Cumhurbaşkanı Erdoğan, sosyal medya ve televizyon ortak yayınına katıldı Cumhurbaşkanı Erdoğan, sosyal medya ve televizyon ortak yayınına katıldı için yorumlar kapalı 89277

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Vahdettin Köşkü’nde Ahmet Hakan, Işıl Açıkkar ve Salih Nayman’ın moderatörlüğünde düzenlenen sosyal medya ve televizyon ortak yayınında gündeme ilişkin soruları cevapladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 31 Mart seçiminin ardından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimine yönelik yaptıkları tüm sandıkların tekrar sayımına yönelik talepleri kabul edilseydi, İstanbul’da yeniden seçime gitmeye gerek olmayabileceğini belirterek itirazlar neticesinde 16 bin gibi bir farkın ortaya çıktığını, burada ciddi bir suistimalin olduğunu söyledi.

Pazar günü yapılacak seçimle Batı’nın neden çok ilgilendiğinin düşündürücü olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün, yabancı basınla bir toplantım oldu. Bazı basın mensupları İstanbul seçimlerini sordu. İlgilenmeleri tabii manidar. 31 Mart seçimlerinde çok çok ciddi saldırılar da oldu. Hele hele Yunan basını bu işin üzerine çok farklı gitti” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pazar günü yapılacak seçimin sonucuna, sandıktan ne çıkarsa “başımız, gözümüz üstüne” diyeceklerini ve geleceğe yöneleceklerini belirtti.

“VALİ BİR İLDE CUMHURBAŞKANINI TEMSİL EDER”

CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu’nun Ordu Valisi Seddar Yavuz’a yönelik sözleri anımsatılarak, “Sandık ve millî iradeyle var olmuş bir siyasi lidersiniz. Burada sanki seçilse bile başkanlık verilmeyecek gibi bir algıdan söz ediliyor. Bu algı doğru bir algı mıdır?” sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle cevap verdi: “Burada hukuki durum ne ise bu küfrün karşılığı ne ise bununla ilgili olarak Sayın Valimiz kendisine yapılan küfürle ilgili olarak, bu işi savcılığa, yargıya taşıma kararlılığında. Sağ olsun burada seçimin ardından bu savcılık müracaatını yapma ferasetini de gösterdi. Burada kararı kim verecek? Yargı verecek. Yargı bu konuyla ilgili olarak, yani bu ülkenin Valisine ‘it’ demenin ne olduğunun yasal olarak kararını verecek merci odur. Burada zaten yasalarımızda bir ilin valisine, yöneticisine bu tür küfürlerin karşılığı oralarda belli. Kaç yıldan kaç yıla, bu belli. Ben İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanıyken okuduğum bir şiir sebebiyle mahkûm oldum. Bu mahkûmiyetimle benim elimden belediye başkanlığımı aldılar mı? Aldılar. Bu ise henüz belediye başkanı olmadan, bir ilin valisine küfrediyor. Ben küfretmedim. Devletin resmî yayın organlarında yer alan bir şiiri okudum ve bundan mahkûmiyet aldım 10 ay. 4 ay 10 gün yattım. Ama elimden neyi aldılar? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını aldılar.”

Valinin bir ilde Cumhurbaşkanını temsil ettiğini ve kendisinin de Cumhurbaşkanı olarak valiye sahip çıkmak durumunda olduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Devletin valisine hakaret edeceksin, polisin üzerine yürüyüp küfür edeceksin. Sonra mağdur edebiyatı yapacaksın, böyle bir şey olmaz. Bu, hukuk içinde olacak olan bir şey. Benim orada zaten yapamaz dediğim bir şey yok. Yargı böyle bir şeyi verdiği takdirde, vermesi hâlinde zaten bu düşer. Hele hele bir konu var ki o da şudur, özellikle bu tür yargı süreci içinde belli bir süreyi aşan bir cezayı alması hâlinde bu düşecektir. O süreyi aşmazsa zaten görevine devam eder. Göreve gelmeden bu işi yapması suretiyle o cezayı aldığı anda bir defa bu benim kanaatimdir, yargı da bu kararı verirse,  belediye başkanlığım benim nasıl düştüyse, onun da belediye başkanlığı düşer” değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir soru üzerine, Mısır’ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin darbeyle cezaevine gönderilmesinin ardından CHP’li trollerin “Erdoğan’ın akıbeti de Mursi gibi olacak” dediklerini anımsatarak Mursi’nin mahkeme salonunda hayatını kaybetmesinin ardından yine trollerin devreye girerek, “Erdoğan’ın akıbeti de aynen Mursi gibi olacak” dediklerini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Pazar günü ile alakalı şeyim, bir zihniyet çatışmasında bir tarafta Sisi taraftarları var zihniyet olarak ki bunlar Erdoğan’ı oraya oturtuyorlar. Bir tarafta Binali Bey’in durumu var. Binali Bey’in durumu da benim bir belediye başkanı adayım olarak bizler de Mursi zihniyetini bunların anlayışına göre temsil etmiş oluyoruz” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batı basınının kendisine saldırdığını, Alman basınının arkasında ise FETÖ, PKK, DHKP-C gibi terör örgütlerinin bulunduğunu ve bu durumun neyin nerede oturduğunu göstermesi bakımından çok manidar olduğunu söyledi.

“BU ADİL BİR TARTIŞMA OLAMAZ”

Bir soru üzerine, Cumhur İttifakı’nın Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım ile CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu’nun katıldığı televizyon programını beğenmediğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, programda objektif bir yönetim anlayışının olmadığını, soruların soruş şeklinden süreye, İmamoğlu’na “başkan”, Yıldırım’a “başkan adayı” hitabına varıncaya kadar moderatörün ciddi tarafgirliği olduğunu dile getirdi.

Programdan ÜÇ gün moderatör ile CHP adayının bir otelde görüştüğünün tespit edildiğini sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Birisi diyor ki, ‘Beş dakika 10 dakika görüştük’,  öbürü ’15 dakika filan’ sonunda iş ortaya çıktı, 45 dakika bunların orada görüşmesi var.  45 dakika orada görüşürken de bütün doneler, ne tür sorular  sorulacak ki bu tamamen bir soru çalma sanatıdır. Bu, tamamen FETÖ’cülerin işidir” diye konuştu.

CHP adayının programa soruları bilerek hazırlandığını, yayında gösterdiği kartonların da bunun kanıtı olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çok ilginçtir, moderatör soruyu soruyor, sorduktan sonra da oradan, o başlıklara göre o karton çıkarılıyor o gösteriliyor. Bu denli bir hırsızlık olur mu?  Böyle de ‘Çok doğru, çok adil bir moderatörlük yaptım’ nasıl diyeceksin. Bunlar dersi 45 dakika çalıştılar, soruları vesaire hepsi. Şimdi bu adil bir tartışma olamaz. Nitekim adil olmaktan çıktı tabii bu hem siyasi hem ahlaki değerlere ters bir tartışma hâlini aldı” ifadelerine yer verdi.

“BİR MODERATÖR OLARAK KENDİNİ BİTİRMİŞTİR”

“Bu, bir moderatör olarak kendini bitirmiştir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ben farklı isimler vermiştim ama bu isimler adaylar tarafından herhalde makul karşılanmadı ve iş bu noktaya geldi. Şimdi tabii öyle veya böyle o akşam ki tartışmanın da hasılasını Pazar günü sandıklarda göreceğiz. İster buralarda hırsızlıklar şunlar bunlar olsun. Öyle veya böyle bu netice kendini çok açık net zaten gösterecek” diye ekledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim sürecinde yaşanan Ordu Valisi ve polislerle ilgili konular, sandıklarla ilgili yapılan çeşitli hırsızlıklarla ve son olarak da bir otelde moderatörle görüşmenin CHP adayının ne kadar sorumsuz olduğunu gözler önüne serdiğini söyledi.

İdeolojik yaklaşımların bu tarz televizyon programlarını bozduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişte Deniz Baykal ile bir programa katıldığını, kendisinden çok çok deneyimli, tecrübeli bir lider olan Baykal ile tartışma programına katıldığını ve herhangi bir sıkıntı yaşanmadığını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün de yarın da artık belli bir deneyime sahip bir lider olarak ben herkesle bu tür müzakerelere, tartışmalara girerim. Bütün mesele, işte şimdi burada da gördüğümüz gibi bir moderatör olayındaki neticedir”  dedi.

“İSTANBUL’A BİRÇOK ESER VE YATIRIM KAZANDIRDIK”

Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu’nun katıldığı programın, ABD’de en son Donald Trump-Hillary Clinton arasındaki tartışmanın benzeri gibi olması için çalıştıklarını ancak programın bundan çok farklı geliştiğini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Binali Yıldırım’ın programdaki performansına ilişkin soruya şöyle cevap verdi: “Burada performansı değerlendirirken daha dinamik bir görünüm sergilemek ve bir diğer tarafta da tecrübesiyle bilgisiyle birikimiyle ağırlık serdeden bir aday olarak bunu değerlendirmek. Bir de bu iki şekli ile ele aldığımız zaman, Binali Bey’in duruşunda bir olgunluk, derinlik var. Kalkacaksın İDO Genel Müdürü olarak yola çıkacaksın, ondan sonra milletvekili olacaksın ve 10-11 yıl Ulaştırma Bakanı yapacaksın, öbür taraftan Başbakanlık ardından Meclis Başkanlığı… Şu anda bu ülkenin 81 vilayetinin her yerinde, yollarından, altyapısına, üst yapısına varıncaya kadar, havalimanına varıncaya kadar Binali Bey’in Başbakanlığım döneminde elinin değmediği yer yok.”

Binali Yıldırım’ın rakibinin ihtiyarlara ücretsiz otobüsten bahsettiğini onu da zaten kendi döneminde yaptığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP adayının öğrencilere burstan bahsettiğini bunun da yalan olduğunu çünkü kendi belediye başkanlığı döneminde öğrencilere verdiği bursun CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurusuyla kaldırıldığını, belediyelerin öğrencilere burs veremez hâle getirildiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, belediye başkanlığı görevinden sonra da Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı görevlerinde de İstanbul’daki AK Parti belediyesini hiçbir zaman ihmal etmediğini vurgulayarak kendinden sonraki büyükşehir ve ilçe belediye başkanlarının da başarılı olduklarını, İstanbul’a birçok eser ve yatırımı kazandırdıklarını anlattı.

“İSTANBUL’DA HER TÜR METRO YATIRIMI GERÇEKLEŞTİ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, belediye başkanlığı yaptığı dönemde İstanbul’un nüfusunun 8.5 milyon olduğunu anımsatarak, yaptığı kavşaklar, alt ve üst geçitler, toplu taşımada kullanılan otobüslerin modernleştirilmesi gibi birçok ilki gerçekleştirdiğinin altını çizdi.

İstanbul’da her tür metro yatırımının gerçekleştiğini, Üsküdar- Çekmeköy arasındaki metronun uzaktan kumandayla gittiğini, bunun da Marmaray’la bütünleştiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, yine Kadıköy’den  Kartal’a metro sisteminin kurulduğunu, Mecidiyeköy’den havalimanına kadar yapımının devam ettiğini anlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunlar, bunların israf dediği kalemlerle yapılan yatırımlar. Sayıştay böyle bir tespit yapmadık, dedi. Ama Beylikdüzü’nde böyle bir tespiti yaptıklarını da yine Sayıştay kendisi açıkladı. Yani yalan üzerine bu işler bina edilmez. Hele hele belediyecilikte bu tür yalanlara başvurmanın çok da faydası yok” diye konuştu.

“İSTANBUL’UN SADECE ÇÖP SORUNUNU DEĞİL, SU VE HAVA KİRLİLİĞİ SORUNLARINI DA ÇÖZDÜK”

Belediye başkanlığı döneminde İstanbul’u çöpten temizlemenin en büyük ideali olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, o dönem İstanbul’da Habitat 2 Toplantı’sı yapıldığını ve toplantının sonuç bildirgesinde İstanbul’un “dünyanın en temiz şehirlerinden” biri olarak girdiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’un sadece çöp sorununu değil, su ve hava kirliliği sorunlarını da çözdüklerine işaret etti.

İstanbul’a dair anlattığı CHP döneminde yaşanan susuzluk, hava kirliliği, çöp dağları gibi olayları gençlerin bilmediğine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ailelerin İstanbul’un eski hâllerini çocuklarına ne kadar anlattıklarını bilemediğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu anda üniversite gençliğinin 1994 ve şu anda ülkenin ne durumda olduğunun değerlendirmesini yapmadığını dile getirerek, “O bir kırılma noktasıydı aslında. Siyasi hayatta bir dönüm noktası. Ülkemizde sağlam bir belediyecilik anlayışını kazandırdık ve ondan sonra tırmanış, yarış, rekabet başladı yerel yönetimlerde” dedi.

“BELEDİYELER GENÇLİĞİN YAŞAM KOŞULLARININ DÜZELTİLMESİ İÇİN ÇALIŞMALAR YAPABİLİR”

Belediyelerin gençliğin yaşam koşullarının da düzeltilmesi için çalışmalar yapılabileceğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Binali Yıldırım’ın özellikle “yarı istihdam” diye söz ettiği projenin Çin’de de farklı uygulamaları olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşu şöyle anlattı: “Mesela, yarım gün okuldasınız, yarım günden sonra Samsung firmasına gidersiniz, çalışırsınız. Size firma karşılığında belli bir bedel öder. Bu hem stajdır hem de ücreti öyle alırsınız. Türkiye’de teknoparklar oluşturduk, Teknoparklarla devlet olarak biz bu işi yapmalıyız, yapıyoruz ama belediyelerde bunu aynı şekilde, diyelim ki İstanbul bu işe müsaittir, her büyükşehir için konuşamayız. İstanbul için sanayi kuruluşlarında buna benzer yarım gün istihdamla bunun adımlarını atmakta fayda var. Çalışmadan belli bir parayı ödemek zaten şu anda yasal değil. Bunlar da gençliğimiz çok farklı bir yere doğru kaydırır diye düşünüyorum.”

İstanbul’a gelen yatırımcıların kentte turizm yatırımı yapmak için yer istediğini, şehirdeki otellerin doluluk oranlarının yüzde 100’lere ulaştığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Belediyeciliği buralara özellikle kaydırmamız lazım. Belediyecilikte mimaride çok farklı bir süreci yakalamamız, kentsel dönüşümle beraber yapılaşmayı nasıl yapacağımızın üzerinde durmamız gerekiyor” diye konuştu.

“1994 TÜRKİYE’DE SADECE BELEDİYECİLİKTE DEĞİL, SİYASETTE DE BİR KIRILMA NOKTASIDIR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “1994 Türkiye’de sadece belediyecilikte değil siyasette de bir kırılma noktasıdır. Onu başardığımız için bizim 1994 ruhunu yeniden yakalamamız gerekiyor. O dönemde kurduğumuz gönül köprülerini sağlamlaştırmamız lazım” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehir planlamacılığı, mahalle temelli kentsel dönüşüm, çevre dostu şehircilik gibi kritik alanlarda mimarinin korunduğu şehir ruhunun yaşatıldığı, eski mahalle kültürünün oluşturulduğu anlayışa gidilmesi gerektiğini anlattı.

CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu’nun “özgürlük” söylemlerini değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bir belediye özgürlük konusunda ne yapabilir?” diye sordu.

Bu konunun merkezi yönetimini görev sahasında olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Merkezi yönetimler bu işin önünü açarsa burada özgürlük mücadelesi kazanılır. Bir belediyenin kalkıp da özgürlükle ilgili bir yasal düzenleme yapma hakkı var mı? Yok. Ama şu anda Türkiye’de biz, gerek anayasal gerek yasal olarak özgürlükler konusunda her türlü yasal düzenlemeleri yapmış bir iktidarız” değerlendirmesinde bulundu.

“KÜRT KARDEŞLERİMİZ ŞU ANDA HER TÜRLÜ HAKKA SAHİP”

AK Parti iktidarıyla Kürt vatandaşların birçok hakka kavuştuğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Biz göreve geldik, Türkiye’de benim Kürt kardeşlerim, acaba semtlerinde radyo, televizyon şu ya da bu, bu tür şeyler kullanabiliyor muydu? Kullanamıyordu. Propagandalarında böyle bir şey yapabiliyor muydu? Yapamıyordu. Cezaevinde oğlunu ziyarete giden bir Kürt anne evladıyla Kürtçe konuşamıyordu. Sokaklara vesaire bu tür isimleri veremiyorlardı. Bizim gelişimizle bütün bunları yapar hâle geldiler mi? Geldiler. Parlamentoda temsilcileri var mıydı? Partilerini kurarak Parlamentoya da girdiler mi? Girdiler. Parlamentoda ilk üç sırada yerlerini aldılar. Böyle bir konuma geldiler. Tabii bütün bunlarla beraber, bu özgürlüğü bunlar yasalar içerisinde gerekli şekilde maalesef kullanmadılar, kullanmıyorlar. Yasa ne müsaade ediyorsa sen de onu yapacaksın.”

“Kürt kardeşlerimiz şu anda her türlü hakka sahip. Bunun yanında her kim bir Kürt kardeşimin herhangi bir hakkını gasp etmeye kalkarsa karşısında Hükûmetimizi bulur” ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhuriyet tarihi boyunca Güneydoğu’ya AK Parti iktidarlarından daha fazla hizmet vermiş başka bir iktidar bulunmadığının altını çizdi.

Hakkari, Şırnak, Ağrı, Kars, Iğdır gibi Kürt nüfusunun yoğun olduğu yerlere çok büyük hizmetler götürdüklerini bu illerin hepsine havalimanları yaptıklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Burada Kürtler var, burada HDP ağırlıklı bir parti, dolayısıyla buralara buraya bu tür yatırımları niye yapayım? Biz böyle bir şey demedik ki? Burası bizim vatan topraklarımız dedik, Batı’da ne varsa buralarda onlar da olacak dedik ve bu yatırımların hepsini yaptık” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürt vatandaşlarımın, kardeşlerimin yaşadığı yerler dediği zaman akla Diyarbakır’ın geldiğini ancak Gaziantep, Şanlıurfa, Erzurum, Malatya, Kahramanmaraş gibi illerinde bu bölgeye girdiğini, Kürt vatandaşların yoğun yaşadığı şehirler olduğunu ve buralarda AK Parti’nin açık ara birinci parti olduğunu vurguladı.

“BİZ SADECE MHP İLE KURMUŞ OLDUĞUMUZ CUMHUR İTTİFAKI İLE BU SÜRECİ GÖTÜRÜYORUZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir soru üzerine CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı İmamoğlu’na eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın açıkça destek çağrısında bulunduğunu, terör örgütü PKK’nın dağ kadrosunun da İmamoğlu’na destek açıklamalarında bulunduğunu söyledi.

“Tabii çok ilginç olan nedir? Burada da Apo’nun yaptığı açıklamadır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın bugün basına yansıyan HDP’nin bu seçimde tarafsız kalması gerektiği yönündeki açıklamasında iktidarın bir katkısı olup olmadığı sorusuna şöyle cevap verdi: “Olaya ben şöyle bakıyorum, bizim derdimiz o değil, çünkü oralardan bize ne gelir gelmez bunları az çok kestiriyoruz. Burada aslında bir iktidar mücadelesi var. Bu iktidar savaşında HDP, PKK kanadında yaşanan bu savaş, tabii Öcalan ve Demirtaş noktasında da ciddi bir iktidar mücadelesine doğru bir kayma gösteriyor. Hatta daha da ileri, dağ da bu işin içerisinde. Ben bunu biraz daha ileri taşıyorum, Avrupa da. Bu süreç içerisinde Öcalan, kendi iktidarını bunların hiçbirine kaçırmak istemiyor. Bununla ilgili de çok sert açıklamaları var. Yani Demirtaş’a hesap sormaktan tutun da dağa hesap sormaya varıncaya kadar. Onların kendisine ihanet ettiği inancında ve bu ihaneti sebebiyle de onlara yönelik kesin tavırları var. Bu süreç içerisindeki yaptığı açıklamada tabii ‘Eğer siz beni destekliyorsanız, eğer benim arkamda olan bir partiyseniz, ben sizin ne oraya ne şuraya değil, siz kendi gücünüzü ortaya koymalısınız ve burada bunların herhangi birinden yana değil kendi tarafsızlığınızı ortaya koymalısınız gibi bir havanın içerisinde.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör örgütü PKK’nın bir kanadının CHP adayına destek verdiğinin altını çizerek, “Hamdolsun Cumhur İttifakı’nın Binali Bey’in bunların hiçbiriyle ne ilgisi ne alakası yok. Böyle bir zaten şu ana kadar da verilmiş olan bir mesaj söz konusu değil. Biz sadece Milliyetçi Hareket Partisiyle kurmuş olduğumuz Cumhur İttifakı ile bu süreci götürüyoruz. Bu konuyla ilgili olarak da zaten böyle bir desteğin gelemeyeceğini herkes biliyor” sözlerine yer verdi.

Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın mesajında bir liderlik mücadelesi gördüğünü, mesajın Selahattin Demirtaş ve örgütün dağ kadrosuna verildiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bir siyasetçi olarak zaten ister istemez bu konuların hepsiyle belli bir ilgimiz olur. Ancak burada bir şeyin üzerinde durmamız lazım o da ben Kürt kardeşlerimin istismarına özellikle üzülürüm” dedi.

Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım’ın Millî Gazeteyi ziyaret etmesini değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Binali Yıldırım Bey üzerine düşeni bana göre yaptı ve ziyaret etmesi gereken, şu anda Saadet Partisi’nin üst yönetimindeki temsilcilerini ziyaret etti. Bu Binali Beyin şu anda göstermiş olduğu bir nezakettir. Bununla da kalmadı, kalmadık. Biz başka ortak dostlarımızı da burada devreye sokmak suretiyle, yani ‘Bu gidiş doğru bir gidiş değil. Gelin şu işi yoluna koyalım. Bakın şu anda bu duruşunuz kimlere hizmet ediyor. Bu duruşunuz terör örgütünün desteklemiş olduğu partilere gidiyor. Dolayısıyla bunu bir yoluna koymak suretiyle geleceğimize yönelik bir ortak oluşumun adımlarını atalım’ Şu ana kadar tabii henüz burada beklenen olumlu gelişme yok gibi” sözlerine yer verdi.

“ASKERİMİZ, POLİSİMİZ HİÇBİR DÖNEMDE OLMADIĞI KADAR TERÖRLE MÜCADELEYİ SÜRDÜRMEKTEDİR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu anda terörle mücadele ettiklerine dikkati çekerek, “Eğer ben bir Cumhurbaşkanıysam üzerime düşeni sonuna kadar, bütün hukuk kurallarını işletmek suretiyle yapmak zorundayım ve terörle mücadeleyi sonuna kadar vermek zorundayım. Sağ olsun bu konuda askerimiz, polisimiz, güvenlik korucularımız hiçbir dönemde olmadığı kadar şu anda terörle mücadeleyi sürdürmektedir. Bu mücadelede de hiçbir dönemde olmadığı kadar büyük başarıyı özellikle şu son bir iki yılda almış vaziyetteyiz” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Binali Yıldırım’ın Diyarbakır’da “Kürdistan” kelimesini kullandığının hatırlatılması üzerine şunları söyledi: “Biraz bu işi okudum, inceledim. Hatırlayın bir defa Osmanlı’da eyaletler sistemi vardı. Bu eyaletler sistemi içerisinde de o zaman Lazistan, Kürdistan gibi bu tür yerler vardı. Zaten biz bir coğrafi referanstan bahsetmiyoruz. Böyle bir referans söz konusu değil. Bu kavramı siyasi bir ünite olarak şimdi bunlar kullanıyorlar. Bunu birbirine karıştırmamak lazım. Eğer bunu birbirine karıştıracak olursak biz ülkemizin birliğine, beraberliğine, bütünlüğüne saygısızlık yapmış oluruz.”

“Pontus” tartışmalarının hatırlatılması üzerine de Cumhurbaşkanı Erdoğan, böyle bir tartışmayı kabullenmenin mümkün olmadığını, bu iddia üzerinden, ayrımcılık üzerinden AK Parti’nin yıpratılmak istendiğini kaydetti.

CHP adayı İmamoğlu’nun artık televizyon yayınlarına katılmama kararı aldığının hatırlatılması üzerine de Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şu anda CHP adayı zaten tüm söylemini yalan ve takiyye üzerine kurmuş. Yalanları ortaya çıkmasın diye artık son iki gün kritik televizyonlara çıkmama kararını arkasındaki yöneticiler aldılar ki bu tür kaçış aslında bir FETÖ âdetidir. Bunu yaparak şu anda onu ekrandan çektiler” dedi.

“ANKETLERDE ARTIK ÇOK CİDDİ BİR RANT DÖNÜYOR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir soru üzerine de artık anketlere kesinlikle inanmadığının altını çizerek, “Anketlerde artık çok ciddi bir rant dönüyor. Eğer birileri beklediğini beklediği bir partiden alamıyorsa, ondan sonra bir başka partiye giderek onlarla ilgili, onun lehine anketler yapmaya başlıyor. Hele hele çok çok ünlü gibi görünen bazı anket firmaları var ki, bakıyoruz şu anda çok garip, bir önceki seçimde tespitlerinin hiç tutmadığı bu firmalar, allanıyor, pullanıyor tekrar şu anda mesela CHP adına anket yapıyor” şeklinde konuştu.

31 Mart seçimlerinde yoğun miting programı olduğunu ancak yenilenen İstanbul seçimi için aynı yoğunlukta program yapmadıklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, yarın miting ya da toplu açılış programı olmadığını Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani’yi özel misafiri olarak İstanbul’da ağırlayacağını bildirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Neçirvan uzun zamandır gelmedi. Şimdi başkanlık görevine geldikten sonra bizden bir randevu talebi olmuştu. Yarın ona bir randevu verdik. Onun bir ziyareti olacak. Son olarak akşam da iş adamlarına bir hitabım olacak. Onlarla Haliç Kongre Merkezinde bin, bin 500 kişilik herhalde yemekli bir toplantı olacak. Orada bir hitabım olacak. Bunun dışında artık programları böylece noktalamış olacağız” açıklamasında bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kredi derecelendirme şirketi Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunun düşürdüğü hatırlatılarak ekonomideki durumun sorulması üzerine de sözlerine şöyle devam etti: “Bu noktada Batı herhalde şunu düşünecektir ‘Biz görevimizi yaptık, kredi notunu da düşürdük. Bunun yanında kurlarla da oynadığımız kadar oynadık ama netice yine böyle oldu.’ gibi bir yere işi getirecekler diye ben doğrusu düşünüyorum. Çünkü Batı hiç durmuyor ki. Şu anda yatıyorlar kalkıyorlar S-400. Yatıyorlar kalkıyorlar F-35. Biz şimdi ay sonu G-20’ye gidiyoruz. Orada da bizim Sayın Trump ile yapacağımız görüşme var.  Sayın Putin ile görüşmemiz var. Yine bunları görüşeceğiz. İkili ilişkilerimizi bunun yanında görüşeceğiz. Oradan da ben Çin’e geçeceğim.”

Türkiye’nin Çin, Rusya ve ABD ile ikili ilişkilerini geliştirerek ekonomideki sıkıntıların aşıldığı, yatırımcıların Türkiye’ye girdiği bir dönemin yaşandığını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pazar günü yapılacak seçimden sonra önlerinde dört yıllık bir sürecin bulunduğunu, ciddi bir yatırım çekme dönemine girileceğine inandığını söyledi.

“BÖLGENİN GÜVENLİ BÖLGE HÂLİNE GETİRİLMESİ DURUMUNDA SURİYE’YE DÖNÜŞLER HIZLANACAKTIR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir soru üzerine de Afrin’e dönecek Suriyeliler bulunduğunu, Münbiç’in de terör örgütlerinden temizlenmesinin ardından iskân bölgesi hâline geleceğini ve oralardan çıkanların tekrar kendi topraklarına döneceğine değindi.

İdlib’te de ciddi sayıda insanın yaşadığını, onların 200-300 bininin göçe zorlandığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sayın Putin ile yaptığımız görüşmeler neticesinde, malum 12 gözlem kulesi var. Bu kulelere bazı taciz atışları yapıldı. Bu taciz atışlarıyla birlikte Putin ile yaptığımız görüşmeler neticesinde oralarda da ateşkes ilan edildi. Bu ateşkese sadık kalınmaya başlandı. Derdimiz burayı artık bir savaş bölgesi olmaktan kurtarıp, en azından buranın halkını ‘Ben artık evimde daha rahat kalabileceğim’ durumuna kavuşturmak” diye konuştu.

Suriyelileri çadır ve konteynerlerden kurtarmak istediklerini, TOKİ eliyle Türkiye sınırına yakın yerlere konutlar yaparak Suriyelilerin buralara yerleştirilebileceğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör koridoru denen bölgenin güvenli bölge hâline getirilmesi durumunda Suriye’ye dönüşlerin hızlanacağını, dönenlerin sayısının 1 milyona çıkacağına inandığını bildirdi.

Türkiye’de bulunan Suriyeliler içerisinde durumları gayet iyi konumda olanlar bulunduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hatta vatandaşlık müracaatı olanlar var. Bunların içinde mühendisi, avukatı, ebesi, doktoru var. Bunlar, vatandaşlığa müracaat edenleri oldu. Çünkü ekonomik durumu güçlü. Suriye’de yaşarken bunlar imkânları olan Suriyelilerdi. Buraya geldiler bir kısmı ticari hayata başladı. Dolayısıyla çadırlarda yaşayanların durumu gibi bir durumları yok. Bazı yerlerde sıkıntılı olanlar var ki bunlarla da bizim şu anda İçişleri Bakanlığımız kontrollerini yapıyor. Ama benim güvenli bölge olayı dediğim konu yürürlüğe girdiği andan itibaren bu insanlara diyeceğiz ki; buyurun evinize dönebilirsiniz. Sizlere artık bu tür yerler de yapılmış durumda. Sizlere artık kendi topraklarınıza gitmenizi tavsiye ediyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

“ARKADAŞLARIMIZ, MİLLETİN GÖNLÜNÜ KAZANMAK İÇİN GECE GÜNDÜZ ÇALIŞTILAR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AK Partili küskünlerin seçimde protesto etmek için oy kullanmadıkları söyleniyor. Sizin partinizde küskünler oluştu mu? Varsa nasıl bir yol haritası çizeceksiniz?” sorusuna da şu cevabı verdi: “AK Parti, 17 yıllık iktidarı boyunca izlediği siyasetle büyük bir dava hareketi olduğunu göstermiştir. AK Parti’nin davasında millete hizmet, birinci önceliği olmuştur. Bu davada yol arkadaşlarımız, koyduğumuz hedeflere ulaşmak ve milletin gönlünü kazanmak için gece gündüz çalışmışlardır. Son günlerde bu ifadeler ciddi manada önümüze geliyor. Ama partimizde görev almış bazı isimlerin bu dava hareketinden kopma veya kendilerine göre yeni bir yol çizme haberleri gündeme geliyor. Bir partide, partiye kırgınlık veya partiden bu tür vesilelerle kopmak gibi bir şey olmamalı. Eğer siz bir davaya inanmışsanız, bu davadan kopulmaz. Bu davanın eri olunur ve o yolda yürümeye devam edersiniz.”

“Bir partiye kırgınlık olursa kaybedenler olur ama davaya kırgınlık asla olmaz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, davaya ihanet edecek olanlara “el bebek, gül bebek” davranamayacaklarının, davaya ihanetin, kırgınlığın hiçbir şeyle mukayese edilemeyeceğinin altını çizdi.

Partiye küskün seçmenler konusunda da ana kademe, kadın ve gençlik kolları olarak yoğun bir çalışma içerisinde olunması talimatı verdiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, davaya küsülmeyeceğini bu kişilere anlatacaklarını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti iktidarlarına ve mevcut hükûmete yönelik israf, şatafat ve kibir eleştirilerinin tamamen abartıdan müteşekkil bir yaklaşım tarzı olduğuna değinerek, “Bizleri bununla yaftalayanlar, bizleri bu şekilde damga vuranlar biraz da  kendilerine bakarlarsa herhalde istikameti çok daha doğru buluruz diye düşünüyorum” dedi.

İstanbul’da yenilenecek seçime ilişkin “Kaybederseniz yenilenmesinden dolayı pişmanlık duyar mısınız?” sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AK Parti bu seçimin kaybedeni olmaz. Niye? Biz şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesinde meclis kahir ekseriyetiyle bizde, komisyonların tamamı bizde, meclis başkan vekilleri aynı şekilde” cevabını verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pazar günü tüm İstanbulluların demokratik haklarını kullanmalarını istedi.

TÜRKİYE,ADANA, ADIYAMAN, AFYON, AĞRI, AMASYA, ANKARA, ANTALYA, ARTVİN, AYDIN, BALIKESİR, BİLECİK, BİNGÖL, BİTLİS, BOLU, BURDUR, BURSA, ÇANAKKALE, ÇANKIRI, ÇORUM, DENİZLİ, DİYARBAKIR, EDİRNE, ELAZIĞ, ERZİNCAN, ERZURUM, ESKİŞEHİR, GAZİANTEP, GİRESUN, GÜMÜŞHANE, HAKKARİ, HATAY, ISPARTA, MERSİN, İSTANBUL, İZMİR, KARS, KASTAMONU, KAYSERİ, KIRKLARELİ, KIRŞEHİR, KOCAELİ, KONYA, KÜTAHYA, MALATYA, MANİSA, KAHRAMANMARAŞ, MARDİN, MUĞLA, MUŞ, NEVŞEHİR, NİĞDE, ORDU, RİZE, SAKARYA, SAMSUN, SİİRT, SİNOP, SİVAS, TEKİRDAĞ, TOKAT, TRABZON, TUNCELİ, ŞANLIURFA, UŞAK, VAN, YOZGAT, ZONGULDAK, AKSARAY, BAYBURT, KARAMAN, KIRIKKALE, BATMAN, ŞIRNAK, BARTIN, ARDAHAN, IĞDIR, YALOVA, KARABÜK, KİLİS, OSMANİYE, DÜZCE,

Previous ArticleNext Article

“Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir” “Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir” için yorumlar kapalı 24436

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Bölgemizin huzur ve esenliği için hükûmet olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Son kabinemizden bu yana özellikle dış politikada gerçekten yoğun bir gündemi geride bıraktık.

Kuzey Afrika’daki en önemli ticari ortaklarımızdan Cezayir ziyaretimiz, enerji ve müteahhitlik sektörleri başta olmak üzere ekonomik ilişkilerimiz açısından oldukça başarılı geçti. Ziyaretimizi Cezayir’le aramızdaki konsey mekanizmasına stratejik boyut eklemek suretiyle adeta taçlandırdık. Cezayir, Filistin davasının önde gelen savunucuları arasında yer alıyor. Cumhurbaşkanı kardeşim Tebbun’la görüşmemizde iki kardeş ülke olarak Gazze’ye ve Filistin davasına güçlü desteğimizi teyit ettik.

Çevrimiçi olarak düzenlenen G-20 Liderler Zirvesinde küresel ekonomideki son gelişmeleri gözden geçirme imkânı bulduk.

Geçtiğimiz hafta yaptığımız grup toplantımızda hem ülkemizin güncel siyasetine dair konuları, hem de partimizin mahalli idareler seçimleriyle ilgili hazırlıklarını değerlendirdik. Yaklaşık beş yıldır tam anlamıyla bir Fetret Devri yaşanan muhalefetin yönetimindeki belediyeleri, inşallah merkezinde hizmet, eser ve yatırımın olduğu gerçek belediyecilikle yeniden buluşturacağız.

“TERÖRÜ KAYNAĞINDA YOK ETME STRATEJİMİZİ BAŞARIYLA UYGULUYORUZ”

Millî Güvenlik Kurulumuzun kasım ayı toplantısında terörle mücadeleden bölgemizdeki gelişmelere kadar pek çok konuyu ele aldık. Terörü kaynağında yok etme stratejimizi başarıyla uyguluyoruz. Suriye’nin kuzeyinde teröristlerden temizlediğimiz bölgelerde huzur ve güven iklimi hâkim. Tel Rıfat başta olmak üzere teröristlerin kümelendiği sınırımıza yakın alanları da inşallah eninde sonunda güvenli hâle getireceğiz.

Irak sahasında devam eden Pençe harekâtlarımızla bölücü terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık. Havadan ve karadan gerçekleştirdiğimiz nokta operasyonlarımızla teröristlerin üzerindeki baskıyı sürekli artırıyoruz. Sınırlarımız içinde bölücü örgütü bitme noktasına getirdik. Bundan 40 sene önce milletimizin başına musallat edilen terör belasından Türkiye’yi tamamen kurtarmakta kararlıyız.

Buradan bir kez daha terör örgütü eliyle ülkemizi sıkıştırmaya çalışanlara sesleniyorum, Türkiye’nin güneyinde, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bir terör yapılanmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz. Operasyonlarımız neticesinde bitkisel hayata giren bölü terör örgütünü canlandırma, yeniden palazlandırma çabalarının farkındayız. Kimin ne yaptığını, kimin kiminle iş tuttuğunu çok iyi biliyoruz. Daha önce yaptığımız gibi, bir gece ansızın gelerek tüm bu senaryoları yırtıp atmaktan çekinmeyiz.

Bu vesileyle, sınırlarımız içinde ve dışında cansiperane bir şekilde görev yapan kahraman güvenlik güçlerimize Rabbimden muvaffakiyetler niyaz ediyorum. Şehitlerimizi rahmetle yâd ediyor, yarılarımıza acil şifalar diliyorum.

Türkiye’nin sınırlarında ve ötesinde yürüttüğü harekâtların stratejini hâlâ anlayamayanlara veya anladığı hâlde hazmedemeyenlere şu kelamıkibarı hatırlatmak isterim: ‘Kimi kuyu kazar her gelen içsin diye, kimi kuyu kazar her gelen düşsün diye’ Biz, ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için her geçen içsin diye barış, huzur, dostluk, kardeşlik, güven, refah kuyuları kazıyor, herkesin hizmetine sunuyoruz. Kendi akıllarınca bize, ama aslında ülkemize ve milletimize kuyu kazanları da kendi kibirleriyle, hasetleriyle, husumetleriyle, kirli hesaplarıyla baş başa bırakıyoruz.

“İKLİM KRİZİ, KONTROLSÜZ BÜYÜMENİN, AŞIRI TÜKETİM HIRSININ BİR SONUCUDUR”

İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine giderek daha fazla maruz kalıyoruz. Akdeniz çanağında yer alan Türkiye, aynı coğrafyayı paylaştığı diğer ülkelerle birlikte iklim krizinin can yakıcı sonuçlarını en çok hisseden, bundan en çok mağdur olan devletlerin başında gelmektedir. İklim krizi gerçeğiyle ne kadar erken yüzleşirsek, ülkemize yansımalarını da o derece hızlı kontrol altına alabiliriz.

İklim değişikliğinden bahsederken burada şu noktanın asla gözden kaçırılmaması gerekiyor: Bugün sekiz milyar insanın hayatını etkileyen bu krizin asıl müsebbipleri, gelişmiş, zengin, müreffeh Batılı ülkelerdir. İklim krizi, kontrolsüz büyümenin, aşırı tüketim hırsının bir sonucudur. Tabiatı bir emanet olarak değil de sömürülmesi gereken bir meta olarak gören zihniyet, son iki asırda dünyamıza çok büyük zarar vermiştir. Bu zihniyette köklü bir değişim olmadan iklim krizinin önüne geçemeyiz; Türkiye olarak her platformda bu gerçeği dile getiriyoruz.

Bir başka hakikat, iklim değişikliğiyle mücadelenin yeni adaletsizliklere, yeni sömürü düzenine yol açmamasıdır. Dünyayı en çok kirleten ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede mali açıdan daha fazla yük almaları kaçınılmazdı. Biz, insanlığa ve gelecek nesillere karşı mesuliyetimizin bir gereği olarak iklim değişikliği meselesinde elimizi taşın altına koyuyoruz. Sera gazı emisyonunda tarihi sorumluluğumuz eser miktarda olmasına rağmen, insanlığın ortak geleceğine katkıda bulunmak adına kendi imkânlarımızla çok önemli adımlar atıyoruz. Bu çerçevede ilan ettiğimiz net sıfır emisyon hedefine 2023 yılında ulaşmayı öngörüyoruz.

Dubai’de düzenlenen Dünya İklim Eylemi Zirvesi’nde tüm bu konuları artısı ve eksisiyle çok net biçimde ifade ettik. Zirve’de ayrıca Gazze’de yaşanan insanlık dramını gündeme taşıdık.

“KOMŞULARIMIZDAN BAŞLAYARAK BÖLGE ÜLKELERİYLE İŞ BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRECEĞİZ”

Dün ve önceki gün gerçekleştirdiğimiz Doha ziyaretimiz ise, hem Katar’la ikili ilişkilerimiz, hem de Körfez İş Birliği Konseyi’yle münasebetlerimiz bakımından oldukça önemliydi.

2014 yılında kurduğumuz Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komitesi’nin 9. toplantısını başarıyla icra ettik. Komite toplantıları sırasında farklı alanlarda 12 belge imzaladık. Ziyaretimizin ikinci gününde Dönem Başkanı Katar’ın onur konuğu olarak Körfez İş Birliği Konseyi 44. Zirvesi’ne iştirak ettik. Konsey üyesi ülkelerle son 20 yılda 20 milyar dolardan fazla yükselişle 23 milyar dolara çıkarttığımız ticaret hacmimizi daha da artıracağız.

Yarın Yunanistan’a gidiyoruz, ardından 18 Aralık’ta Macaristan’a bir ziyaret gerçekleştireceğiz. Karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde komşularımızdan başlayarak bölge ülkeleriyle iş birliğimizi güçlendireceğiz.

Ülkemizin uluslararası platformlar ile ikili ilişkilerinde siyasi, diplomatik ve ekonomik alanda kat ettiği her mesafe, bizi Türkiye Yüzyılı’na bir adım daha yaklaştırmaktadır. Bu anlayışla, hem içeride hem de küresel düzeyde belirlediğimiz hedeflerimize doğru yürüyüşümüzü kararlılıkla sürdürüyoruz. Hiçbir geçici sıkıntının, hiçbir sinsi çelmenin, hiçbir karanlık projenin bizi yolumuzdan alıkoymasına müsaade etmeyeceğiz. Hamdolsun, milletimiz bu hakikati görüyoruz.

İhtiyaç duyduğumuz her durumda bizim yanımızda yer alarak Türkiye Yüzyılı vizyonumuza omuz veren her bir vatandaşımıza şükranlarımı sunuyorum.

“ENFLASYONU KONTROL ALTINA ALIYORUZ”

Allah’ın izniyle insanımızı günlük hayatında sıkıntıya sokan meseleleri de birer birer çözüme kavuşturarak üstümüze serpilmeye çalışılan karamsarlık havasını darmadağın ediyoruz. En zoru geride kaldı, inşallah bundan sonra hep birlikte sürekli daha iyiye doğru gideceğiz. Enflasyonu yavaş yavaş kontrol altına alıyoruz. Hiçbir ekonomik mantıki ve ahlaki temeli olmayan fiyatlandırma davranışları, yerini rasyonel fiyatlamalara bırakmaya başladı. Salgın ve küresel krizlerle sarsılan makro finansal istikrarı güçlendirecek adımları kararlılıkla atıyoruz.

Üretim, istihdam, ihracat ve büyüme tarafındaki olumlu tablo yeni rekorlarla sürüyor. Yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 5,9 oranında büyüyerek OECD ülkeleri arasında en iyi performansı gösteren ülke olduk. Böylece 13 çeyrektir süren kesintisiz büyüme trendimizi 14’e çıkardık. 2023’ün ilk 9 aylık döneminde ekonomimiz yüzde 4,6’lık büyüme kaydetti. Kaliteli ve sürdürülebilir büyüme hedefimizden en küçük bir sapma yoktur. Yılın ilk 11 ayındaki ihracatımız 234 milyar doları buldu. Son verilere göre, istihdam 32 milyona ulaştı, işsizlik oranı ise yüzde 9,2’lere geriledi.

Çalışan emeklilerimizde serzenişlere sebep olan sıkıntıyı da gideriyoruz. Meclisimizin onayından sonra ilk düzenlemeden istifade edemeyen 4 milyon 689 bin emeklimizin hesabına bir defaya mahsus beş bin liralarını suretle yatıracağız.

Aile ve Gençlik Fonu’nun kuruluşuyla ilgili yasal süreç tamamlandı. Üniversiteli gençlerimize seçim öncesi verdiğimiz ücretsiz internet ve indirimli teknoloji desteği sözümüzü tuttuk.

İhtiyaç sahibi vatandaşlarımıza yönelik doğal gaz tüketim desteğini düzenli sosyal yardım programlarımıza dâhil ettik. Yıllık 900 ila 2500 lira arasında olan toplam 8 aylık ödeme miktarını 1500 ila 3500 liraya yükselttik. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımıza her ay aktardığımız kaynak tutarı da 450 milyon liradan 850 milyon liraya çıktı.

Daha 10 ay evvel yaşadığımız ve ülkemiz ekonomisine 104 milyar dolar ilave yük getiren deprem felaketine rağmen hiçbir insanımızı, 85 milyonun hiçbir ferdini ihmal etmiyoruz.

“YILBAŞINDA ÇALIŞANLARIMIZIN ÜCRETLERİNDE BİR ARTIŞ YAPILACAK”

Yılbaşında çalışanlarımızın ücretlerinde hem genel ekonomik dengeyi sarsmayacak, hem de onların kayıplarını telafi edecek bir artış yapılacak. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına 11 Aralık’ta başlanıyor. İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi de yormayacak ve istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi hedefiyle bu süreç yönetilecek.

Önümüzdeki yılı dengeleri yeniden sağlamlaştırma, bir sonraki yıldan itibaren olan dönemi ise atılım süreci olarak görüyoruz. Büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası yolunda bıkmadan, usanmadan, durmadan mücadele etmeyi, yürümeyi, adım-adım hedeflerimize ulaşmayı sürdüreceğiz. Yeter ki 85 milyon olarak birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, huzurumuza, mücadele azmimize sıkı sahip çıkalım, aramızda fitne fesat sokulmasına izin vermeyelim, gerisi sadece sabır ve vakit işidir. İnşallah 2028’i siyasi, ekonomik, beşeri ve askerî bakımdan bölgesinin ve dünyanın sayılı güçleri arasına girmiş bir ülke olarak karşılayacağız.

“GAZZE HALKINA UYGULANAN ZULME KARŞI ÇIKMAK İÇİN SADECE İNSAN OLMAK YETERLİDİR”

Türkiye, dünyanın neresinde bir mazlum ve mağdur var ise, inancına, rengine, kimliğine bakmadan onun yanında olmayı ilke edinmiş bir devlettir. Bu bizim medeniyetimizden, tarihimizden, kültürümüzden, ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz bir haslettir. Gerektiğinde bedel ödeme pahasına şahit olduğumuz kötülükleri yapabiliyorsak, elimizle düzeltmenin, mümkün değilse dilimizle anlatmanın, ona da mani varsa kalbimizle buz etmenin gayreti içinde olduk. Bu da imanın en zayıf derecesidir. Sadece son 70 yılımıza baktığımızda dahi bu yaklaşımın pek çok örneğini görebiliyoruz. Kore’ye bu hissiyatla gidip kan döktük, can verdik. Kıbrıs’taki soydaşlarımızı kurtarmak için bu hassasiyetle Barış Harekâtı gerçekleştirdik. Irak’ta, Suriye’de, Ukrayna’da ve daha pek çok yerde başı dara düşen insanlara kapımızı bu anlayışla açtık. İslam dünyasından, Türk coğrafyalarından, Afrika’dan, Güney Asya’dan sayısız insana bu vizyonla sahip çıktık. Karabağ’ın işgaline, Türkistan’daki zulme, Keşmir ve Arakan’daki haksızlıklara bu düşünceyle rıza göstermedik. Balkanlar’dan Kuzey Afrika’ya gönül coğrafyamızın her köşesine hep bu şekilde baktık. Bugün aynı onurlu duruşu Gazze’ye yönelik barbarlık karşısında Filistin halkının yanında yer alarak sergiliyoruz.

Tevfik Fikret’in, ‘Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa, hakkın da görülmez kolu, dönmez yüzü vardır’ dizelerinde ifade ettiği gibi, bizim safımız yalnızca bükülmez kolu, dönmez yüzüyle hakkın yanı olabilir. Üstelik Gazze’de öldürülen binlerce çocuğun, kadının, yaşlının, masumun yanında yer almak için öyle çok derin, felsefi gerekçeler aramaya gerek de yoktur. Tolstoy’un ‘Bir insan acı duyuyorsa canlıdır, başkasının acısını duyuyorsa insandır’ sözünde işaret ettiği gibi, Gazze halkına uygulanan zulme karşı çıkmak için sadece insan olmak yeterlidir. İsrail, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Filistin coğrafyasında uyguladığı her zulmün hesabını elbette verecektir, bundan kaçış yok. Netanyahu nereye kaçar bilemiyorum. Mülteci kamplarında uyguladığı katliamlar ve Gazze’de 7 Ekim’den bu yana işlediği savaş suçları, bu ülkeyi yönetenlerin yakın gelecekteki yargılanmalarında ayrı bir yere sahip olacaktır.

“İSRAİLLİ YÖNETİCİLER ER YA DA GEÇ İNSANLIK MAHKEMESİNDE YARGILANACAK”

Türkiye, kendisi gibi düşünen devletler ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte bu meseleyi her platformda gündeme getirecek, takip edecek ve somut sonuçlara ulaşmasını sağlamak için sonuna kadar çalışacaktır. Evet, İsrailli yöneticiler er ya da geç insanlık mahkemesinde yargılanacak, hak ettikleri cezaları çekecek, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklardır. Daha önemlisi, Netanyahu yönetimine bu cüreti veren, işlediği insanlık suçlarının üzerini örten Batılı ülkeler de aynı akıbeti paylaşacaklardır. Şayet Amerika ve Avrupa ülkeleri İsrail’e sınırsız siyasi, askerî ve ekonomik destek vermemiş olsa, bu terör devletinin yöneticiler böylesine pervasız ve acımasız hareket edemezdi. Esasen Batının tarihi bu bakımdan oldukça karanlıktır, oldukça çirkindir, oldukça vahşi, gaddarlık örnekleriyle doludur. Biz bunların niyetini Bosna’dan, Makedonya’dan, Yunanistan ve Bulgaristan’dan, Çanakkale’den, Ermenistan’dan, Filistin’den, Irak’tan, Suriye’den, oralardaki vahşetlerinden ve sinsi oyunlarından biliriz. Dünyayı asırlardır Batı değerleri safsatasıyla oyalayanlar, sadece kendi güvenlik ve refahları dışında hiçbir değerleri olmadığını defalarca ispatlamışlardır. Esasen Batının ‘değerlerim’ diye sunduğu inanç, felsefe, hukuk ve bilim unsurlarının tamamı başka coğrafyalara ve toplumlara aittir. Batının inancı, Kudüs Nasıra, bu felsefe, Ege ve Batı Anadolu, hukuki itibariyle Akdeniz ve Roman, bilimi Endülüs ve doğu dünyası kökenlidir. Sadece barbarlık, gerçek anlamda Batıya ait bir vasıftır. Haçlı Seferlerinde 4 milyon, sömürgelerinde 50 milyon, birinci ve ikinci dünya savaşlarında 70 milyon insanı katleden Batı, hep bu vasfını sergiliyordu.

Gazze’deki vahşete ortak olan Batı, çalıp çırptığı tüm değerleri bir kenara bırakıp yine sadece mayasındaki barbarlık dürtüsüyle hareket etmektedir. İsrail’e en küçük bir söz söyletmeyip Gazze’de yapılanları dile getirenlerin üzerine hoyratça giden Batı yönetimleri, bireysel düzlemde insan olma, kurumsal düzlemde devlet olma özelliklerini kaybetmişlerdir. Aynı şekilde, Birleşmiş Milletler ve onun en önemli organı olan Güvenlik Konseyi gibi kurumlar da bu zulüm karşısında sergiledikleri acizlikle insanlığın ortak çatısı olma hürriyetlerinden iyice uzaklaşmışlardır. Genel Sekreter Sayın Guterres’in samimi çabaları, Güvenlik Konseyi’nin kimi daimi üyeleri tarafından engellenmiştir. Biz yıllardır ‘dünya beşten büyüktür’ diye haykırırken işte bu gerçeklere işaret, bu haksızlıklara isyan ediyorduk. Buradan açıkça söylüyorum; Batının etekleri altına saklanan İsrail yönetimi, zulmünü ne kadar tırmandırırsa sonuçta ödeyeceği bedeller de o kadar ağır olacaktır. Masum çocukları, kadınları, yaşlıları, silahsız ve çaresiz insanları dünyanın en modern savaş araçlarıyla öldürmek, sadece İsrail yöneticileri gibi korkaklara mahsus bir zavallılıktır. Gazze’deki bir avuç sivil karşısında yüreği de, bacağı da titreyen İsrail’in gerçek bir orduyla, gerçek bir güçle karşı karşıya geldiğinde paramparça olacağı muhakkaktır. İsrail yönetiminin böyle bir acı akıbete gerek kalmadan bir an önce aklını başına toplamasını ümit ediyoruz. Bölgeye huzur gelmesinin tek yolunun 1967 sınırlarında Doğu Kudüs’ün Başkenti olduğu coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız, egemen bir Filistin devletinin kuruluşundan geçtiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

“GÜVENLİ ŞEHİRLER İÇİN TEK ÇARE KENTSEL DÖNÜŞÜMDÜR”

Geçtiğimiz günlerde Marmara Bölgesinde yaşanan 5,1 büyüklüğündeki nispeten hafif sarsıntı, bizlere deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Bilindiği gibi Türkiye, Alpler’den Himalaya’lara uzanan kuşak içerisinde en fazla deprem riski taşıyan beşinci ülkedir. Topraklarımızın yüzde 66’sı, nüfusumuzun yüzde 71’i deprem açısından riskli alanlarda yer alıyor. Ülkemizde son bir asırda altı ve üzeri büyüklükte 231 deprem meydana geldi. Bu afetlerde 130 binden fazla canımızı toprağa verdik. Son olarak 6 Şubat depremlerinde 50 binden fazla insanımız yıkıntıların altında kalarak hayatını kaybetti. Rabbim, deprem şehitlerimize rahmet eylesin. Onları cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin diyorum.

Bu coğrafyada yaşamak demek, deprem gerçeğiyle yüzleşmek, karşımızdaki tehlikeyi kabullenmek ve ona göre hareket etmek demektir. Önümüzdeki tablonun bize gösterdiği tek çözüm yolu, depreme dayanıklı binalar yapmaktır, yani kentsel dönüşüm dediğimiz bu adımı atmak ve bu adımı attık. Maalesef ülkemiz uzunca bir süre bu toprakların hakkını vermek yerine, hakkına giren bir anlayışla yönetildiği için diğer pek çok husus gibi deprem tehlikesi de göz ardı edilmiştir. Büyük yıkıma yol açan 1999 felaketi, bu meselenin yeniden ve güçlü bir şekilde gündeme gelmesine, standartların yeniden belirlenmesine vesile oldu. Biz de bu süreci daha ileriye taşıyarak 2012 yılında tarihimizde ilk defa kentsel dönüşüm yasasını çıkarttık. Yapı Denetim Kanunu başta olmak üzere konuyla ilgili mevzuatı güncelledik, geliştirdik. Kentsel dönüşüm yasasının çıktığı tarihten bugüne kadar hayata geçen projelerde Türkiye genelinde 480 milyar liralık yatırımla 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşümünü tamamladık. Hâlihazırda ülke genelinde yaklaşık 400 bin bağımsız bölümün dönüşüm süreci devam ediyor. Türkiye’de yaklaşık 31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan 36 milyon bağımsız bölüm var. Bunların 6 milyonu deprem riski altındadır. Üstelik bunların yaklaşık yarısının da acilen dönüşmesi gerekiyor. Dolayısıyla, güvenli şehirler için tek çare kentsel dönüşümdür. Kentsel dönüşümün ne kadar önemli olduğunun en son ve somut örneği 6 Şubat depremleridir. Bu hakikati görmezden gelmek, ertelemek, siyasi çıkarlar için istismarına yeltenmek çok açık ve net söylüyorum, ülkemize ihanet etmek demektir. Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur.^

“TOKİ VASITASIYLA 1,3 MİLYON KONUTU HAK SAHİPLERİNE TESLİM ETTİK”

Hazreti Mevlana, ‘akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir’ der. İnancımızda da tedbir tevekkülden önce gelir. Hükûmet olarak kentsel dönüşüm konusuna ilk günden beri hep bu zaviyeden baktık. Vatandaşlarımızı gecekondu denilen sağlıksız yapılarla birlikte depreme dayanaksız yüksek katlı binalardan da kurtararak onları modern, güvenilir, dayanıklı yuvalara kavuşturmayı hedefledik. Zemin artı üç olsun, zemin artı dört olsun, bilemediniz zemin artı beş olsun dedik. Ve o günden bugüne inşaatlarımızı bu şekilde yapıyoruz. TOKİ Başkanlığımız bu sürecin öncüsü olarak gerçekten kritik bir rol üstlendi. Maruz kaldığı onca haksız, insafsız eleştirilere rağmen TOKİ vasıtasıyla şimdiye kadar 1,3 milyon konutu tamamladık, hak sahiplerine teslim ettik. Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki attığımız her adımda tamamen ideolojik saiklerle hareket eden bir kesimi karşımızda bulduk. Akla hayale gelmedik bahanelerle ve hatta iftiraya varan kampanyalarla projelerimize sürekli takoz oldular. Ne kendileri bir iş yaptılar ne de bizim bu meseleyi çözmemizi istediler. Kanundaki boşlukları kullanarak yalan ve yanlış bilgilerle insanımızın aklını bulandırarak kentsel dönüşüm projelerimizi sabote ettiler. Maalesef bunun acısını depremin yıktığı birçok şehrimizde yaşadık. Vatandaşlarımızın canları ve mallarıyla bir daha böyle bedeller ödememesi için kentsel dönüşüm çalışmalarımızı bir üst seviyeye çıkarma kararı aldık. Bu amaçla geçtiğimiz Eylül ayında çok geniş bir katılımla Deprem Gerçeği ve Kentsel Dönüşüm Şûrası düzenledik. Şûrada ortaya çıkan teklifler Şûranın en güzel neticesi de oydu, diğer çalışmalar ışığında yeni bir kentsel dönüşüm yasası hazırladık. Kanun teklifimiz geçtiğimiz aybaşında Meclisimizden onay aldı ve yürürlüğe girdi.

Yeni kentsel dönüşüm mevzuatının yürürlüğe girmesiyle birlikte muhalefet ve malum çevreler daha önce yaptıkları gibi hemen tezvirata başladı. Vatandaşın malına el konulacak, bu iftiradan başlayarak rantsal dönüşüm bühtanına kadar sayısız yalanı tedavüle soktular. Oysa kanunda ne böyle bir ifade var, ne de böyle bir durum söz konusu değildi. Düzenlemenin tek bir gayesi vardır o da kentsel dönüşüm sürecindeki engelleri ortadan kaldırmak ve dönüşüm sürecini hızlandırmaktır.

“BİNALARIN KENTSEL DÖNÜŞÜME DÂHİL EDİLMESİ SALT ÇOĞUNLUĞA BAĞLANDI”

Yeni kanunla kentsel dönüşüm konusunda yapılan değişiklikler şunlardır: Daha önce çok daha yüksek çoğunluk gerektiren çok sayıda bağımsız birime sahip binaların kentsel dönüşüme dâhil edilmesi salt çoğunluğa bağlandı. Yani bir binada oturanların yüzde 50’sinden 1 fazlası onay verdiği zaman kentsel dönüşüm ve inşaat ruhsatı alınabilmesi mümkün hâle getirildi. İmar planlarının ilan-askı ve itiraz süreçleri kısaltıldı. Tebligatların yapıların kapısına asılabilmesi, elektronik devlet üzerinden bildirilebilmesi ve muhtarlıklarda ilan edilebilmesiyle süreç hızlandırıldı.

Deprem riskinin en çok hissedildiği yerlerin başında gelen İstanbul’daki kentsel dönüşüm projeleri için yarısı bizden kampanyasının uygulanabilmesi amacıyla yasaya mali yardım hükmü de eklendi. Diğer şehirlerimizin her biri için de oranın şartlarına, ihtiyaçlarına, beklentilerine uygun özgün modeller geliştirilmesine imkân tanındı. Anlaşmazlıkların çözümü için arabuluculuk sisteminin devreye alınmasından, ihtisas mahkemelerine kadar çeşitli mekanizmalar getirildi. Dönüşüm alanlarında imar planlarının yeni kurulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığınca onaylanması zorunluluğu getirilerek istismarların ve gecikmelerin önüne geçilmesi hedeflendi. Hak sahibinin borcunu ödeyememesi hâlinde dönüşen konut borcu nispetinde Hazine’ye teshil edilmesi ve yine hak sahibine ömür boyu ücretsiz tahsisine imkân verildi.

Yerleşime uygun olmayan bütün bu alanların riskli alan olarak belirlenmesi ve bu alanlarda yapılaşmaya izin verilmemesi temin edildi. Kentsel dönüşüm projelerine kamu desteği için kaynak sağlayacak yöntemler geliştirildi. Yapılan tüm bu düzenlemelerin amacı kentsel dönüşümü hızlandırarak milletin ve şehirlerimizin can ve mal güvenliğini sağlamaktır.

Küçük çıkar kavgalarıyla veya kaygılarıyla kentsel dönüşüm projelerinin geciktirilmesinin önüne geçilebilmesi ancak bu şekilde mümkündür. Yeni kanunla getirilen düzenlemelerde herhangi bir rant sağlama amacı veya hak sahiplerinin başka bir bölgeye gönderilmesi söz konusu değildir. Kim bunun aksini iddia ediyorsa, müfteridir, yalancıdır, bu milletin iyiliğini istemiyor demektir.

“2024 YILI BÜTÇEMİZDE DEPREMZEDE ŞEHİRLERİMİZİN YENİDEN İNŞASINA 1 TRİLYON LİRA KAYNAK AYIRDIK”

Dönüşüm çalışmalarında Pazartesi günü 5.1 büyüklüğünde bir depremle sarsılan Marmara Bölgemize daha fazla özel önem vermemiz elbette sebepsiz değildir. Süreci diğer şehirlerimizde yönetmek ve hızlandırmak nispeten daha kolaydır. Ancak, İstanbul’un da içinde yer aldığı Marmara Bölgemizde yaşanacak bir felaketin, Allah korusun, tüm Türkiye’ye ağır maliyeti olacaktır; bu gerçek karşımızdayken başka türlü hareket edemeyiz. Amacımız, İstanbul’da her yıl 350 bin konut inşa ederek 5 yıl içinde acil dönüşüm gerektiren tüm binaları yenilemektir.

Tabi bu arada 6 Şubat depremlerinde yıkılan şehirlerimizi ayağa kaldırmaya yönelik çalışmalarımızda en küçük bir aksaklığa, en küçük bir ihmale izin vermiyoruz, vermeyeceğiz. İnşasına başlanan 250 bin bağımsız bölümden 46 binini yılbaşından önce hak sahiplerine teslim edeceğiz, takip eden aylarda da biten konutların teslimini sürdüreceğiz.

Vatandaşlarımızdan gelen taleplere, bütün bunlara kulak vererek yerinde dönüşümü kolaylaştıracak hibe ve kredi desteklerini içeren yeni modelleri de devreye aldık. Yerinde dönüşüm projelerine başvuru sayısı 247 bini buldu. Sadece bölgedeki altyapı çalışmaları için 40 milyar liralık kaynağı ilgili kurumlarımızın kullanımına tahsis ettik. 2024 yılı bütçemizde depremzede şehirlerimizin yeniden inşasına 1 trilyon lira kaynak ayırdık. Deprem bölgesindeki şehirlerimizde sadece konut yapmakla kalmıyor, bu şehirlere kimliğini veren ticari alanları ve kültürel yapıları da yeniden ayağa kaldırıyoruz.

Ayrıca, bu şehirlerimizin meydanlarını, kent merkezlerini ve önemli ana caddelerini yine Hükûmet olarak biz yapıyoruz.

“81 VİLAYETİMİZİN TAMAMINDA PROJELERİMİZ DEVAM EDİYOR”

Aynı şekilde depremde zarar gören yollar ve ulaştırma yatırımlarıyla ilgili sorunları da yine biz giderdik, biz gideriyoruz. Deprem bölgesinde şu an yapım süreci devam eden yeni yolların toplam uzunluğu 180 kilometreyi buluyor. Deprem şehirlerimiz başta olmak üzere 81 vilayetimizin tamamındaki yol, otoyol, köprü, tünel, viyadük ve metro projelerimiz de devam ediyor.

Hava ve demir yolu ulaşımında açılışa hazır devasa yatırımlarımız var. Önümüzdeki dönemde yapımı tamamlanan ulaştırma projelerimizin resmî açılışlarını peyderpey inşallah yapmaya devam edeceğiz.

Hiç kimsenin ülkemizi depreme hazırlamadaki en önemli aracımız olan kentsel dönüşüm projelerini dinamitlemesine, yavaşlatmasına, sulandırmasına izin vermeyeceğiz.

Milletimizin de siyasi istismarcılara kulak asmayacağına inanıyorum. Bu konuda bize destek veren herkese şükranlarımı özellikle sunuyorum.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sizleri bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim ile bir araya geldi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim ile bir araya geldi için yorumlar kapalı 236790

Türkiye ile Katar arasındaki Yüksek Stratejik Komite’nin Dokuzuncu Toplantısı vesilesiyle Katar’a bir ziyaret gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani ile Lusail Sarayı’nda bir araya geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim tarafından resmî törenle karşılandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim’in tören alanındaki yerlerini almasının ardından iki ülke millî marşları çalındı.

Katar Emiri Şeyh Temim ile tören kıtasını denetleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, askerleri selamladı. İki ülke heyetlerinin takdiminin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim, baş başa görüşmeye geçti.

Baş başa görüşmenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim, Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komite Dokuzuncu Toplantısı’na başkanlık etti.

Toplantının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim’in huzurunda, iki ülke arasındaki anlaşmaların imza törenine geçildi.

İKİ ÜLKE ARASINDA İMZALANAN ANLAŞMALAR

“Türkiye Cumhuriyeti ve Katar Devleti Arasında Yüksek Stratejik Komite Dokuzuncu Toplantısına İlişkin Ortak Bildiri” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ile Katar Dışişleri Bakanlığı Arasında Karşılıklı Çıkar Sağlayan Konular Hakkında Siyasi İstişareler Kurulmasına Dair Mutabakat Zaptı”na Dışişleri Bakanı Fidan ve Katar Dışişleri Bakanı Al Sani imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Katar Kültür Bakanlığı Arasında Kültürel Alanda İşbirliği Mutabakat Zaptı’nın Uygulanmasına Yönelik Üçüncü Yürütme Programı 2024-2025” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Katar Kültür Bakanı Abdurrahman bin Hamed Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Katar Devleti Çalışma Bakanlığı Arasında Çalışma Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”nı Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Çalışma Bakanı Ali Bin Semih Al Marri imzaladı.

“Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü ile Katar Devleti Hayır İşleri Düzenleme Kurumu arasında İnsani Yardım ve Hayır İşleri alanında İşbirliği Hususunda Mutabakat Zaptı” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Sosyal Kalkınma ve Aile Bakanı Meryem binti Ali bin Nasır el-Misned tarafından imza altına alındı.

“Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı ile Katar Devleti’ndeki Lusail Üniversitesi Arasında Türkiye Türkçesi Öğretim Merkezleri Kurulmasına İlişkin İşbirliği Protokolü”nü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Lusail Üniversitesi Rektörü Ali Bin Fetais Al Mari imzaladı.

“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Çerçeve Anlaşması”na Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Katar Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Halid bin Muhammed Al Atiyye imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti Hamad Bin Khalifa Üniversitesi Arasında Bilimsel İşbirliği için Mutabakat Zaptı” ile “Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti Hamad Bin Khalifa Üniversitesi Arasında Stratejik İşbirliği Anlaşması” Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır ile Katar Vakfı Hamad bin Khalifa Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Şeyha Hind bint Hamad Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığı arasında Bilgi ve İletişim Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı”na Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır ile Katar İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanı Muhammed bin Ali Al Mannai imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Katar Devleti Maliye Bakanlığı Arasında Ortak İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”nı Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Katar Maliye Bakanı Ali bin Ahmed Al Kuwari imzaladı.

“Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Arasında Yatırımın Teşviki Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı” Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şeyh Halife bin Casim Al Sani tarafından imza altına alındı.

“Türkiye İhracatçılar Meclisi ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Arasında Mutabakat Zaptı”nı ise Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe ve Katar Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şeyh Halife bin Casim Al Sani imzaladı.

seers cmp badge