Cumhurbaşkanımız Erdoğan, TRT World Forumu kapanış oturumuna katıldı Cumhurbaşkanımız Erdoğan, TRT World Forumu kapanış oturumuna katıldı için yorumlar kapalı 92991

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, “Parçalanmış Bir Dünyada Barış ve Güvenliği Yeniden Düşünmek” temasıyla düzenlenen “TRT World Forum”un “Parçalanmış Bir Dünyada Adaleti Aramak” başlıklı kapanış oturumuna katıldı.

Moderatör TRT World Haber, Program ve Görsel Direktörü Fatih Er’in, Birinci Dünya Savaşı’ndan ders alınamadığı değerlendirmesi üzerine, ibret alınırsa tarihin tekerrür etmeyeceğini söyledi.

Erdoğan, gayretler sarf edilmesine rağmen İkinci Dünya Savaşı’nın patlak verdiğini dile getirerek, yeni oluşumların da adaletin tesisi için arandığını, Birleşmiş Milletlerin (BM) bu adalet tesisi arayışının bir ürünü olduğunu kaydetti.

BM’nin bu adalet arayışının bir tesisi olması için kurulmasına rağmen şu an itibarıyla gelinen noktada BM’nin ne yazık ki bu adalet arayışına hala bir cevap oluşturamadığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

“Dünyanın değişik yerlerinde şu anda BM’nin gayretleri var. BM Güvenlik Konseyi’nden çıkan bir çok kararlar var. Fakat gördüğümüz gibi bu çıkan kararlarda da alınan bir netice yok. Afganistan’ın hali ortada. Güneyimizde Suriye’nin, Yemen’in hali ortada. Arakan, Rohingya ortada. Bütün bunlara rağmen şu an itibarıyla BM maalesef herhangi bir şey yapamıyor. Hepsinde öte Kıbrıs ortada. Sene 1974, 2018. Kıbrıs çözülebildi mi, çözülemedi. Bir çok girişimler yapıldı ve özellikle de çok kararlı bir adımı biz yine orada BM ile görüşmeler yaparak attık.”

Erdoğan, merhum Kofi Annan’la bu konuda çok yoğun çalışmaları olduğunu dile getirerek, ancak herhangi bir netice alınamadığı gibi orada varılan kararın tam aksi bir netice çıkmasına rağmen ne yazık ki Güney Kıbrıs’ın oranın kararlarının tam tersine referandum neticesi verdiğini, ‘almayacağız’ demelerine rağmen Güney Kıbrıs’ın Avrupa Biriliği’ne alındığını anımsattı.

Bunların adalete aykırı girişimler, hamleler olduğunu kaydeden Erdoğan, bunun BM’nin de itibarının kaybına neden olduğunu vurguladı.

“BEKLENEN HEP TÜRKİYE’DEN”

Erdoğan, bu şekilde işin bir yerde tıkandığını ifade ederek, o dönemin ABD Başkanı Bush’ın kendisinin de olduğu bir görüşmede Colin Powell’e “Bu işi sen çözeceksin, sana bu görevi veriyorum.” talimatı verdiğini, ancak bir netice alınamadığını, sonrasında gelen başkanların da bu sorunu çözemediğini söyledi.

Birçok zirveler, toplantılar yapıldığını maalesef hep beklenenin Türkiye’den olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Bu şekilde çözüme ulaşmaz. Aynı şeyi diğerlerinde görüyoruz. Şu anda Suriye’de yaşananlar. Afganistan çözüme kavuşamadı. Yemen çözüme kavuşamadı. Niye? Bütün her yerde adalet sistemi çökmüş. Bir İsrail meselesi, bir Filistin meselesi çözüme kavuşabiliyor mu? Kavuşamıyor. Niye? Çünkü İsrail’in aleyhinde alınmış bunca kararlar var BM’de, bu kararların hiçbirinin uygulanabilirliği yok. Niye? İsrail kabul etmedikten sonra, ona uymadıktan sonra kalkıp da kimse burada bir şey söylemiyor veya söyleyemiyor. Niye? 5 tane daimi üye var. Bu 5 daimi üyenin bir tanesi ‘Hayır’ diyorsa mesele bitmiştir. İsrail’le ilgili ABD’nin İsrail’in aleyhine olan bir karara evet demesi mümkün mü? Değil. Demeyeceği için de netice ne oluyor. Gene onların lehine oluyor. Olması gereken ney? Olması gereken şu; 5 daimi üye dönemi geçti. Niye? Bu, İkinci Dünya Savaşı’nın şartlarıydı, artık aynı şartları yaşamıyoruz, yeni bir dönüşüm, yeni bir değişime artık gitme zamanıdır. Dolayısıyla yeni değişim dönüşümde, dünyada Birleşmiş Milletler’de şu anda 193 üye var ve bu 193 üyenin de içinde yer alacağı dönüşümlü olarak daimi üye sıfatını kazanacağı bir Birleşmiş Milletler’in oluşması gerekiyor. Eğer bu oluşmazsa 5 tane üyenin dudakları arasında bu dünyada adalet tesis edilemez, bu mümkün değil. Onun için de ben diyorum ki dünya beşten büyüktür. Hele hele birden kesinlikle büyüktür. ”

“7 KITANIN YER ALDIĞI BM GÜVENLİK KONSEYİ”

Cumhurbaşkanımız Erdoğan, yapılanın, uygulamaların böyle olmadığını ifade ederek, BM Güvenlik Konseyi’nde dünyanın temsil edilmediğini, temsil edilen ülkelerin kıtalara dağılımına bakınca da dünyanın temsil edilmediğini dile getirdi.

“Biz diyoruz ki bütün kıtaların temsil edildiği bir BM Güvenlik Konseyi’nin olması lazım. Burada Asya da Afrika da, Avrupa da olması lazım. Bunun yanında daha ötelere gidelim, 7 kıtanın yer aldığı bir BM Güvenlik Konseyi.” diyen Erdoğan, bunun başarılması gerektiğini, bunu da dünyadaki siyasilerin yapacağını anlattı.

Erdoğan, “Bu 5 daimi üyenin işine gelir mi? Gelir veya gelmez.” diyerek, bunun BM Genel Kurulu’nda gündeme gelmesi, tartışılması, dünyada bunun artık tamamen akıllara yerleştirilmesi, bütün algı çalışması yapılması ve ona göre adımın atılması gerektiğini belirtti.

Artık dünyanın Birinci Dünya Savaşı’nın, İkinci Dünya Savaşı’nın dünyası olmadığını ifade eden Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şöyle konuştu:

“Emperyal, sömürgeci bir mantıkla mücadele verenlere karşı Türkiye küresel güçleri yanına toplamak suretiyle bir adım atmanın gayreti içerisinde. Biz bunu yapıyoruz. Bu konuda da  özellikle de küresel güçleri kabullenmiş, bunun mücadelesi içinde olan dünya ülkeleri zaten bu yaklaşımımıza olumlu bakıyor. Hangileriyle ikili görüşmeler yapsak, oturup müzakerelerde bulunsak, paneller, sempozyumlarda bunları konuşsak hepsi de haklılığımızı teyit ediyor. Ediyorlar da adımı atma noktasında acaba nereye varacağız? Mesele orada. Bunun için de çalışacağız. Tabii bu yollar öyle kolay alınmıyor. Biraz mücadele gerekiyor, biraz zaman istiyor. Adımları atarken dünyadaki özellikle de 5 üye içerisinde durumu nereye taşırız, bunlar önemli. Yoksa geçici üyelerin BM’de kıymeti harbiyesi var mı? Yok. Geçici üyeler sadece daimi üyelerin işaretine göre elini kaldırır indirir. Yaptığı iş budur. Bir de geçici üye seçilmek için de ellerinden geldiği kadar çırpınırlar. Halbuki geçici üye olsan ne yazar, olmasan ne yazar. Hiçbir kıymeti harbiyesi yok. ‘Sadece BM’nin geçici üyesidir’ diye bir sıfat kazanırsın.”

İdlib’in Halep’in bir sürgün yeri haline geldiğini, Halep’ten kaçanların İdlib’e gittiğini ve oranın nüfusunun 3,5 milyona tırmandığını ifade eden Erdoğan, İdlib’in Türkiye’ye sınır olduğunu, varil bombaları ve konvansiyonel yüksek dozlu silahlar vurmaya başlayınca bu insanların Türkiye kaçmak zorunda kalacaklarını dile getirdi.

Erdoğan, özellikle de Samandağı, Yayladağı ve Hatay’dan Türkiye’ye giriş yapma yoluna gidileceğini belirterek, şöyle devam etti:

“Biz birçok tedbirler aldık. Bu insanları kalkıp da o bombalara teslim edemezdik. Nasıl 3,5 milyon Suriyeli şu anda bizim topraklarımızdaysa, yenileri de gelse kapımızı başkaları gibi kapayamazdık. Niye? Her şeyden önce karşımızda insan var. Bu insanların ölümüne seyirci mi kalalım? Bu bizim ne insani ne vicdani, hiçbir anlayışımıza uymuyor. Tedbirlerimizi aldık. Bu arada da Soçi, Ankara ve Tahran zirvelerini yaptık. Bunların öncesinde Astana Süreci başladı. Astana Süreciyle birlikte devam eden bu zirveler her şeyden önce bize bazı tedbirlerin alınmasını tavsiye etti. Biz Rusya, Türkiye, İran olarak çalışmaları başlattık. Gerek ilk Soçi Zirvesinde gerek ardından Ankara ve Tahran zirvelerinde çok güzel çalışmalar yapıldı. Bu çalışmaların ardından da rejimin Suriye’de İdlib’i bombalaması, İdlib’de çok sıkıntılı bir havanın esmeye başlaması bizim çok seri adım atmamızı gerektirdi. Sayın Putin ile görüşmemizi yaptık ve ardından da Soçi’de Putin ile bir adeta bir final zirvesi yaptık diyebiliriz. Bu final İdlib içindi. ”

“TÜRKİYE’NİN 12 GÖZLEM NOKTASI VAR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 maddelik bir muhtıra veya bir mutabakatın savunma bakanlarınca kendi önlerinde imzalandığını belirterek, bu mutabakatı o akşam atılan imzalarla devreye soktuklarını anlattı.

Bunu devreye sokarken Putin’in ve kendisinin kararlılığı, heyetin çalışmalarının işlerini kolaylaştırdığını dile getiren Erdoğan, “Sayın Putin ‘Rejimin bu bölgeye girmesine mani olacağız ama radikal uçların da İdlib’in merkezinde bu güne kadar olanları yapmaması.’ Bunu temin etmemiz istendi. Bunları beraber yapalım dedik.” ifadelerini kullandı.

Erdoğan, Türkiye’nin İdlib’in çevresinde 12 gözlem noktası olduğunu, onun arkasında 10 tane Rusya’nın, onun arkasında da 6 tane İran’ın gözlem noktaları bulunduğunu dile getirerek, 15 kilometre ile 20 kilometrelik bir koridorun çok büyük önem arz ettiğini söyledi.

Bu koridorun güvence altına alınmasının İdlib’in güvence altına alınması anlamına geldiğini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Bizler o gözlem noktalarını her geçen gün güçlendirmeye başladık. Oralar güçlendikçe İdlib halkına da bir öz güven geldi ama bu radikal gruplar… Bu adımlar atıldıktan sonra, bizim şu anda onlarla görüşmeleri yürüten ekiplerimizle beraber şu ana kadar herhangi bir sıkıntı yaşamıyoruz. Temennimiz bunun devamlılığını sağlayalım. Bunu sağlamanın gayreti içerisindeyiz. Rusya ile yaptığımız görüşmelerde vardığımız bir adım daha var. O da şu; İdlib tabi harabe. Buralarda belki 70-80 bini buldu geri dönenler. Geri dönüşler başladı. Zaten hedef bu değil mi? Bu. El Bab ve Afrin, bütün o bölgelerde 250 bini bulan geri dönüş var. Bu geri dönüşler zaten verdiğimiz bu mücadelenin hasılasıdır. Bu hasılayı biz toplamaya başladık. Her ne kadar rakam 3,5-4 milyon da olsa bu geri dönüşün başlaması olumlu gelişmeler.”

Erdoğan, bunların dışında da bazı tedbirler aldıklarını, adımlar attıklarını vurgulayarak, Türkiye’de 3,5 milyon mültecinin artık kamplarda olmadığını, çadır kampların artık peyderpey kaldırıldığını, oradakileri konteyner kentlere ve şehirlere taşımaya başladıklarını söyledi.

Batı’ya ve dünyaya bakıldığında oralardaki durumun maalesef çok farklı olduğunu, “Onlar gibi davranamayacağız” diyerek ellerinden gelenleri yaptıklarını vurgulayan Erdoğan, “Ama İdlib’de de gerçekten Sayın Putin’in gayet olumlu yaklaşımı var. Aynı şekilde İran’ın son İdlib’le ilgili aldığımız kararda olumlu yaklaşımı İdlib’e yönelik herhangi bir operasyonun içinde olmayacaklarını dair verdiği sözler var. Buralardan hareketle de bu adımları atmış oldu.’ diye konuştu.

Erdoğan, İstanbul’da Rusya, Fransa, Almanya’nın da katılacağı 4’lü zirvenin yapılacağını belirterek, zirvenin bu ay sonu veya kasım başında olacağını söyledi.

Erdoğan, bu dörtlü zirveden iyi bir netice almayı umduklarını anlatarak, “Şimdi bir de bir small grup oluştu. Bu small grupla neler yapılır, neler edilir bilemiyorum çünkü small grubun içinde Türkiye yok, Suriye yok, Rusya yok. Kim var? Almanya, Suudi Arabistan, Fransa ve Ürdün’ün bulunduğu 7 ülke var. Bizim şimdi 911 kilometre kuzeyde sınırımız var, 115 kilometre de batıda sınırımız var. Burada Türkiye yok, bunu anlatmak artık bize zor gelmeye başladı.” diye konuştu.

“DÜNYADAKİ EN BÜYÜK BÜYÜKELÇİLİĞİMİZ SOMALİ’DE” 

Türkiye’nin Somali’deki faaliyetlerine de değinen Erdoğan, Somali’ye ilk gidişinin, eşi Emine Erdoğan’la birlikte olduğunu anlattı.

Erdoğan, o zaman oraya hiçbir dünya ülkesi ile uluslararası kuruluşun gelmediğine işaret ederek,  şöyle devam etti:

“STK’larımızla Kızılay, AFAD ile gittik. O gidişimizin anlamlı bir şeyi de şuydu, dedik ki ‘bizim burada büyükelçiliğimiz yok, burada büyükelçilik kurmamız lazım’ dedik. O zaman bize 85 dönüm bir arazi, Somali yönetimi söz verdi. 85 bin metrekarelik bir alanda, şu anda bizim dünyadaki en büyük büyükelçiliğimiz Somali’dedir. Dünyanın en güçlü ülkelerinin orada büyükelçilik binası yok. Havaalanında konteynerler içinde büyükelçilik binaları var. Amerika’nın, İngiltere’nin öyle. Gelip de orada büyükelçilik binası, bugüne kadar yapmadılar ve ama biz yaptık ve biz orada şu anda Somali ordusuna eğitimi falan orada biz veriyoruz. Niye? Yoksa Somali yönetimini teröre kurban edeceksiniz. Orada Eş Şebab var, onlara mı bırakalım. Bir taraftan DEAŞ meaş diyoruz. Oranın DEAŞ’ı da Eş Şebab. Peki bunlara nasıl destek vereceğiz. Biz verdik, Kızılayımız, AFAD’ımız daima orada. Hastaneler yaptık, okullar yaptık. Hastanelerimizde, okullarımızda devamlı oradayız. Niye? Elimizi uzatacağız.”

Erdoğan, Eş Şebab’ın oradaki özelliğinin farklı olduğunu, örgütlerin oraların meclislerine dahi dolaylı yollardan sızdıklarını aktararak, bunların aşılabilmesi için oradaki yönetimleri güçlendirmeleri gerektiğine vurgu yaptı.

“BEDELİNİ O TERÖRİSTLERE ÖDETECEĞİZ” 

Cumhurbaşkanımız Erdoğan, bunun için de dünyanın oralarda diplomatik temsilciliklerini açması gerektiğine dikkati çekerek, “Afganistan’da da neden sonra ancak bu tür büyükelçilikler vesaire açılmıştır. Ama bakın o günden bu güne hala Afganistan’da bombalamalar duruyor mu? Durmuyor. Örgütler hala icraatlarına devam ediyor ama oralardaki yönetimlerin güçlendirilmesi lazım ki onlar da terörle mücadeleyi daha rahat yapabilsinler, yoksa işler öyle kolay değil, zor.” ifadelerini kullandı.

Terörle mücadelede bayağı kabiliyetleri bulunduğunu söyleyen Erdoğan, “Bugün bizim 7 şehidimiz var. 7 Mehmedimiz şehit oldu. Duracak mıyız? Durmayacağız. Onlar bizden 7 şehit alacak, biz onlardan 700 tane teröristi öldüreceğiz, üzerine üzerine gideceğiz. Kesinlikle durmak yok. Terörün bedelini onlara, o teröristlere ödeteceğiz ve bunda kararlıyız. O insanların da bizim bu tecrübemizi görerek mücadelelerini ona göre sürdürmeleri lazım.” dedi.

“ORAYA BİZİ SURİYE HALKI, DAVET ETTİ” 

Birleşmiş Milletler konuşmasında büyük devletlerin teröre destek verdiğine vurgu yaparak “Bir gün o terör gelir ve sizi vurur” ifadeleri hatırlatılan Erdoğan, şunları söyledi:

“Suriye’de 19 bin tır silah, mühimmat, araç, gereç, oradaki terör örgütlerine getirildi. Kim tarafından? Amerika tarafından. 3 bin kargo uçak, silah, mühimmat, araç, gereç oraya getirildi. Şu anda Suriye’nin kuzeyinde 22 tane Amerika’ya ait üs var. Bunlar güçlendiriliyor, neyle güçlendirilecek. İşte bu getirilen silah, mühimmat, araç, gereç, bunlarla. Benzer şekilde 5 üs de Rusya’nın var. Bütün bunlar acaba niçin buralarda kuruldu, niçin bunlar var? Bir taraftan lafa geldiği zaman ‘Suriye’nin toprak bütünlüğü’ diyeceksiniz. Öbür taraftan getirip 22 tane üssü orada kuracaksın. Öbür taraftan ‘Deyrizor petrollerini  kim paylaşacak, nasıl paylaşacak?’ bunların hesabını yapacaksın. Öbür taraftan Suriye fakirlik, garip gureba böyle bir durumun içerisinde diyeceksin, ondan sonra da bize ‘burayı terk etmeniz lazım’ diyeceksin. Hayır, biz orayı terk etmeyeceğiz. Ne zaman ki Suriye halkı seçimlerini yapar, seçimlerini yaptıktan sonra biz Suriye’yi sahiplerine terk eder, oradan ayrılırız ama şu anda Amerika’yı oraya devlet davet etmedi ama Amerika orada. Rusya’yı devlet davet etti. Biz de diyoruz ki burada sulhü sükun sağlansın, çünkü oraya bizi Suriye halkı, davet etti. ‘Bizi kurtarın’ dediler, ‘gelin’ dediler. İdlip’te İdlip halkı bizi davet etti. Afrin’de öyle. Biz onların daveti üzerine buralara gittik çünkü nerede bir mazlum varsa biz elimizden geldiği kadar orada yardıma koştuk, koşmaya devam edeceğiz.”

Erdoğan, devlet destekli terör karşısında uluslararası bir mekanizma kurmanın mümkün olup olmadığı sorusu üzerine, bunun mümkün olduğunu söyledi.

Bunun da en önemli mekanizmasının Birleşmiş Milletler olduğunu aktaran Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden alınacak kararlarla burada bu adımları atmak mümkün. Birçok yerde mesela bizler geçmişten bugüne Somali’de, Kosova’da Türkiye’ye birçok görevler verildi. Bu görevler bize verildiği zaman da biz gittik görevlerimizi yaptık. Benzer bütün bu noktada devlet terörü estirenlere karşı BM’nin alacağı kararlarla birçok adımlar atılabilir. Bunun da bana göre ana mercii, Birleşmiş Milletler’dir, Birleşmiş Milletler Güvenik Konseyi’dir. Mesela Kudüs konusunda bir adım atıldı. Kim attı, bu adımı? Birleşmiş Milletler attı. Bizler müracaatımızı yaptık bunun sonucuna Birleşmiş Milletler oylamasını yaptı ve bu oylama neticesinde de Kudüs’le ilgili karar istediğimiz doğrultuda çıktı. Bu kararı istemeyenler olabilir. Nitekim istemediler. O zaman Amerika’nın yanında 7 ülke yer aldı ama bunun karşısında 127 ülke bizim önergemizi destekledi ve böyle bir karar çıktı.”

“BİR GASP SÖZ KONUSU” 

Erdoğan, Amerika’nın büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasından herhangi bir zarar görmeyeceklerini ifade ederek, şunları söyledi:

“Ama insanlık bunu çok iyi biliyor ve kaydediyor çünkü orası 3 dinin başkentidir ve 3 dinin orada hakkı var, hesabı var. Temeline bakarsak orada aslında Müslümanlar ve Hristiyanların özellikle bir altyapısı var. Orayla ilgili çok çalışmalarım var.  Belediye başkanlığından itibaren oranın özellikle yeraltı çalışmalarını yaptırdım ve o çalışmayla da nereden nereye geldiğimizi gösteren kitapçıklar hazırlattık. O zaman ilgili mercilere gönderdim ama şu anda orada bir gasp söz konusu. Sene 1948 Filistin’in toprak bütünlüğü neydi, İsrail’in neydi. Sene 2018 şu anda Filistin’in toprak bütünlüğü ne, İsrail’in ne. Tam tersine döndü. Yani 1948’deki Filistin maalesef şu anda yok o zamanki İsrail, şu anda yok tam değişti. Şu anda İsrail devasa büyüdü, Filistin de devasa küçüldü. Bu tabloları adalet anlayışının olduğu bir dünyanın çözmesi lazım, seslendirmesi lazım. İşte o yüzden söylüyorum, Birleşmiş Milletler’in ciddi bir reforma ihtiyacı var.”

Erdoğan, “AB sonuna yaklaşıyor mu ” sorusuna karşılık, kendisinin de o işaretleri gördüğünü söyledi.

“Bir an önce yaklaşılsa da biz de kendi istikametimizi çizsek diye düşünüyorum” diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

“Sene 63, sene 2018, hala bizi oyalıyorlar. Böyle bir zulüm olmaz ya böyle bir zulüm olmaz. Hiçbir alanda bizimle mukayese edilemeyecek ülkeler AB’ye üye yapıldı. Kopenhag Kriterleri denildiği zaman biz bu kriterlerin neredeyse hepsini yerine getirdik ama bunlarla yakından uzaktan alakası olmayanlar şu anda üye. Türkiye ile ilgili olarak bakıyorsunuz sudan sebeplerle bizim karşımıza geliyorlar. Diyoruz ki, ‘Bakın içinizde en kıdemli Başbakan, Cumhurbaşkanı benim. Bu sürecin içinde, AB üyelerinden  bir çoğu burada yoktu ve zirve toplantılarına katılırdım AB’de.’ Mesela o zaman Fransa’nın Başkanı Chirac, Almanya’nın Şansölyesi Schröder oturur konuşurduk. Tabii isim vereceğim artık kusura bakmasın, Sarkozy, Fransa’nın başına geldi, Şansölye Merkel de Almanya’nın başına geldi. Onlar geldikten sonra Liderler Zirvesini kaldırdılar. Bizim de o an itibariyle bir fasılda, aç kapa yapıldı, diğer fasıllara hiç girilmedi. Yeni bazı kararlar aldılar. Dediler ki, ‘Bundan sonra bu fasılların açma kapaması yapılmayacak.’ E ne yapılacak? ‘Sadece açma. Lider de katılmayacak.’ Peki o zaman neyi biz konuşuyoruz ve müzakere edeceğiz, kim müzakere edecek? Türkiye ile ilgili olarak, AB’de önünün açık olduğuna dair bir emare yok ve bize devamlı nasihat çekiyorlar. Nasihatleri şu, ‘Size biz şöyle farklı bir uygulama yapalım. Bu farklı uygulama ile Türkiye’yi buraya alalım. Biz de diyoruz ki,  ‘olmaz’  Şimdi son seyahatimde ABD’de birkaç AB başkanına onu söyledim, ‘Siz beni yoruyorsunuz, ben de sizi yoruyorum. Alacaksanız alın, almayacaksanız söyleyin biz yolumuza gidelim, siz  de yolunuza gidin. Yormayalım birbirimizi. Ama bunlar ne yormaktan bıkıyor…. Sayın Merkel’e de onu söyledim, ‘Ya almayacaksanız bize söyleyin, biz kendi siz de kendi yolunuza aynı devam edelim. Yani almayacağız da demiyorlar.”

“AB’YE KATACAĞIMIZ ÇOK ŞEY VAR”

Erdoğan, “Türkiye’nin AB’nin bütünlüğünü korumaya yönelik bir önerisi var mı?” sorusuna şöyle cevap verdi:

“Niye olmasın, biz AB’yi parçalama için yaratılmadık. AB ne kadar güçlü olursa biz de o kadar güçlü oluruz. Bizim AB’ye katacağımız çok şey var onların da bize katacağı çok şey olabilir. Bu mantıkla giderse bize düşen de yarın gazetelere iyi bir başlık olur…. Bize düşen de herhalde 81 milyona gitmek 81 milyon ne karar veriyor ona bakmak.”

Cumhurbaşkanımız Erdoğan, AB’deki İslamafobi ile ilgili olarak, şunları kaydetti:

“Bu işin tarihi var, yok dersek kendimizi aldatırız. Yaşadığım çok şey var da bunları burada konuşmam doğru değil. Bize çok açık net söylenenler var ama burada bunu konuşamam. Çünkü her doğru her yerde konuşulmaz. Öyle bir köşeye sıkıştırma gayreti içine giriyorlar ki söyledikleri çok enteresan. ‘Nüfusunuzun çok olması sebebiyle almıyoruz.’ Halbuki doğru konuşmuyorlar, yalan. Bu kadar nüfusu çok olanlar var. Doğruyu söyleyin, onu söyleyemiyorlar, onu biz biliyoruz. Bu doğruyu bir Fransız Dışişleri Bakanı söyledi ama ben onu burada söyleyemeyeceğim. Vakti geldiği zaman onu açıklayacağım. Çünkü onun da açıklanması lazım, işin aslı orada. Ne zaman? Referandumu yapalım ondan sonra. Parti Genel Başkanı olarak şöyle arkadaşlarımla da masaya yatıralım ondan sonra ‘tamam’ denildiği anda hemen adımımızı atarız. Bir de mart  seçimleri var. Türkiye artık geçmişte olduğu gibi değil. Şimdi öyle Avrupa ülkeleri var ki bakıyorsunuz bir seneye 2-3 referandum sıkıştırıyor. Referandumlara da aslında alışmamız lazım. Yeni sistem bunları getirmiş olacak.”

“EKONOMİK SAVAŞIN KARŞISINDA PES ETMEYECEĞİZ”

Cumhurbaşkanımız Erdoğan, dünyada yaşanan ticari savaşlara değinerek, “Bir demir-çelik olayı çıktı, fiyatlarla ilgili bazı adımlar atıldı. ABD demir çelikte bir monopol olduğu için de bu gücünü dünyaya dayatmak durumunda kaldı, oralardan vergilendirmelere gittiler. Buna Çin bile tahammül edemedi ve karşı tedbirler aldı. Rusya kendine ait tedbirler aldı. Biz, Rusya’dan ‘S-400 alacağız’ dedik. ABD ‘sizin S-400 almanızı doğru bulmuyoruz’ dedi. Niye? ‘Siz NATO üyesisiniz, NATO üyesi kalkıp da NATO üyesi olmayan bir ülkeden S-400 alamaz.’ dediler. Şimdi o kadar garip bir yaklaşım tarzı ki, bana S-400 alamazsın derken, Yunanistan S-400 almış Rusya’dan. Peki o zaman Yunanistan’a niye öyle bir şey demiyor. Ona böyle bir yasak yok bize var. Kusura bakmayın biz buna uyamayız. Sağ olsun NATO Genel Sekreteri  Stoltenberg  bir açıklama yaptı. ‘Türkiye bir ortağımız olarak, bu konuda tercihlerinde serbesttir’ dedi. Biz şu anda ülkemiz savunması için bu adımı attık. ‘Peki Amerika’dan böyle bir şey istemediniz mi?’ Biz Amerika’dan savunma sanayimiz için çok şey istedik. Amerika istediklerimizin büyük bir çoğunluğuna hep şu cevabı verdi. ‘Kongre müsaade etmedi.’ cevap bu. Peki kongre bize müsaade etmiyor da terör örgütü PYD-YPG’ye mi müsaade ediyor. Kalkıp 19 bin  silah araç, gereç bunları terör örgütüne gönderiyorsun. Bana paramla vermiyorsun ona parasız veriyorsun. Ya böyle bir şey oyabilir mi? Bunlar ne oluyor, bu ekonomik savaşı getiriyor.  Diyor ki ‘nasıl olsa ben güçlüyüm, güçlü olduğuma göre haklıyım’ Biz de diyoruz ki ‘Bizim felsefemiz bu değil, haklı olan güçlüdür.’ Bu ekonomik savaşın karşısında pes etmeyeceğiz. Mücadelemizi milletçe vereceğiz, ben milletime güveniyorum. Bu millet aç kalmıştır, susuz kalmıştır ama bağımsızlığını hiçbir zaman hiç kimseye kaptırmamıştır. Kaldı ki öyle bir durum yok. Kılıçdaroğlu, ‘Önümüzdeki yıl Türkiye aç maç’ diyorsa da biz bir avuç ekmeği paylaşırız yeri gelirse.”

“SİLAHLI İNSANSIZ HAVA ARAÇLARI’NDA ÇOK DAHA BÜYÜK TONAJA SAHİP İNŞALLAH ÜRETİM GELİYOR” 

“Türkiye, yalnız da bırakılmadı Sayın Cumhurbaşkanım, özellikle ABD’nin Türkiye’ye ekonomik saldırılarının ardından gerek Avrupa Birliği’nden gerek diğer ülkelerden Türkiye o desteği buldu…” şeklinde araya girilmesi üzerine Erdoğan, şöyle devam etti: “Söylediğim ülkelerle münasebetlerimizde yani Çin olsun Rusya olsun bu arada Almanya, Fransa, tüm buralarla ilişkilerimiz olsun, İngiltere, buralarla ilişkilerimiz olsun, bu ilişkilerimizi şu anda artırarak devam ettiriyoruz ve ilgili Bakan arkadaşlarım, tüm bölgeyi başta Katar olmak üzere, oraları dolaştılar. Bunları devam ettiriyoruz, devam ettireceğiz. Aynı şekilde birçok bölge ülkeleriyle bu görüşmelerimiz yine devam ediyor. Tabii çok da ileri bir noktada malum, bizim şu anda savunma sanayine yönelik adımlarımızın tırmanması, o da birilerini rahatsız ediyor. Mesela, bizim nükleer enerjiye yönelik attığımız adımlar var. Bunun bir tanesi şu anda Rusya ile yaptığımız nükleer enerjidir, bir diğeri inşallah şu anda Çin ile atacağımız bir adım var, olur ki Japonya ile yaptığımız görüşmeler var, yıl sonuna kadar kararını vereceğiz. Bunlar tabii nükleer enerjide bizim çok çok güçlü bir altyapı potansiyeline sahip yatırımlardır.”

Türkiye’nin yıllarca ABD’den insansız hava aracı alamadığını hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu: “Hani bizde bir söz var ya kötü komşu ev sahibi yapar diye, bu sefer bizim kendi girişimcilerimiz tuttu İnsansız Hava Aracı’nı da yaptı, Silahsız İnsansız Hava Aracı’nı da yaptık, Cerablus’ta da Afrin’de de ve şu anda içeride de bizim bu Silahlı İnsansız Hava Araçlarımız terörle mücadelede çok ciddi neticeler alıyor. Kurtulduk artık, onlara muhtaç olmaktan sıyırdık. Şimdi inşallah çok daha güçlüsü geliyor. Adımlar atıldı. Netice iyi olacak. Silahlı İnsansız Hava Araçları’nda çok daha büyük tonaja sahip inşallah üretim geliyor.” diye konuştu.

TEKNOFEST organizasyonuna değinen Erdoğan, “Bunların hepsi bir şeyin işaretidir. Artık işaret fişeği atıldı. Gerisi gelecek.” dedi.

“GENÇLİĞİN BAKIŞINA İNANIYORUM” 

“Birleşmiş Milletler konuşmanızda BM’nin bir gençlik oluşumuna ihtiyacı olduğunu ve bunun da merkezinin İstanbul olması gerektiğini söylediniz? Neden?” soruyu şöyle yanıtladı:

“Nedeni yok. Şu anda bizim yapılmakta olan buna yönelik bir binamız vardı. Eğer Birleşmiş Milletler, bu konuda değerli dostum da burada, böyle bir şeyi kabul edilirse biz, Birleşmiş Milletler’in gençlik komitesini İstanbul’da o binamızı onlara tahsis ederiz, burada kurarız ve gençliğin bakışını getirmesi bakımından buranın çok çok hayırlı adımlar atacağına inanıyorum. Çünkü benim de siyasette geçmişim gençlik kolları çalışmalarından gelmedir ve gençliğin bu noktadaki potansiyeline, gücüne inanıyorum, gençliğin bakışına inanıyorum. Bu bakışı değerlendirme açısından bu yerimizi tahsis ederiz dedik.”

Erdoğan, BM’da kadınlara ait de bir kuruluş kurulması gerektiğini vurguladı.

“ÖLDÜRÜLEN İNSAN OLDUKTAN SONRA ÖLDÜREN NEYSE BEN ONUN KARŞISINDAYIM” 

Kimyasal silah konusundaki soru üzerine Erdoğan, şunları aktardı:

“Maalesef bir cambazlık var. Yani şunu bir defa kabul etmek lazım; 1915’in bir kararı bu… O zaman kalkmışlar, kimyasal silahları bir suç olarak kayıtlara girmişler o günden bugüne kimyasal silahlar dünyada bir suç aleti veya suç ürünü olarak kabul ediliyor. Ben de diyorum ki eğer bir insanın ölümüne neden oluyorsa veya insanların ölümüne neden oluyorsa o hangi araç olursa olsun o suç aletidir. Şu anda ifade ettiğiniz gibi kimyasal silahlarla Suriye’den 300, 500, bin, bin 500, 2 bin, 5 bin kişinin olduğunu kabul edelim. Konvansiyonel silahlarla ne kadar insan öldürüldü? Bunu açalım. 1 milyona yakın insan Suriye’de konvansiyonel silahlarla öldürüldü. Konvansiyonel silahları hiç gündeme getirmiyorlar, kimyasal diyorlar. Bu ne demek biliyor musunuz? Yani şu anda ben kapıyı kapattım, sen ne yaparsan yap. Neyle? Konvansiyonel silahlarla. Neyle vuruyorlar? Konvansiyonel silahlarla vuruyorlar. Aldatmayın dünyayı. Biz de bunu Birleşmiş Milletler de de her yerde de gündeme getiriyoruz ama hala herkesin ağzında kimyasal silah. Ben de diyorum ki kimyasal silahla aldatmayın, konvansiyonel silahlarla insanlar öldürülüyor. Öldürülen insan olduktan sonra öldüren neyse ben onun karşısındayım.”

Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasının sonunda foruma katılanlara katılımları dolayısıyla teşekkür etti. Erdoğan, forumun gelecek yıl daha büyük bir salonda yapılması gerektiğini dile getirerek, “Önümüzdeki yıl, çok daha büyük bir salonda, çok daha büyük salonlarımız var, o büyük salonlarda böyle 300-500 kişiyle değil bunu bin, bin 500, 2 bin kişiyle yapalım… Burası İstanbul. İstanbul’a yakışan budur” ifadelerini kullandı.

Previous ArticleNext Article

“Türkiye’nin bölgesinde barış ve istikrarın tesisi amacıyla yürüttüğü diplomatik hamleler takdirle karşılanıyor” “Türkiye’nin bölgesinde barış ve istikrarın tesisi amacıyla yürüttüğü diplomatik hamleler takdirle karşılanıyor” için yorumlar kapalı 238981

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler 78. Genel Kurulu genel görüşmelerine katılmak üzere gideceği Amerika Birleşik Devletleri’ne hareketinden önce yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin bölgesinde barış ve istikrarın tesisi amacıyla yürüttüğü diplomatik hamleler takdirle karşılanıyor. Ülkemize karşı oluşan bu müspet havayı yatırım, üretim, istihdam ve cari fazla yoluyla büyüme hedefimize katkı yapacak bir şekilde değerlendirmek istiyoruz” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, New York’ta düzenlenecek Birleşmiş Milletler (BM) 78. Genel Kurulu genel görüşmelerine katılmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) hareketi öncesinde Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi’nde bir basın toplantısı düzenleyerek gazetecilere açıklamalarda bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM’nin 78. Genel Kurulu’na iştirak etmek üzere New York’a doğru yola çıkacaklarını belirterek, BM üyesi tüm ülkelerin temsil edildiği Genel Kurul görüşmelerine 150’den fazla ülkenin devlet ve hükûmet başkanı düzeyinde katılımının beklendiğini söyledi.

Her yıl olduğu gibi bu sene de ABD’de son derece yoğun bir temas ve toplantı trafiğinin olacağına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yıl Genel Kurul genel görüşmelerinin “Güvenin yeniden tesisi ve küresel dayanışmanın yeniden canlandırılması” temasıyla yapıldığını aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Genel Kurul görüşmelerinin ilk günü olan 19 Eylül Salı günü kendisinin de BM Genel Kurulu’na hitap edeceğini dile getirerek, konuşmasında kalkınmadan insani yardımlara, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasından küresel dayanışmanın yeniden tesisine kadar attıkları adımlara değineceğini kaydetti.

Bu vesileyle uluslararası gündemdeki temel meselelere ilişkin görüşlerini de paylaşacağına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ayrıca mevcut küresel sınamalar karşısında Türkiye’nin oynadığı kritik rolü vurgulayacağız. Bir süredir her platformda dillendirdiğimiz ‘Dünya 5’ten büyüktür’ tespitimizin daha fazla kabul görmesinden memnuniyet duyuyoruz. Son olarak BM Genel Sekreteri Sayın Guterres bu konuda çok net bir tavır ortaya koydu. Sayın Genel Sekreter’in ‘2. Dünya Savaşı sonrası kurulan yapıların bugünün dünyasını yansıtmadığı’ tespitine biz de katılıyoruz. Bunu görüşmemizde kendisine de bizzat ifade edeceğim. Genel Kurul marjında BM Genel Sekreteri’nin yanı sıra çok sayıda ülkeden mevkidaşlarımla görüşmeler gerçekleştireceğim.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ziyaretinde ABD’de yaşayan vatandaşlar ve soydaş topluluklarla bir araya geleceğini belirterek, ayrıca düşünce kuruluşu temsilcileriyle de istişarelerinin olacağını anlattı.

ABD iş dünyasının seçkin üyeleri ile görüşerek Türkiye’deki yatırımlarını artırmaları noktasında atılabilecek adımları ele alacaklarına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Ülkemizde 14 ve 28 Mayıs seçimlerinin demokratik olgunluk içinde tamamlanmasının iş çevrelerinin Türkiye’ye yönelik ilgisini artırdığını görüyoruz. Gerek kabinemize gerek ekonomideki kurmay kadromuza gerekse kısa süre önce açıkladığımız Orta Vadeli Program’a uluslararası yatırımcılar büyük güven duyuyor. Sadece son 3 ayda rezervlerimizde 22 milyar dolarlık artış oldu. Bugün itibarıyla Merkez Bankamızın toplam brüt rezervleri 120 milyar doları geçmiş bulunuyor. Dünya Bankasının geçen hafta yaptığı açıklama, ülkemize duyulan güvenin bir başka örneğidir. İnşallah buna yakında yenileri eklenecektir. “

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin bölgesinde barış ve istikrarın tesisi amacıyla yürüttüğü diplomatik hamlelerin takdirle karşılandığını dile getirerek, “Ülkemize karşı oluşan bu müspet havayı, yatırım, üretim, istihdam ve cari fazla yoluyla kaliteli büyüme hedeflerimize katkı yapacak bir şekilde değerlendirmek istiyoruz” dedi.

“KÜRESEL SİSTEMDE TAŞLARIN YERİNDEN OYNADIĞI BU DÖNEMİ ÜLKEMİZ VE MİLLETİMİZ ADINA FIRSATA ÇEVİRMEKTE KARARLIYIZ”

Türkiye Yüzyılı vizyonunu hayata geçirmek için içeride ve dışarıda her türlü çabayı gösterdiklerini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Küresel sistemde taşların yerinden oynadığı bu dönemi ülkemiz ve milletimiz adına fırsata çevirmekte kararlıyız. Bu süreçte kavgadan, tartışmadan ve Bizans’ı çırak çıkartacak taht oyunlarından başlarını kaldıramayanları ise kendi hâllerine bırakacağız. Varsın onlar didişmeye, birbirlerine laf yetiştirmeye devam etsinler. Varsın onlar koltuklarını korumak için daha düne kadar savundukları tüm ilkeleri ayaklar altına alsın. Biz bunları asla önemsemiyoruz. Biz son 21 yıldır olduğu gibi yine sadece işimize bakıyoruz. Tüm vaktimizi ve enerjimizi milletimize hizmet için sarf ediyoruz. İnşallah bundan sonra da aynı hassasiyetle çalışmaya devam edeceğiz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerçekleştirecekleri ziyaretler ve görüşmelerin ülke, millet ve tüm insanlık için hayırlara vesile olması temennisinde bulundu.

“GELİŞMELERİ YAKINDAN TAKİP EDECEĞİZ”

Karabağ’da tansiyonun yeniden yükseldiği ve Azerbaycan ile Ermenistan liderleriyle görüştüğü hatırlatılarak, Ermenistan’ın tutumunu nasıl bulduğu ve kendisi öncülüğünde üçlü bir toplantı söz konusu olup olmayacağının sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şu anda tabii bizim öncülüğümüzde üçlü bir görüşme teklifimizi kendilerine ilettik ama bu konuda üçlüden öte biz dörtlü bir teklifte bulunduk. Yani değişik, buralarla ilgisi, alakası olmayan liderlerle değil, ‘Gelin şu anda işin içinde olan Sayın Putin, Sayın Aliyev, şahsım ve Paşinyan hep birlikte dörtlü olarak böyle bir toplantıyı yapalım. Adımı da ona göre atalım’ diye böyle bir teklifte bulunduk. Henüz bize olumlu-olumsuz bir dönüş olmadı ve konuyla ilgili Sayın Aliyev’le de daha da görüşeceğiz, olgunlaştıracağız ve gelişmeleri yakından takip edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, G20’de ABD Başkanı Joe Biden ile bir görüşme gerçekleştirildiği, burada İsveç’in NATO üyeliğinin de gündeme geldiği anımsatılarak, İsveç’te terör örgütü üyelerinin gösterilerinin devam etmesiyle ilgili görüşlerinin sorulması üzerine, “Bu konuda özellikle Batı, ikide bir ‘İsveç, İsveç, İsveç’ diyor, biz de diyoruz ki ‘Bizim parlamentomuz kararı vermedikten sonra bizim kalkıp da yolda yürürken ‘evet’ veya ‘hayır’ dememiz mümkün değil. Öncelikle, İsveç’in üzerine düşen görevi yerine getirmesi lazım” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Peki, şu anda İsveç üzerine düşen görevi yerine getiriyor mu? Bize ikide bir şunu söylüyorlar. İşte ‘Yasa hazırladılar.’ Yasayı hazırlamak yetmez, yasayı uygulamak gerekir. Şu anda İsveç ister anayasa ister yasa değişikliği, ne yaparsa yapsın ama kalkıp da teröristleri İsveç polisinin koruması altında gösteriye sevk ediyorlarsa bu ne demektir? Bunlar görevini yerine getirmiyor demektir ve yine terör eylemleri Stockholm caddelerinde devam ediyor demektir. O zaman bize verilen sözler tutulmuyor. Bize verilen sözler tutulmadığı zaman, benim parlamentom bu konuda nasıl bir tavır takınır, bunu herkes takdir etsin. Yani F-16’larla ilgili ne deniyor? ‘Temsilciler Meclisi karar vermeden bu olmaz.’ Tamam da şimdi orada Temsilciler Meclisi varsa benim de parlamentom var. Parlamentonun nasıl bir karar vereceğini ben kestirip atamam. Sevk etmekse, biz böyle bir talebi parlamentomuza sevk ederiz ama parlamentomuzdan nasıl bir karar çıkar, o parlamentomuzun takdirindedir.”

Avrupa Parlamentosu’nun (AP) 2022 raporunda yer alan Türkiye’nin AB’ye katılım süreciyle ilgili ifadeler hakkındaki değerlendirilmeleri sorulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Değerli arkadaşlar benim değerlendirmemi çok açık net öğrenmek istiyorsanız, Avrupa Birliği Türkiye’den kopmanın gayreti içerisinde. Avrupa Birliği’nin Türkiye’den kopuş hamlelerini yaptığı bu dönem içerisinde biz de bu gelişmeler karşısında değerlendirmelerimizi yaparız ve bu değerlendirmelerden sonra da Avrupa Birliği ile gerekirse yolları ayırabiliriz” şeklinde konuştu.

“Milletimizi, hak ettiği anayasaya kavuşturma idealimizden hiç kopmadık” “Milletimizi, hak ettiği anayasaya kavuşturma idealimizden hiç kopmadık” için yorumlar kapalı 256462

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1982 Yerine 2023 Anayasası Sempozyumu’nda yaptığı konuşmada, “Türkiye Yüzyılı hedefimizin unsurlarından biri olan yeni anayasayı milletimize kazandırana kadar çalışmayı, gayret etmeyi, mücadeleyi asla bırakmayacağız” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nde düzenlenen 1982 Yerine 2023 Anayasası Sempozyumu’na katılarak bir konuşma yaptı.

Bugünün 12 Eylül olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin bundan tam 43 yıl önce Cumhuriyet tarihinin en karanlık dönemlerinden birine girdiğini söyledi.

Ülkenin darbe gününe nasıl geldiğinin ayrı bir hikâye, ayrı bir tartışma konusu olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ama darbe gününden itibaren; yüzbinlerce insanın gözaltına alındığı, binlerce kişinin idamla yargılandığı, ‘bir sağdan, bir soldan’ mantığıyla 50 kişinin idam edildiği, velhasıl, neredeyse her hanenin yaşanan acılardan nasibini aldığı o meşum günler hafızalarımızdan asla silinmedi, silinmeyecek. Şu Ulucanlar Cezaevi’nin, Mamak Cezaevi’nin, Diyarbakır Cezaevi’nin, Sağmalcılar Cezaevi’nin dili olsa da o günleri anlatsa” diye konuştu.

İdamından sonra yargılandığı suçla ilgisinin olmadığı ortaya çıkan veya Hüseyin Kurumahmutoğlu gibi işkenceyle öldürülen gençlerin vebalinin, darbecilerin yakasını öteki dünyada da bırakmayacağını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Darbenin üzerinden 7-8 yıl geçtikten sonra, idamla yargılananlar dahil, dipçik darbeleriyle cezaevine tıkılanların tamamına yakını serbest kaldı. Sadece bu örnek bile, yargılamasından infazına tüm safhalarıyla, yapılan işin ne kadar göstermelik olduğunun işaretidir. Tabii 12 Eylül yönetiminin ülkemizin kalbine sapladığı en büyük hançer, üzerinde hâlâ konuştuğumuz, tartıştığımız 1982 darbe anayasasıdır. Her ne kadar 1987’den itibaren 23 kez değiştirilmiş, hatta 2017’de tarihî bir yönetim sistemi değişikliğine gidilmiş olsa da elimizdeki metin hâlâ bir darbe anayasasıdır.”

Yapılan değişikliklerin her birinin önem taşıdığını ancak her değişikliğin anayasanın yazım ve anlam bütünlüğünü bozduğunun da bir gerçek olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu amaçla, yaklaşık 10 yıl önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir yeni anayasa çalışması başlattıklarını anımsattı.

“YENİ ANAYASA MESELESİ GÜNDEMİMİZİN İLK SIRALARINDA YER ALMAYI SÜRDÜRÜYOR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Daha önceki anayasa değişikliklerine göre en geniş siyasi katılımlı bu çalışma, muhalefet partilerinin, tabiri caizse ‘yan çizmeleri’ sebebiyle akim kaldı” dedi.

Buna rağmen ülkeyi yeni, sivil, demokratik, özgürlükçü ve kuşatıcı bir anayasaya kavuşturma hedeflerinden vazgeçmediklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçiş yapılırken anayasayı tümden yeniden yazma teklifimiz, yine muhalefetin uzlaşmaz tavrı sebebiyle maalesef hayata geçemedi. Yine de milletimize verdiğimiz sözün takipçisi olmayı sürdürdük. Milletimizi, hak ettiği anayasaya kavuşturma idealimizden hiç kopmadık” diye konuştu.

Geçen yıl önce, anayasa konusunda söyleyecek sözü olan bilim insanlarının ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin katıldığı bir dizi çalıştay düzenlediklerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ardından da diğer siyasi partilerle müzakereye esas olacak ve millete takdim edecekleri kendi anayasa metinlerini hazırladıklarını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Maalesef bu süreçte, Cumhur İttifakı ortakları MHP ve AK Parti dışında yeni bir anayasa metni hazırlayan siyasi teşekkül çıkmadı. Muhalefet cenahı; sürekli lafını etmesine, her fırsatta istismarını yapmasına rağmen, iş somut adım atmaya geldiğinde, hemen dümeni başka tarafa kırıp, ortadan kayboluyor. Bu defa da aynısını yaptılar. Yeni bir anayasa yerine, ‘dostlar alışverişte görsün’ kabilinden tutarsız ve anlamsız bir metni ortaya atıp kendi dünyalarına daldılar. Gerçi, onlara da hak vermemek elde değil. Parti içinde ayrı kavga, ittifak ortakları arasında ayrı kavga. Yurt içine ayrı selam, yurt dışına ayrı selam. Herkes kendi kişisel hesaplarının ve kavgalarının içine bu kadar gömülmüşken, yeni anayasa gibi vakit, emek ve birikim gerektiren bir konuyla kim, niye uğraşsın ki. Ama bizim milletimize karşı hem sorumluluğumuz hem sözümüz var. Bunun için yeni anayasa meselesi daima gündemimizin ilk sıralarında yer almayı sürdürüyor. İletişim Başkanlığımız ile Hukuk Politikaları Kurulumuzun düzenlediği bu sempozyumu da yeni anayasa kararlılığımızın bir ifadesi olarak görüyorum. Sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçenleri ve katılımcıları tebrik ediyorum. Türkiye Yüzyılı hedefimizin unsurlarından biri olan yeni anayasayı milletimize kazandırana kadar çalışmayı, gayret etmeyi, mücadeleyi asla bırakmayacağız.”

“TÜRKİYE, ÇOK DAHA İYİ BİR ANAYASAYI ZİYADESİYLE HAK EDİYOR”

Dünyada, Birleşmiş Milletlerde temsil edilen ülke sayısı kadar anayasa olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, her ülkenin kendi tarihine, siyasi, sosyal ve kültürel yapısına, ihtiyaçlarına göre ayrı bir anayasa süreci yaşadığını kaydetti.

Türkiye’nin anayasa geçmişinin de 200 yılı bulduğunu, Cumhuriyet döneminde de muhtelif anayasa tecrübeleri olduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ancak 27 Mayıs 1960’tan itibaren anayasalarımız, maalesef, darbe yönetimleri tarafından şekillendirilmiş ve yürürlüğe konmuştur” dedi.

Anayasanın, darbe ikliminde gerçekleştirilmiş bir referandumla kabul edilmiş olmasının, gerisindeki sorunlu fotoğrafı değiştirmediğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hâlbuki Türkiye gibi 2 bin yıllık devlet geleneğine, coğrafyasında bin yıllık hâkimiyete, ilk asrına ulaşan Cumhuriyet tecrübesine, 73 yıllık demokrasi birikimine sahip bir ülke, çok daha iyi bir anayasayı ziyadesiyle hak ediyor” ifadesini kullandı.

“GEÇMİŞ BİRİKİMLERİ GELECEĞİN HEDEFLERİYLE BÜTÜNLEŞTİREN YENİ BİR ANAYASAYA İHTİYACIMIZ OLDUĞU BİR GERÇEKTİR”

Anayasaların değişmez metinler olmadığını, bunun iyi bilinmesi gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Mesela Amerikan anayasası 236 yılda 27 kez değişmiş olmasına rağmen, ülkenin ihtiyaçlarını hâlâ karşılayabilmektedir. İngiltere gibi anayasa devleti niteliği taşıyıp da yazılı anayasası olmayan ülkeler de mevcuttur. Bir de kâğıt üzerinde çok iyi metinlere sahip anayasaları olup da demokrasiden ve hukuk devletinden çok uzak uygulamaların hüküm sürdüğü ülkeler de söz konusudur. Bizim medeniyet tarihimiz anayasa tecrübesi bakımından çok ama çok zengindir. Mesela, dünyanın en eski yazılı anayasalarından biri, hicretin hemen ardından yapılan 47 maddelik Medine Sözleşmesi diye anılan metindir. Milattan öncesine kadar uzanan ve bugünkü anayasa kavramına karşılık gelebilecek Hammurabi Kanunları gibi metinler de coğrafyamızın mirası içindedir. Modern anayasalar için ise İngiltere’deki Magna Carta’dan başlayıp Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ile Amerikan Bağımsızlık Bildirisi’ne kadar uzanan bir dizi referansa işaret edilir.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ülkemizdeki anayasa girişimleri 1808 tarihli Sened-i İttifak’la başlatılır ve 1876 tarihli Kanun-i Esasi’yle gerçek anlamda vücut bulur. Millî Mücadele’nin meşru zeminini oluşturan anayasa 1921 yılında, yani savaşın en şiddetli günlerinde hazırlanıp yürürlüğe girmiştir. Tek başına bile, milletimizin ve ülkeyi yönetenlerin hukuki meşruiyet konusundaki hassasiyetini bu anayasa göstermeye yeterlidir. Ardından gelen 1924, 1960 ve 1982 anayasalarının her birinin, kendi dönemlerine ilişkin ayrı hikâyeleri vardır. Bugün bize düşen görev, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, ülkemizin sahip olduğu bu derinlikli birikimin üzerinde kendi hikâyemizi yazıp, gelecek nesillere en büyük mirası bırakmaktır” diye konuştu.

Teknolojinin, iklimin yanı sıra siyasi ve sosyal yapılarda da köklü değişimlerin yaşandığı bir dönemden geçildiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Böyle bir dönemde, Türkiye Yüzyılı iddiamızı hayata geçirebilmek için sadece altyapımızı güçlendirmek, vizyonumuzu genişletmek yetmiyor. Tüm bunlara uygun, geçmiş birikimleri geleceğin hedefleriyle bütünleştiren yeni bir anayasaya ihtiyacımız olduğu bir gerçektir. Bizi, darbe anayasası gölgesinden kurtaracak olması bile yeni anayasa çalışmalarını kıymetli kılmaya tek başına kâfidir” ifadelerini kullandı.

Yeni anayasa metninin sihirli bir değnek gibi ülkenin siyasi, sosyal, ekonomik yapısını bir anda değiştirip, Türkiye’yi bir masal diyarı hâline getirmeyeceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Ancak milletin ortak değerlerini, ülkenin ortak geleceğini, devletin bekasını, insanların doğuştan gelen hak ve özgürlüklerini, siyasi aktörlerin uzlaşmasını velhasıl tüm bunları şüpheye yer bırakmayan bir meşruiyet zemininde kuşatan yeni anayasanın Türkiye’ye çok şey katacağı açıktır. Bazı kavramların anayasada çokça zikredilmesi, onların ülkenin ve toplumun hayatında aynı karşılığa sahip oldukları anlamına gelmez. Nitekim temel hak ve özgürlükler, ekonomik ve sosyal haklar gibi konulara en az atıflar, bu konuda en ileri kabul edilen ülkelerin anayasalarında yer alıyor. Bu başlıklara en çok atıfların ise sorunlu coğrafyalarda yapıldığı görülüyor. Hülasaten önemli olan anayasaları modern dünyanın güzel kavramlarıyla süslemek değil, bu metinlerin ruhuna uygun yönetimler ve uygulamalar ortaya koymaktır.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasa metinlerinin kısa veya uzun olmasının da bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, “Her sistem, onu işletecek kişilerin anlayışına ve tarzına göre somut uygulamalara dönüşür. Bize düşen sistemi, mümkün olan en sağlam, en gerçekçi, en sürdürülebilir şekilde kurmaktır” dedi.

“MEVCUT ANAYASAMIZ, MUASIR MEDENİYETLER YOLCULUĞUNDA ÜLKEMİZİN ÖNÜNÜ AÇMAK YERİNE SÜREKLİ PAÇASINDAN AŞAĞI ÇEKMEKTEDİR”

Türkiye’nin demokrasi ve hukuk pratiğinin kısa metinlerin bürokratik oligarşinin istismarına uğrayabileceğini, uzun metinlerin de siyasi ve sosyal dönüşümün önünü tıkayabileceğini söylediğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Dolayısıyla bize lazım olan, lafzı, ruhu ve hacmiyle, milletimizin dünyaya ve hayata bakışına, ülkemizin birikimine ve hedeflerine uygun bir anayasa metnidir. Eskiler buna ne der? ‘Efradını cami, ağyarını mani’. Dünya ve ülke şartlarına göre metni ne kadar değişirse değişsin, işte bu anlayışın hep devam etmesini sağlayan bir anayasayı ülkemize kazandırmak istiyoruz. Biz parlamentodaki tüm gruplarla bunları konuşacağız, görüşeceğiz. Onlar da bu işe olumlu bakarlarsa yolumuza devam edeceğiz. Olursa olur, olmazsa olmaz, bize düşen kapıları çalmak. Cumhur İttifakı olarak biz buna hazırız. Buradan tüm siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına, akademi mensuplarına sesleniyorum, ‘Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar’ sözüne uygun şekilde en ideal anayasa metnini bulmak için gelin konuşalım, tartışalım, müzakere edelim ama bu süreçten kaçmayalım. Hiç kimsenin böyle bir anayasa arayışından ve çalışmasından rahatsız olmasına gerek yok.”

Geçirdiği onca değişiklikle âdeta “yamalı bohçaya” dönen bir anayasayla yaşamaya devam etmenin siyaset ve ülke için artık taşınması zor bir yüke dönüştüğünü vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Mevcut anayasamız, muasır medeniyetler yolculuğunda ülkemizin önünü açmak yerine sürekli paçasından aşağı çekmektedir. Vesayetten darbeye nice yükü omuzlarından atan Türkiye’nin, 12 Eylül anayasası konusunda da bunu yapacak dirayete sahip olduğuna yürekten inanıyoruz” diye konuştu.

Darbe direktifi olarak değil, gerçek bir toplum sözleşmesi olarak hazırlanmış yeni anayasayı ülkeye kazandırana kadar mücadeleyi sürdüreceklerini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Her işimiz gibi yeni anayasa çalışmalarında da düsturumuz ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ prensibi olacaktır. İnsanı önceleyen, milletin çeşitliliğini ve zenginliğini yansıtan, toplumun gerisinde kalan değil, topluma dinamizm katan bir anayasa hedefliyoruz. Sempozyumumuzda tüm bu hususların enine boyuna konuşulacağı, tartışılacağı, siyasetin ve toplumun önüne yeni anayasa için aydınlık ufuklar açılacağı kanaatindeyim. Burada serdedilen her görüşü, her tenkidi, her teklifi samimiyetle değerlendirip, çalışmalarımıza derç edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Ülkemizin iki asırlık yönetim sistemi arayışının zirvesi olarak gördüğüm, ilk dönemini bitirip ikinci dönemine girdiğimiz Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ni de bu kapsayıcı muhasebenin bir parçası kabul ediyorum.”

“BU ZOR GÜNLERİNDE TÜM İMKÂNLARIMIZLA KARDEŞLERİMİZİN YANINDAYIZ”

Sözlerinin sonunda Libya’daki sel felaketine yönelik de değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sel ve su baskınlarında hayatını kaybedenlere rahmet diledi. Sahadan alınan bilgilerin büyük bir doğal afetin yaşandığını gösterdiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kayıplarla birlikte vefat sayılarının maalesef daha da artacağı anlaşılıyor. Türkiye olarak bugüne kadar nasıl Libya halkını yalnız bırakmadıysak, bu zor günlerinde de tüm imkânlarımızla kardeşlerimizin yanındayız” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan sadece sel felaketinin yaşandığı Libya’nın değil aynı zamanda depremden etkilenen Fas’ın da yanında olduklarını belirterek, “AFAD Başkanlığımızı arama-kurtarma personelinden diğer ihtiyaçlara gerekli yardımları süratle ulaştırma noktasında talimatlandırdık. İlk etapta üç kargo uçağımız yardımlarla beraber Libya’ya intikal etti. Amacımız, Libya’nın yaralarının bir an önce sarılmasını sağlamaktır. İnşallah bundan sonra da kendilerine gereken desteği vereceğiz. Buradan bir kez daha tüm Libyalı kardeşlerimize geçmiş olsun diyorum” ifadelerini kullandı.

seers cmp badge