji yoğun işlere, yani akıl terinin olduğu işlere daha çok teşvik ve destek vereceklerine dikkati çeken Yıldırım, “Fark oluşturan alanlarda ihracatımızı geliştirirsek, ihracatımızın kilo değerini bir buçuk dolarlardan 4 dolarlar ve üzerine çıkarırsak, aradaki farkı çok daha kolay kapatabiliriz. Onun için akıl terine daha çok yatırım yapacağız. Diğer yandan da istihdama yönelik bölgesel farklılıkları ortadan kaldıracak, o bölgelerde de bildiğimiz, alışılmış teşviklerimiz devam edecek. Onları da yapacağız.” diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, Avrupa Altyapı ve Yatırım Bankası’nın geçen günlerde yayınladığı raporu hatırlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Raporda şunu diyor; Türkiye’nin son 15 yılda altyapıya yaptığı yatırımı dünyaya bir örnek olay olarak anlatıyor. Diyor ki ‘Dünya Türkiye’nin son 15 yılda yaptığı altyapı yatırımlarını örnek almalıdır.’ Devam ediyor, diyor ki ‘Bu yatırımlar ne sağladı?’ Bir, yapılan bölünmüş yollar sayesinde iller arasında mesafe ortalama bir buçuk saat kısaldı. 5 saat kısalan da var, o ayrı. Ortalamayı söylüyorum. İki, ‘Göç azaldı’ diyor. Üç, iller arasındaki yerel ticaret yüzde 40 arttı. Ülkenin genel ihracat artışına bu altyapının katkısı yüzde bir. İşsizliğin azalmasına katkısı yüzde bir. Trafik kazalarındaki azalma, araç sayısı 2 buçuk kat artmasına rağmen, ölümlü kazalardaki azalma yüzde 62. Havaya salınan emisyon, karbondioksitteki azalma 3 buçuk milyon ton. Bölünmüş yollardan yapılan yatırımın yıllık yakıttan ve zamandan tasarrufu 22 milyar lira.

Bölünmüş yollara biz 110 milyara lira bir para harcadık. Yani bir yol yapıyorsunuz 5 seneden az bir sürede amorti ediyor. Böyle bir yatırım var mı? Siz ticaretin içindesiniz. Niye? Bu şunu gösterir, Türkiye’de bu iş geç kalmış. Biz altyapı kalkınma açığını kapattık. Yani bunlar olmasa biz ihracat arttırmayı konuşamazdık. Bugün her ilimiz ihracat yapar hale geldi. İhracatı öğrenmeyen il kalmadı. Ne kadardı biz başladığımızda? 12-13 ilimiz vardı ihracat yapan. Iğdır da ihracat yapıyor, Hakkari de ihracat yapıyor ama yetmez. Daha çok ihracatımızın artış hızını yükseltmemiz lazım. Buna ihtiyacımız var. Bunun için kafa yoracağız. Yeni dönemde inşallah bunlar da ele alınacak. İhracatçı sayımız 70 bini aştı. Yeterli görmüyoruz, bunu 120 binin üzerine çıkarmayı hedefliyoruz. Çıkarabiliriz.”

Türkiye’de artık seçimin bittiğini ve geçim döneminin başladığını ifade eden Yıldırım, işlerin normale döndüğünü ve bundan sonra işlere daha çok yoğunlaşacaklarını söyledi.

“Maliye politikalarımızdaki duruşumuzu aynı kararlılıkla sürdüreceğiz”

Başbakan Yıldırım, Ankara’da da işlerin iyi gittiğini belirterek, “Zannediyorum önümüzdeki hafta sonu yeni hükümet de açıklanmış olur. Ayın 8’inde, 9’unda. Türkiye’yi 2023’e taşıyacak yeni Cumhuriyet Hükümeti açıklanmış olacak. Meclis çalışmaya başlayacak. Böylece işler aralıksız devam edecek.” diye konuştu.

Milletin basireti ve ferasetiyle Türkiye’nin geleceğini dizayn ettiğine ve yol haritasını belirlediğine işaret eden Yıldırım, milletin güven ve istikrardan yana tercihini kullandığını vurgulayarak, bu sayede de ülkenin gelecek hedeflerine çok daha kararlı bir şekilde gideceğinin altını çizdi.

Türkiye’nin önünde belirli işler olduğunu aktaran Yıldırım, “TİM Başkanı konuşmasında yapılanları söyledi, yapılması gerekenlerden bahsetti. Tabii ki yapısal reformlara devam edeceğiz. Ülkemizin cari açığını, çifte açığını kontrol altına alacak tedbirleri ihmal etmeyeceğiz. Maliye politikalarımızdaki duruşumuzu aynı kararlılıkla sürdüreceğiz. Para politikalarındaki çalışmalarımızı her kurum kendi kapasitesinde yürütmeye devam edecek.” değerlendirmesini yaptı.

“Türkiye’deki sistem değişikliği durup dururken olmadı”

Türkiye’ye ilişkin “algı” ile “olgu” arasında bir farkın olduğunu, Türkiye’nin imkanlarının ve fırsatlarının mevcut algının çok üzerinde olduğunu vurgulayan Yıldırım, “Seçim kararı açıklandıktan sonra değerlendirme kuruluşları alelacele gündem yapıyorlar, Türkiye hakkında kararlar alıyorlar. Bunlar seçime öyle veya böyle müdahaleye yönelik hareketlerdi ama millet bunları iplemedi, ipini çekti. Bunların işi de bitti. Türkiye’nin siyasetini kimse dışarıdan dizayn edemez, Türkiye’nin siyasetine karar verecek, milli iradedir. Milli iradenin sahibi de millettir.” diye konuştu.

Türkiye’deki sistem değişikliğinin durup dururken olmadığını belirten Yıldırım, şöyle devam etti:

“15 Temmuz’u hatırlayın. Ondan önceki olayları hatırlayın. Keyfimizden mi yaptık? Ne güzel tıngır mıngır gidiyoruz, her şey yolunda, Başbakanlık da var, bakanlıklar da var ama memleketin geleceği, sürekli birden birisi bir yerden kafayı gösteriyor, ‘Ben de buradayım’. Kardeşim sana kim görev verdi? Sana millet bir yetki mi verdi? Yok ama maalesef bu vesayetlerden neler kaybetti Türkiye? Söyleyeyim; AK Parti döneminde Türkiye’nin ortalama büyümesi 5,7. 15 yıl arka arkaya. 1924’ten 2003’e kadar 4,7. Ne var diyeceksiniz? ‘AK Parti yüzde 1 büyüme fazla yapmış. Bununla mı övünüyor?’ diyebilir bazıları. Evet, onunla övünüyoruz. 1924’ten 2003’e kadar Türkiye 4,7 büyümeseydi, 5,7 büyüseydi bugün biz dünya ekonomisinde 7. sıradaydık. Fransa’dan sonra 7’nciydik. Niye? Darbeler, müdahaleler, demokrasinin kesintiye uğraması milli gelirde 2,6 kat daha az büyümemize sebep oldu. Bütün bunları dikkate alarak bu değişikliği yaptık.

İnşallah bundan sonra zaman ekonomisi daha iyi işleyecek, zamanı daha etkin kullanacağız. Aynı zamanda daha çok gencimizi hayata daha iyi hazırlayacağız. Gençlerimizin aldatılıp, yüzünü dağa çevirmesinden kurtardık, şimdi artık gençler geleceğin planlarını yapıyor. Onların tekrar dağa yönelmesini önleyeceğiz. Bunun için de istikrar, güven -tekrar ediyorum- olmazsa olmazımız.”

Terörün Türkiye’nin gündeminden çıktığını kaydeden Yıldırım, “Terörün Türkiye’nin gündeminden çıkması yetmiyor. Aynı zamanda etrafımızdaki terör sponsorlarının da ortadan kalkması lazım. Sınırlarımız ötesindeki alanların da güvenli hale getirilmesi lazım. Onun için de başladık. Batı’dan Doğu’ya doğru gidiyoruz. Doğu’dan da başladık.” diye konuştu.

Terörle mücadele konusundaki çalışmaları hakkında bilgi veren Yıldırım, şunları söyledi:

“Ülkemize içeriden ve dışarıdan herhangi bir tehdit vaki olduğunda bunun için gerekeni yapmak konusunda hiç kimseden icazet alma durumunda değiliz. Bu, ülkenin beka meselesidir. Bu, ülkenin güvenlik meselesidir ve istikbal meselesidir. Bunun gereğini yaparız çünkü bu olmadığı zaman hiçbir şey konuşamayız. Can ve mal güvenliği teminat altına alınmayan bir ülkede ne ihracat anlam ifade eder ne ticaret anlam ifade eder ne de bu rakamların bir önemi olur. Bunların bilincindeyiz, buna göre Cumhurbaşkanımızın liderliğinde inşallah bundan sonra da Türkiye’yi 2023 hedeflerine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün muasır medeniyetler seviyesi ve ötesine taşımak için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Sizlerin bugüne kadar yaptığınız çalışmaları biliyoruz. Tebrik ediyoruz, teşekkür ediyoruz. Bilhassa Sayın Mehmet Büyükekşi’ye görevlerinden dolayı, bu hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum, yeni göreve gelecek arkadaşları tebrik ediyorum. Genel Kurulumuzun hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.”

Kendisinin de Başbakanlık görevini tamamlamak üzere olduğunu hatırlatan Yıldırım, sözlerini şöyle tamamladı:

“Belki de görevi tamamlamamdan önce umuma açık son konuşmam bu oluyor. Bugüne kadar yaptıklarımız, yapamadıklarımızla millet değerlendirecek. Biz kendimize paye çıkarmak konumunda değiliz. Eksiğiyle, gediğiyle ülkemiz için, milletimiz için gayret ettik, çalıştık, çabaladık ve bugün 24 Mayıs 2016’da göreve geldiğimde önümüze koyduğumuz hedeflerin hepsini gerçekleştirmiş olmanın gönül rahatlığıyla milletimin karşısındayım. 65. Hükümetin Başbakanı olunca birkaç hedef koyduk. ‘Terörü Türkiye’nin gündeminde alt sıralara indireceğiz.’ dedik. ‘Ekonomik büyümede gerekli yapısal tedbirleri alacağız.’ dedik ve Fırat Kalkanı, Afrin Harekatı, bunları planladığımız harekatlardı, başarıyla gerçekleştirdik.

Hepsinden ötesi hesabımızda olmayan bir 15 Temmuz vardı. Bizim gündemimizde yoktu. O dışarıdan geldi piyasaya. Onun da üstesinden geldik elhamdülillah. Cumhurbaşkanımızla, milletimizle, sizlerle beraber ülkeyi, demokrasiyi büyük bir badireden kurtardık ama ondan sonra hedefimizde olan yönetim sistem değişikliğiydi. Bunu da başardık. Ülkenin belki en zor şartlarında başardığımız en önemli işlerden bir tanesidir. Şimdi onun uygulamasını da gerçekleştirdik. Dolayısıyla bize yapacak iş kalmadı. Teşekkür ediyoruz milletimize güveninden, desteğinden dolayı. Bir kez daha şükranlarımı sunuyorum. Bundan sonra ülkemizin, milletimizin gelecek hedefleri için sorumluluğumuz bitmedi. Sorumluluğumuz devam ediyor. Görevimiz bitti ama ‘Hangi konumda, hangi şartlarda olursa olsun Cumhurbaşkanımızla beraber milletimize hizmet etmeye, arkadaşlarımızla devam edeceğiz’ diyorum.”

Previous ArticleNext Article

“Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir” “Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir” için yorumlar kapalı 24436

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Bölgemizin huzur ve esenliği için hükûmet olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Son kabinemizden bu yana özellikle dış politikada gerçekten yoğun bir gündemi geride bıraktık.

Kuzey Afrika’daki en önemli ticari ortaklarımızdan Cezayir ziyaretimiz, enerji ve müteahhitlik sektörleri başta olmak üzere ekonomik ilişkilerimiz açısından oldukça başarılı geçti. Ziyaretimizi Cezayir’le aramızdaki konsey mekanizmasına stratejik boyut eklemek suretiyle adeta taçlandırdık. Cezayir, Filistin davasının önde gelen savunucuları arasında yer alıyor. Cumhurbaşkanı kardeşim Tebbun’la görüşmemizde iki kardeş ülke olarak Gazze’ye ve Filistin davasına güçlü desteğimizi teyit ettik.

Çevrimiçi olarak düzenlenen G-20 Liderler Zirvesinde küresel ekonomideki son gelişmeleri gözden geçirme imkânı bulduk.

Geçtiğimiz hafta yaptığımız grup toplantımızda hem ülkemizin güncel siyasetine dair konuları, hem de partimizin mahalli idareler seçimleriyle ilgili hazırlıklarını değerlendirdik. Yaklaşık beş yıldır tam anlamıyla bir Fetret Devri yaşanan muhalefetin yönetimindeki belediyeleri, inşallah merkezinde hizmet, eser ve yatırımın olduğu gerçek belediyecilikle yeniden buluşturacağız.

“TERÖRÜ KAYNAĞINDA YOK ETME STRATEJİMİZİ BAŞARIYLA UYGULUYORUZ”

Millî Güvenlik Kurulumuzun kasım ayı toplantısında terörle mücadeleden bölgemizdeki gelişmelere kadar pek çok konuyu ele aldık. Terörü kaynağında yok etme stratejimizi başarıyla uyguluyoruz. Suriye’nin kuzeyinde teröristlerden temizlediğimiz bölgelerde huzur ve güven iklimi hâkim. Tel Rıfat başta olmak üzere teröristlerin kümelendiği sınırımıza yakın alanları da inşallah eninde sonunda güvenli hâle getireceğiz.

Irak sahasında devam eden Pençe harekâtlarımızla bölücü terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık. Havadan ve karadan gerçekleştirdiğimiz nokta operasyonlarımızla teröristlerin üzerindeki baskıyı sürekli artırıyoruz. Sınırlarımız içinde bölücü örgütü bitme noktasına getirdik. Bundan 40 sene önce milletimizin başına musallat edilen terör belasından Türkiye’yi tamamen kurtarmakta kararlıyız.

Buradan bir kez daha terör örgütü eliyle ülkemizi sıkıştırmaya çalışanlara sesleniyorum, Türkiye’nin güneyinde, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bir terör yapılanmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz. Operasyonlarımız neticesinde bitkisel hayata giren bölü terör örgütünü canlandırma, yeniden palazlandırma çabalarının farkındayız. Kimin ne yaptığını, kimin kiminle iş tuttuğunu çok iyi biliyoruz. Daha önce yaptığımız gibi, bir gece ansızın gelerek tüm bu senaryoları yırtıp atmaktan çekinmeyiz.

Bu vesileyle, sınırlarımız içinde ve dışında cansiperane bir şekilde görev yapan kahraman güvenlik güçlerimize Rabbimden muvaffakiyetler niyaz ediyorum. Şehitlerimizi rahmetle yâd ediyor, yarılarımıza acil şifalar diliyorum.

Türkiye’nin sınırlarında ve ötesinde yürüttüğü harekâtların stratejini hâlâ anlayamayanlara veya anladığı hâlde hazmedemeyenlere şu kelamıkibarı hatırlatmak isterim: ‘Kimi kuyu kazar her gelen içsin diye, kimi kuyu kazar her gelen düşsün diye’ Biz, ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için her geçen içsin diye barış, huzur, dostluk, kardeşlik, güven, refah kuyuları kazıyor, herkesin hizmetine sunuyoruz. Kendi akıllarınca bize, ama aslında ülkemize ve milletimize kuyu kazanları da kendi kibirleriyle, hasetleriyle, husumetleriyle, kirli hesaplarıyla baş başa bırakıyoruz.

“İKLİM KRİZİ, KONTROLSÜZ BÜYÜMENİN, AŞIRI TÜKETİM HIRSININ BİR SONUCUDUR”

İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine giderek daha fazla maruz kalıyoruz. Akdeniz çanağında yer alan Türkiye, aynı coğrafyayı paylaştığı diğer ülkelerle birlikte iklim krizinin can yakıcı sonuçlarını en çok hisseden, bundan en çok mağdur olan devletlerin başında gelmektedir. İklim krizi gerçeğiyle ne kadar erken yüzleşirsek, ülkemize yansımalarını da o derece hızlı kontrol altına alabiliriz.

İklim değişikliğinden bahsederken burada şu noktanın asla gözden kaçırılmaması gerekiyor: Bugün sekiz milyar insanın hayatını etkileyen bu krizin asıl müsebbipleri, gelişmiş, zengin, müreffeh Batılı ülkelerdir. İklim krizi, kontrolsüz büyümenin, aşırı tüketim hırsının bir sonucudur. Tabiatı bir emanet olarak değil de sömürülmesi gereken bir meta olarak gören zihniyet, son iki asırda dünyamıza çok büyük zarar vermiştir. Bu zihniyette köklü bir değişim olmadan iklim krizinin önüne geçemeyiz; Türkiye olarak her platformda bu gerçeği dile getiriyoruz.

Bir başka hakikat, iklim değişikliğiyle mücadelenin yeni adaletsizliklere, yeni sömürü düzenine yol açmamasıdır. Dünyayı en çok kirleten ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede mali açıdan daha fazla yük almaları kaçınılmazdı. Biz, insanlığa ve gelecek nesillere karşı mesuliyetimizin bir gereği olarak iklim değişikliği meselesinde elimizi taşın altına koyuyoruz. Sera gazı emisyonunda tarihi sorumluluğumuz eser miktarda olmasına rağmen, insanlığın ortak geleceğine katkıda bulunmak adına kendi imkânlarımızla çok önemli adımlar atıyoruz. Bu çerçevede ilan ettiğimiz net sıfır emisyon hedefine 2023 yılında ulaşmayı öngörüyoruz.

Dubai’de düzenlenen Dünya İklim Eylemi Zirvesi’nde tüm bu konuları artısı ve eksisiyle çok net biçimde ifade ettik. Zirve’de ayrıca Gazze’de yaşanan insanlık dramını gündeme taşıdık.

“KOMŞULARIMIZDAN BAŞLAYARAK BÖLGE ÜLKELERİYLE İŞ BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRECEĞİZ”

Dün ve önceki gün gerçekleştirdiğimiz Doha ziyaretimiz ise, hem Katar’la ikili ilişkilerimiz, hem de Körfez İş Birliği Konseyi’yle münasebetlerimiz bakımından oldukça önemliydi.

2014 yılında kurduğumuz Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komitesi’nin 9. toplantısını başarıyla icra ettik. Komite toplantıları sırasında farklı alanlarda 12 belge imzaladık. Ziyaretimizin ikinci gününde Dönem Başkanı Katar’ın onur konuğu olarak Körfez İş Birliği Konseyi 44. Zirvesi’ne iştirak ettik. Konsey üyesi ülkelerle son 20 yılda 20 milyar dolardan fazla yükselişle 23 milyar dolara çıkarttığımız ticaret hacmimizi daha da artıracağız.

Yarın Yunanistan’a gidiyoruz, ardından 18 Aralık’ta Macaristan’a bir ziyaret gerçekleştireceğiz. Karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde komşularımızdan başlayarak bölge ülkeleriyle iş birliğimizi güçlendireceğiz.

Ülkemizin uluslararası platformlar ile ikili ilişkilerinde siyasi, diplomatik ve ekonomik alanda kat ettiği her mesafe, bizi Türkiye Yüzyılı’na bir adım daha yaklaştırmaktadır. Bu anlayışla, hem içeride hem de küresel düzeyde belirlediğimiz hedeflerimize doğru yürüyüşümüzü kararlılıkla sürdürüyoruz. Hiçbir geçici sıkıntının, hiçbir sinsi çelmenin, hiçbir karanlık projenin bizi yolumuzdan alıkoymasına müsaade etmeyeceğiz. Hamdolsun, milletimiz bu hakikati görüyoruz.

İhtiyaç duyduğumuz her durumda bizim yanımızda yer alarak Türkiye Yüzyılı vizyonumuza omuz veren her bir vatandaşımıza şükranlarımı sunuyorum.

“ENFLASYONU KONTROL ALTINA ALIYORUZ”

Allah’ın izniyle insanımızı günlük hayatında sıkıntıya sokan meseleleri de birer birer çözüme kavuşturarak üstümüze serpilmeye çalışılan karamsarlık havasını darmadağın ediyoruz. En zoru geride kaldı, inşallah bundan sonra hep birlikte sürekli daha iyiye doğru gideceğiz. Enflasyonu yavaş yavaş kontrol altına alıyoruz. Hiçbir ekonomik mantıki ve ahlaki temeli olmayan fiyatlandırma davranışları, yerini rasyonel fiyatlamalara bırakmaya başladı. Salgın ve küresel krizlerle sarsılan makro finansal istikrarı güçlendirecek adımları kararlılıkla atıyoruz.

Üretim, istihdam, ihracat ve büyüme tarafındaki olumlu tablo yeni rekorlarla sürüyor. Yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 5,9 oranında büyüyerek OECD ülkeleri arasında en iyi performansı gösteren ülke olduk. Böylece 13 çeyrektir süren kesintisiz büyüme trendimizi 14’e çıkardık. 2023’ün ilk 9 aylık döneminde ekonomimiz yüzde 4,6’lık büyüme kaydetti. Kaliteli ve sürdürülebilir büyüme hedefimizden en küçük bir sapma yoktur. Yılın ilk 11 ayındaki ihracatımız 234 milyar doları buldu. Son verilere göre, istihdam 32 milyona ulaştı, işsizlik oranı ise yüzde 9,2’lere geriledi.

Çalışan emeklilerimizde serzenişlere sebep olan sıkıntıyı da gideriyoruz. Meclisimizin onayından sonra ilk düzenlemeden istifade edemeyen 4 milyon 689 bin emeklimizin hesabına bir defaya mahsus beş bin liralarını suretle yatıracağız.

Aile ve Gençlik Fonu’nun kuruluşuyla ilgili yasal süreç tamamlandı. Üniversiteli gençlerimize seçim öncesi verdiğimiz ücretsiz internet ve indirimli teknoloji desteği sözümüzü tuttuk.

İhtiyaç sahibi vatandaşlarımıza yönelik doğal gaz tüketim desteğini düzenli sosyal yardım programlarımıza dâhil ettik. Yıllık 900 ila 2500 lira arasında olan toplam 8 aylık ödeme miktarını 1500 ila 3500 liraya yükselttik. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımıza her ay aktardığımız kaynak tutarı da 450 milyon liradan 850 milyon liraya çıktı.

Daha 10 ay evvel yaşadığımız ve ülkemiz ekonomisine 104 milyar dolar ilave yük getiren deprem felaketine rağmen hiçbir insanımızı, 85 milyonun hiçbir ferdini ihmal etmiyoruz.

“YILBAŞINDA ÇALIŞANLARIMIZIN ÜCRETLERİNDE BİR ARTIŞ YAPILACAK”

Yılbaşında çalışanlarımızın ücretlerinde hem genel ekonomik dengeyi sarsmayacak, hem de onların kayıplarını telafi edecek bir artış yapılacak. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına 11 Aralık’ta başlanıyor. İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi de yormayacak ve istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi hedefiyle bu süreç yönetilecek.

Önümüzdeki yılı dengeleri yeniden sağlamlaştırma, bir sonraki yıldan itibaren olan dönemi ise atılım süreci olarak görüyoruz. Büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası yolunda bıkmadan, usanmadan, durmadan mücadele etmeyi, yürümeyi, adım-adım hedeflerimize ulaşmayı sürdüreceğiz. Yeter ki 85 milyon olarak birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, huzurumuza, mücadele azmimize sıkı sahip çıkalım, aramızda fitne fesat sokulmasına izin vermeyelim, gerisi sadece sabır ve vakit işidir. İnşallah 2028’i siyasi, ekonomik, beşeri ve askerî bakımdan bölgesinin ve dünyanın sayılı güçleri arasına girmiş bir ülke olarak karşılayacağız.

“GAZZE HALKINA UYGULANAN ZULME KARŞI ÇIKMAK İÇİN SADECE İNSAN OLMAK YETERLİDİR”

Türkiye, dünyanın neresinde bir mazlum ve mağdur var ise, inancına, rengine, kimliğine bakmadan onun yanında olmayı ilke edinmiş bir devlettir. Bu bizim medeniyetimizden, tarihimizden, kültürümüzden, ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz bir haslettir. Gerektiğinde bedel ödeme pahasına şahit olduğumuz kötülükleri yapabiliyorsak, elimizle düzeltmenin, mümkün değilse dilimizle anlatmanın, ona da mani varsa kalbimizle buz etmenin gayreti içinde olduk. Bu da imanın en zayıf derecesidir. Sadece son 70 yılımıza baktığımızda dahi bu yaklaşımın pek çok örneğini görebiliyoruz. Kore’ye bu hissiyatla gidip kan döktük, can verdik. Kıbrıs’taki soydaşlarımızı kurtarmak için bu hassasiyetle Barış Harekâtı gerçekleştirdik. Irak’ta, Suriye’de, Ukrayna’da ve daha pek çok yerde başı dara düşen insanlara kapımızı bu anlayışla açtık. İslam dünyasından, Türk coğrafyalarından, Afrika’dan, Güney Asya’dan sayısız insana bu vizyonla sahip çıktık. Karabağ’ın işgaline, Türkistan’daki zulme, Keşmir ve Arakan’daki haksızlıklara bu düşünceyle rıza göstermedik. Balkanlar’dan Kuzey Afrika’ya gönül coğrafyamızın her köşesine hep bu şekilde baktık. Bugün aynı onurlu duruşu Gazze’ye yönelik barbarlık karşısında Filistin halkının yanında yer alarak sergiliyoruz.

Tevfik Fikret’in, ‘Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa, hakkın da görülmez kolu, dönmez yüzü vardır’ dizelerinde ifade ettiği gibi, bizim safımız yalnızca bükülmez kolu, dönmez yüzüyle hakkın yanı olabilir. Üstelik Gazze’de öldürülen binlerce çocuğun, kadının, yaşlının, masumun yanında yer almak için öyle çok derin, felsefi gerekçeler aramaya gerek de yoktur. Tolstoy’un ‘Bir insan acı duyuyorsa canlıdır, başkasının acısını duyuyorsa insandır’ sözünde işaret ettiği gibi, Gazze halkına uygulanan zulme karşı çıkmak için sadece insan olmak yeterlidir. İsrail, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Filistin coğrafyasında uyguladığı her zulmün hesabını elbette verecektir, bundan kaçış yok. Netanyahu nereye kaçar bilemiyorum. Mülteci kamplarında uyguladığı katliamlar ve Gazze’de 7 Ekim’den bu yana işlediği savaş suçları, bu ülkeyi yönetenlerin yakın gelecekteki yargılanmalarında ayrı bir yere sahip olacaktır.

“İSRAİLLİ YÖNETİCİLER ER YA DA GEÇ İNSANLIK MAHKEMESİNDE YARGILANACAK”

Türkiye, kendisi gibi düşünen devletler ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte bu meseleyi her platformda gündeme getirecek, takip edecek ve somut sonuçlara ulaşmasını sağlamak için sonuna kadar çalışacaktır. Evet, İsrailli yöneticiler er ya da geç insanlık mahkemesinde yargılanacak, hak ettikleri cezaları çekecek, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklardır. Daha önemlisi, Netanyahu yönetimine bu cüreti veren, işlediği insanlık suçlarının üzerini örten Batılı ülkeler de aynı akıbeti paylaşacaklardır. Şayet Amerika ve Avrupa ülkeleri İsrail’e sınırsız siyasi, askerî ve ekonomik destek vermemiş olsa, bu terör devletinin yöneticiler böylesine pervasız ve acımasız hareket edemezdi. Esasen Batının tarihi bu bakımdan oldukça karanlıktır, oldukça çirkindir, oldukça vahşi, gaddarlık örnekleriyle doludur. Biz bunların niyetini Bosna’dan, Makedonya’dan, Yunanistan ve Bulgaristan’dan, Çanakkale’den, Ermenistan’dan, Filistin’den, Irak’tan, Suriye’den, oralardaki vahşetlerinden ve sinsi oyunlarından biliriz. Dünyayı asırlardır Batı değerleri safsatasıyla oyalayanlar, sadece kendi güvenlik ve refahları dışında hiçbir değerleri olmadığını defalarca ispatlamışlardır. Esasen Batının ‘değerlerim’ diye sunduğu inanç, felsefe, hukuk ve bilim unsurlarının tamamı başka coğrafyalara ve toplumlara aittir. Batının inancı, Kudüs Nasıra, bu felsefe, Ege ve Batı Anadolu, hukuki itibariyle Akdeniz ve Roman, bilimi Endülüs ve doğu dünyası kökenlidir. Sadece barbarlık, gerçek anlamda Batıya ait bir vasıftır. Haçlı Seferlerinde 4 milyon, sömürgelerinde 50 milyon, birinci ve ikinci dünya savaşlarında 70 milyon insanı katleden Batı, hep bu vasfını sergiliyordu.

Gazze’deki vahşete ortak olan Batı, çalıp çırptığı tüm değerleri bir kenara bırakıp yine sadece mayasındaki barbarlık dürtüsüyle hareket etmektedir. İsrail’e en küçük bir söz söyletmeyip Gazze’de yapılanları dile getirenlerin üzerine hoyratça giden Batı yönetimleri, bireysel düzlemde insan olma, kurumsal düzlemde devlet olma özelliklerini kaybetmişlerdir. Aynı şekilde, Birleşmiş Milletler ve onun en önemli organı olan Güvenlik Konseyi gibi kurumlar da bu zulüm karşısında sergiledikleri acizlikle insanlığın ortak çatısı olma hürriyetlerinden iyice uzaklaşmışlardır. Genel Sekreter Sayın Guterres’in samimi çabaları, Güvenlik Konseyi’nin kimi daimi üyeleri tarafından engellenmiştir. Biz yıllardır ‘dünya beşten büyüktür’ diye haykırırken işte bu gerçeklere işaret, bu haksızlıklara isyan ediyorduk. Buradan açıkça söylüyorum; Batının etekleri altına saklanan İsrail yönetimi, zulmünü ne kadar tırmandırırsa sonuçta ödeyeceği bedeller de o kadar ağır olacaktır. Masum çocukları, kadınları, yaşlıları, silahsız ve çaresiz insanları dünyanın en modern savaş araçlarıyla öldürmek, sadece İsrail yöneticileri gibi korkaklara mahsus bir zavallılıktır. Gazze’deki bir avuç sivil karşısında yüreği de, bacağı da titreyen İsrail’in gerçek bir orduyla, gerçek bir güçle karşı karşıya geldiğinde paramparça olacağı muhakkaktır. İsrail yönetiminin böyle bir acı akıbete gerek kalmadan bir an önce aklını başına toplamasını ümit ediyoruz. Bölgeye huzur gelmesinin tek yolunun 1967 sınırlarında Doğu Kudüs’ün Başkenti olduğu coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız, egemen bir Filistin devletinin kuruluşundan geçtiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

“GÜVENLİ ŞEHİRLER İÇİN TEK ÇARE KENTSEL DÖNÜŞÜMDÜR”

Geçtiğimiz günlerde Marmara Bölgesinde yaşanan 5,1 büyüklüğündeki nispeten hafif sarsıntı, bizlere deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Bilindiği gibi Türkiye, Alpler’den Himalaya’lara uzanan kuşak içerisinde en fazla deprem riski taşıyan beşinci ülkedir. Topraklarımızın yüzde 66’sı, nüfusumuzun yüzde 71’i deprem açısından riskli alanlarda yer alıyor. Ülkemizde son bir asırda altı ve üzeri büyüklükte 231 deprem meydana geldi. Bu afetlerde 130 binden fazla canımızı toprağa verdik. Son olarak 6 Şubat depremlerinde 50 binden fazla insanımız yıkıntıların altında kalarak hayatını kaybetti. Rabbim, deprem şehitlerimize rahmet eylesin. Onları cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin diyorum.

Bu coğrafyada yaşamak demek, deprem gerçeğiyle yüzleşmek, karşımızdaki tehlikeyi kabullenmek ve ona göre hareket etmek demektir. Önümüzdeki tablonun bize gösterdiği tek çözüm yolu, depreme dayanıklı binalar yapmaktır, yani kentsel dönüşüm dediğimiz bu adımı atmak ve bu adımı attık. Maalesef ülkemiz uzunca bir süre bu toprakların hakkını vermek yerine, hakkına giren bir anlayışla yönetildiği için diğer pek çok husus gibi deprem tehlikesi de göz ardı edilmiştir. Büyük yıkıma yol açan 1999 felaketi, bu meselenin yeniden ve güçlü bir şekilde gündeme gelmesine, standartların yeniden belirlenmesine vesile oldu. Biz de bu süreci daha ileriye taşıyarak 2012 yılında tarihimizde ilk defa kentsel dönüşüm yasasını çıkarttık. Yapı Denetim Kanunu başta olmak üzere konuyla ilgili mevzuatı güncelledik, geliştirdik. Kentsel dönüşüm yasasının çıktığı tarihten bugüne kadar hayata geçen projelerde Türkiye genelinde 480 milyar liralık yatırımla 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşümünü tamamladık. Hâlihazırda ülke genelinde yaklaşık 400 bin bağımsız bölümün dönüşüm süreci devam ediyor. Türkiye’de yaklaşık 31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan 36 milyon bağımsız bölüm var. Bunların 6 milyonu deprem riski altındadır. Üstelik bunların yaklaşık yarısının da acilen dönüşmesi gerekiyor. Dolayısıyla, güvenli şehirler için tek çare kentsel dönüşümdür. Kentsel dönüşümün ne kadar önemli olduğunun en son ve somut örneği 6 Şubat depremleridir. Bu hakikati görmezden gelmek, ertelemek, siyasi çıkarlar için istismarına yeltenmek çok açık ve net söylüyorum, ülkemize ihanet etmek demektir. Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur.^

“TOKİ VASITASIYLA 1,3 MİLYON KONUTU HAK SAHİPLERİNE TESLİM ETTİK”

Hazreti Mevlana, ‘akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir’ der. İnancımızda da tedbir tevekkülden önce gelir. Hükûmet olarak kentsel dönüşüm konusuna ilk günden beri hep bu zaviyeden baktık. Vatandaşlarımızı gecekondu denilen sağlıksız yapılarla birlikte depreme dayanaksız yüksek katlı binalardan da kurtararak onları modern, güvenilir, dayanıklı yuvalara kavuşturmayı hedefledik. Zemin artı üç olsun, zemin artı dört olsun, bilemediniz zemin artı beş olsun dedik. Ve o günden bugüne inşaatlarımızı bu şekilde yapıyoruz. TOKİ Başkanlığımız bu sürecin öncüsü olarak gerçekten kritik bir rol üstlendi. Maruz kaldığı onca haksız, insafsız eleştirilere rağmen TOKİ vasıtasıyla şimdiye kadar 1,3 milyon konutu tamamladık, hak sahiplerine teslim ettik. Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki attığımız her adımda tamamen ideolojik saiklerle hareket eden bir kesimi karşımızda bulduk. Akla hayale gelmedik bahanelerle ve hatta iftiraya varan kampanyalarla projelerimize sürekli takoz oldular. Ne kendileri bir iş yaptılar ne de bizim bu meseleyi çözmemizi istediler. Kanundaki boşlukları kullanarak yalan ve yanlış bilgilerle insanımızın aklını bulandırarak kentsel dönüşüm projelerimizi sabote ettiler. Maalesef bunun acısını depremin yıktığı birçok şehrimizde yaşadık. Vatandaşlarımızın canları ve mallarıyla bir daha böyle bedeller ödememesi için kentsel dönüşüm çalışmalarımızı bir üst seviyeye çıkarma kararı aldık. Bu amaçla geçtiğimiz Eylül ayında çok geniş bir katılımla Deprem Gerçeği ve Kentsel Dönüşüm Şûrası düzenledik. Şûrada ortaya çıkan teklifler Şûranın en güzel neticesi de oydu, diğer çalışmalar ışığında yeni bir kentsel dönüşüm yasası hazırladık. Kanun teklifimiz geçtiğimiz aybaşında Meclisimizden onay aldı ve yürürlüğe girdi.

Yeni kentsel dönüşüm mevzuatının yürürlüğe girmesiyle birlikte muhalefet ve malum çevreler daha önce yaptıkları gibi hemen tezvirata başladı. Vatandaşın malına el konulacak, bu iftiradan başlayarak rantsal dönüşüm bühtanına kadar sayısız yalanı tedavüle soktular. Oysa kanunda ne böyle bir ifade var, ne de böyle bir durum söz konusu değildi. Düzenlemenin tek bir gayesi vardır o da kentsel dönüşüm sürecindeki engelleri ortadan kaldırmak ve dönüşüm sürecini hızlandırmaktır.

“BİNALARIN KENTSEL DÖNÜŞÜME DÂHİL EDİLMESİ SALT ÇOĞUNLUĞA BAĞLANDI”

Yeni kanunla kentsel dönüşüm konusunda yapılan değişiklikler şunlardır: Daha önce çok daha yüksek çoğunluk gerektiren çok sayıda bağımsız birime sahip binaların kentsel dönüşüme dâhil edilmesi salt çoğunluğa bağlandı. Yani bir binada oturanların yüzde 50’sinden 1 fazlası onay verdiği zaman kentsel dönüşüm ve inşaat ruhsatı alınabilmesi mümkün hâle getirildi. İmar planlarının ilan-askı ve itiraz süreçleri kısaltıldı. Tebligatların yapıların kapısına asılabilmesi, elektronik devlet üzerinden bildirilebilmesi ve muhtarlıklarda ilan edilebilmesiyle süreç hızlandırıldı.

Deprem riskinin en çok hissedildiği yerlerin başında gelen İstanbul’daki kentsel dönüşüm projeleri için yarısı bizden kampanyasının uygulanabilmesi amacıyla yasaya mali yardım hükmü de eklendi. Diğer şehirlerimizin her biri için de oranın şartlarına, ihtiyaçlarına, beklentilerine uygun özgün modeller geliştirilmesine imkân tanındı. Anlaşmazlıkların çözümü için arabuluculuk sisteminin devreye alınmasından, ihtisas mahkemelerine kadar çeşitli mekanizmalar getirildi. Dönüşüm alanlarında imar planlarının yeni kurulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığınca onaylanması zorunluluğu getirilerek istismarların ve gecikmelerin önüne geçilmesi hedeflendi. Hak sahibinin borcunu ödeyememesi hâlinde dönüşen konut borcu nispetinde Hazine’ye teshil edilmesi ve yine hak sahibine ömür boyu ücretsiz tahsisine imkân verildi.

Yerleşime uygun olmayan bütün bu alanların riskli alan olarak belirlenmesi ve bu alanlarda yapılaşmaya izin verilmemesi temin edildi. Kentsel dönüşüm projelerine kamu desteği için kaynak sağlayacak yöntemler geliştirildi. Yapılan tüm bu düzenlemelerin amacı kentsel dönüşümü hızlandırarak milletin ve şehirlerimizin can ve mal güvenliğini sağlamaktır.

Küçük çıkar kavgalarıyla veya kaygılarıyla kentsel dönüşüm projelerinin geciktirilmesinin önüne geçilebilmesi ancak bu şekilde mümkündür. Yeni kanunla getirilen düzenlemelerde herhangi bir rant sağlama amacı veya hak sahiplerinin başka bir bölgeye gönderilmesi söz konusu değildir. Kim bunun aksini iddia ediyorsa, müfteridir, yalancıdır, bu milletin iyiliğini istemiyor demektir.

“2024 YILI BÜTÇEMİZDE DEPREMZEDE ŞEHİRLERİMİZİN YENİDEN İNŞASINA 1 TRİLYON LİRA KAYNAK AYIRDIK”

Dönüşüm çalışmalarında Pazartesi günü 5.1 büyüklüğünde bir depremle sarsılan Marmara Bölgemize daha fazla özel önem vermemiz elbette sebepsiz değildir. Süreci diğer şehirlerimizde yönetmek ve hızlandırmak nispeten daha kolaydır. Ancak, İstanbul’un da içinde yer aldığı Marmara Bölgemizde yaşanacak bir felaketin, Allah korusun, tüm Türkiye’ye ağır maliyeti olacaktır; bu gerçek karşımızdayken başka türlü hareket edemeyiz. Amacımız, İstanbul’da her yıl 350 bin konut inşa ederek 5 yıl içinde acil dönüşüm gerektiren tüm binaları yenilemektir.

Tabi bu arada 6 Şubat depremlerinde yıkılan şehirlerimizi ayağa kaldırmaya yönelik çalışmalarımızda en küçük bir aksaklığa, en küçük bir ihmale izin vermiyoruz, vermeyeceğiz. İnşasına başlanan 250 bin bağımsız bölümden 46 binini yılbaşından önce hak sahiplerine teslim edeceğiz, takip eden aylarda da biten konutların teslimini sürdüreceğiz.

Vatandaşlarımızdan gelen taleplere, bütün bunlara kulak vererek yerinde dönüşümü kolaylaştıracak hibe ve kredi desteklerini içeren yeni modelleri de devreye aldık. Yerinde dönüşüm projelerine başvuru sayısı 247 bini buldu. Sadece bölgedeki altyapı çalışmaları için 40 milyar liralık kaynağı ilgili kurumlarımızın kullanımına tahsis ettik. 2024 yılı bütçemizde depremzede şehirlerimizin yeniden inşasına 1 trilyon lira kaynak ayırdık. Deprem bölgesindeki şehirlerimizde sadece konut yapmakla kalmıyor, bu şehirlere kimliğini veren ticari alanları ve kültürel yapıları da yeniden ayağa kaldırıyoruz.

Ayrıca, bu şehirlerimizin meydanlarını, kent merkezlerini ve önemli ana caddelerini yine Hükûmet olarak biz yapıyoruz.

“81 VİLAYETİMİZİN TAMAMINDA PROJELERİMİZ DEVAM EDİYOR”

Aynı şekilde depremde zarar gören yollar ve ulaştırma yatırımlarıyla ilgili sorunları da yine biz giderdik, biz gideriyoruz. Deprem bölgesinde şu an yapım süreci devam eden yeni yolların toplam uzunluğu 180 kilometreyi buluyor. Deprem şehirlerimiz başta olmak üzere 81 vilayetimizin tamamındaki yol, otoyol, köprü, tünel, viyadük ve metro projelerimiz de devam ediyor.

Hava ve demir yolu ulaşımında açılışa hazır devasa yatırımlarımız var. Önümüzdeki dönemde yapımı tamamlanan ulaştırma projelerimizin resmî açılışlarını peyderpey inşallah yapmaya devam edeceğiz.

Hiç kimsenin ülkemizi depreme hazırlamadaki en önemli aracımız olan kentsel dönüşüm projelerini dinamitlemesine, yavaşlatmasına, sulandırmasına izin vermeyeceğiz.

Milletimizin de siyasi istismarcılara kulak asmayacağına inanıyorum. Bu konuda bize destek veren herkese şükranlarımı özellikle sunuyorum.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sizleri bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim ile bir araya geldi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim ile bir araya geldi için yorumlar kapalı 236790

Türkiye ile Katar arasındaki Yüksek Stratejik Komite’nin Dokuzuncu Toplantısı vesilesiyle Katar’a bir ziyaret gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani ile Lusail Sarayı’nda bir araya geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim tarafından resmî törenle karşılandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim’in tören alanındaki yerlerini almasının ardından iki ülke millî marşları çalındı.

Katar Emiri Şeyh Temim ile tören kıtasını denetleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, askerleri selamladı. İki ülke heyetlerinin takdiminin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim, baş başa görüşmeye geçti.

Baş başa görüşmenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim, Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komite Dokuzuncu Toplantısı’na başkanlık etti.

Toplantının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim’in huzurunda, iki ülke arasındaki anlaşmaların imza törenine geçildi.

İKİ ÜLKE ARASINDA İMZALANAN ANLAŞMALAR

“Türkiye Cumhuriyeti ve Katar Devleti Arasında Yüksek Stratejik Komite Dokuzuncu Toplantısına İlişkin Ortak Bildiri” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ile Katar Dışişleri Bakanlığı Arasında Karşılıklı Çıkar Sağlayan Konular Hakkında Siyasi İstişareler Kurulmasına Dair Mutabakat Zaptı”na Dışişleri Bakanı Fidan ve Katar Dışişleri Bakanı Al Sani imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Katar Kültür Bakanlığı Arasında Kültürel Alanda İşbirliği Mutabakat Zaptı’nın Uygulanmasına Yönelik Üçüncü Yürütme Programı 2024-2025” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Katar Kültür Bakanı Abdurrahman bin Hamed Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Katar Devleti Çalışma Bakanlığı Arasında Çalışma Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”nı Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Çalışma Bakanı Ali Bin Semih Al Marri imzaladı.

“Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü ile Katar Devleti Hayır İşleri Düzenleme Kurumu arasında İnsani Yardım ve Hayır İşleri alanında İşbirliği Hususunda Mutabakat Zaptı” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Sosyal Kalkınma ve Aile Bakanı Meryem binti Ali bin Nasır el-Misned tarafından imza altına alındı.

“Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı ile Katar Devleti’ndeki Lusail Üniversitesi Arasında Türkiye Türkçesi Öğretim Merkezleri Kurulmasına İlişkin İşbirliği Protokolü”nü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Lusail Üniversitesi Rektörü Ali Bin Fetais Al Mari imzaladı.

“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Çerçeve Anlaşması”na Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Katar Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Halid bin Muhammed Al Atiyye imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti Hamad Bin Khalifa Üniversitesi Arasında Bilimsel İşbirliği için Mutabakat Zaptı” ile “Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti Hamad Bin Khalifa Üniversitesi Arasında Stratejik İşbirliği Anlaşması” Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır ile Katar Vakfı Hamad bin Khalifa Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Şeyha Hind bint Hamad Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığı arasında Bilgi ve İletişim Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı”na Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır ile Katar İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanı Muhammed bin Ali Al Mannai imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Katar Devleti Maliye Bakanlığı Arasında Ortak İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”nı Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Katar Maliye Bakanı Ali bin Ahmed Al Kuwari imzaladı.

“Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Arasında Yatırımın Teşviki Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı” Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şeyh Halife bin Casim Al Sani tarafından imza altına alındı.

“Türkiye İhracatçılar Meclisi ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Arasında Mutabakat Zaptı”nı ise Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe ve Katar Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şeyh Halife bin Casim Al Sani imzaladı.

seers cmp badge