Cumhurbaşkanı Erdoğan, TRT özel yayınına katıldı Cumhurbaşkanı Erdoğan, TRT özel yayınına katıldı için yorumlar kapalı 89108

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi’nde TRT ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

ABD ve Rusya ile yapılan mutabakatlara ilişkin bir soru üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin bölgede belirleyici güç olmasının ilk defa ispatının vücut eylediğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Barış Pınarı Harekatı başlamadan önce Amerika, Rusya, Batı ve İran ile görüşüldüğünü, çalışmalar yapıldığını vurgulayarak, şöyle konuştu:

“Bu çalışmaları yürütürken öbür taraftan BM Genel Sekreteri, Dışişleri Bakanımız tarafından bilgilendirildi. AB ülkeleri içinde Almanya, Fransa İngiltere ile diyaloglar oluştu. İslam dünyası ile diyaloglar oluşturuldu. Pakistan, Malezya gibi ülkelerle diyaloglarımız oldu. Tüm dünyaya ve tüm BM ülkelerine ulaşmak mümkün değil, ama NATO Genel Sekreteri ile görüşmemizi burada yapma imkanımız oldu. Onları da bilgilendirdik. Kendisine sorulduğunda objektif bir bakışla bütün olup bitenleri o da dünyaya anlattı. Amerika ve Rusya’nın bu süreçte önemi biraz da şuradan geliyor, şimdi şunu sorabilirsiniz? Diyebilirsiniz ki 10 bin kilometre uzaktaki Amerika’nın burada ne işi var? Koalisyon güçlerinin burayla herhangi bir sınırı yok. Almanya, Fransa, İngiltere onların burada ne işi var? Türkiye’nin 911 kilometre sınırı var ve bu sınırı sebebiyle sürekli taciz ediliyoruz. İnsanlarımız şehit oluyor, yaralanıyor. Bunları 8,5 yıldır yaşıyoruz. Öbür tarafa bakıyorsunuz sadece Irak’a sınırı var. İki ülke burada söz  konusu, Türkiye ve Irak. Başka hiçbir ülkenin sınırı yok. Fakat bir anlaşmamız mı var? Türkiye buraya davet mi edildi de buraya geliyor? Evet bizim bir Adana Mutabakatımız var. Buna dayanarak bir de böyle adım attık. Çift dikiş gidiyoruz, hem tacizler, öbür taraftan da Adana Mutabakatı. Bütün bunlarla beraber bir de karşımızda uluslararası camianın terörle mücadele diye bir sorunu yok mu? Biz hangi uluslararası toplantıya gitsek başlıklardan bir tanesi terörle mücadeledir. Hep bu aranır. Fakat şimdi işe bir kılıf giydirildi. Kılıf şu, DEAŞ. Burada sadece DEAŞ yok ki. DEAŞ ile göğüs göğüse mücadele veren Türkiye. Bunu biz Elbab’da verdik. 3 bini aşkın DEAŞ’lıyı derdest ettik. Bunun yanında bir de AB’nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK var. PKK’nın kolları PYD/YPG var. Bunları hala terör örgütü olarak kabul edilim mi etmeyelim mi bunun tartışmasını yapıyorlar. Burada işin en acı yanı bizim NATO’da stratejik ortağımız Amerika’dan 30 bini aşkın tır silah, mühimmat, zırhlı araç onlarla beraber Irak üzerinden Suriye’ye girdi. Bütün bunlar terör örgütlerine teslim edildi. Bunları Sayın Başkana izah ettim. Kendisine anlattım. Hatta ilk anlatmam Hamburg’taki G-20 Zirvesi’ndedir. O zaman bin 250 tır gelmişti. Kendisine bunu anlattığımda, nasıl olur, böyle bir şey olamaz.’ demişlerdi. Sonra orada dar kapsamlı bir toplantı yaptık. Bir ortağımızın böyle bir şey yapması, böyle bir şey ile karşı karşıya kalmamız bizi üzüyor. Niye? Sen benim ortağımsın.”

“AMERİKA’NIN BU ADAMI BİZE TESLİM ETMESİ LAZIM”

NATO’nun 1. maddesine dikkati çeken Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “Bizim birbirimizi her hangi bir saldırıya karşı koruma görevimiz var. Şimdi iş öyle bir duruma geldi ki bu iş terör örgütünün başında olanlarla Almanya, Fransa görüşme yapıyor. Öbür tarafta Amerikalı yetkililer, senatörler görüşme yapıyorlar. Biz de ‘Bu ne haldir? diyoruz. Bir taraftan teröre karşı olmayı konuşuyoruz, bir taraftan da ne yazık ki sizler kapınızı açıp onlarla masaya oturuyorsunuz. Hatta onların size gönderdiği mektubu kendi mektubunuza ek yapıp, bize gönderiyorsunuz, bunları hep konuştuk. Ancak bizim Bay Kemal, tabi her şeyi kalkıp ona anlatacak halimiz yok. Kendine göre meydan okuyor falan filan. Biz bunları Trump’ın kendisine bizzat anlattık. Dedik ki böyle böyle. Biz şu anda size kırgınız, çünkü bir teröristle böyle bir mektup alışverişinde bulunuyorsunuz ve o mektubu kendi mektubunuza ek yapıp bize gönderiyorsunuz. Hiçbir şey diyemedi. Zaman zaman böyle görüşmeler yapıyoruz. Aldığınız neticeyi de söyler misiniz dedim? Aldıkları bir netice yok. Aldılar neticeyi, Nerede aldılar? Kenya’da. Ne yaptılar o zaman Apo’yu bize teslim ettiler. Yaptıkları hayırlı iş bu, ama şimdi Mazlum denen kod adlı burası çok ilginç, kırmızı bültenle aranan bir terörist. Bu ne demektir? Aramızda ABD ile suçluların iadesi anlaşması vardı. Amerika’nın bu adamı bize teslim etmesi lazım. Çünkü kırmızı bülten ile aranmanın gereği budur. Adalet Bakanıma da söyledim, zannederim onlar da yazışmaları yapacaklar, isteyecekler. Vermesi lazım bize. Böyle  bir çalışmanın gayreti içindeyiz.” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 9 Ekim’de harekatı başlattıklarını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Baktık ki eş, dost, ahbap bunlardan hiçbir şey olmayacak, artık biz kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz deyip, bütün adımları attık. Zaten bütün hazırlıklar tamamdı. Sınır boylarına tamamıyla yerleşmiştik. İsmi bile öyle yolda giderken hatırlamadık. Hep birlikte istişaremizi yaptık. Biz  hazırlanan terör koridorunu neye çevirdik? Barış Pınarı Harekatının olduğu koridora çevirdik. Buralarda bakın ilginç isimler var. Örneğin Rasulayn, Ayn-El Arab, gözeler, yani pınarlar var. Ondan dolayı bu işe Barış Pınarı dedik, ismin hikayesi bu. Pınarlar orada bol olduğu için Barış Pınarı Harekatı olsun dedik. Barış Pınarı Harekatı da böylece başlamış oldu. Bizim için önem arz eden Tel-Abyad ile Rasulayn’dır. Burada 120 kilometrelik mesafe var. Ama derinlik 32 kilometre bu alanı süratle kontrol altına aldık. Burayı kontrol altına aldıktan sonra burada yaşayan halk bir rahatlama, huzur imkanını yakaladı. Bunun doğusuna geçtiğimiz zaman bu da Irak sınırına kadar giden bölgedir. Burada da 10 kilometrelik derinlikler var. ”

Harita üzerinden Barış Pınarı Harekatı hakkında bilgiler veren Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “Burada yaşayan halk bir rahatlama ve huzur imkanını yakaladı. Bunun tabii doğusuna geçtiğimiz zaman bu da tabii Irak sınırına kadar giden bölgedir. Burada 10 kilometrelik derinlikler var. Buraları da bir hafta süreyle Rusya’yla yaptığımız anlaşma gereği bir hafta süreyle şu anda burada Rusya rejim güçleriyle beraber Kamışlı hariç, buranın kontrolüne devam edip buralarda varsa teröristleri aynen yine o 30 kilometreye kadar olan derinlikte bunlardan temizleyecek. Amerikalılar temizlediklerine dair bize yazılı olarak sözünü verdiler. Yazılı olarak. Aynı şekilde batıya geldiğinizde batıda da Tel Abyad’dan Tel Rıfat’a kadar, çünkü Tel Rıfat’ta da teröristler var. Tel Rıfat’taki teröristlerin de burada Ruslar ve rejim güçleri tarafından boşaltılmasını 10 maddelik metne onu derç ettik.” diye konuştu.

Bölge temizlendikten sonra atılacak adımlar hakkında bilgi veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

“Burası da teröristlerden temizlendikten sonra atılacak adım, bundan sonra bu bölgeye bizdeki malum şu anda 3 milyon 650 bin mülteci var. Bunların tamamına yakını Arap’tır. Diğerleri bunun dışında. Aramiler, Keldaniler ve Ezidiler var ama bir de Ayn El Arab’ta Kürtçe adıyla Kobani. Kobani’den de 350 bin kişi Obama zamanından beri Türkiye’dedir. Onların bakımını ve her şeyini biz temin ediyoruz. Diyorlar ya ‘Kürtler aşağı, Kürtler yukarı.’ Sürekli söyledikleri. Biz Kürtlere düşman değiliz, Kürtler kardeşimiz. Onlarla alıp vermediğimiz yok. Bizim derdimiz bu teröristlerle. Şimdi bakıyorsunuz Batılılar, ‘Kürtler şöyle kaçtı, böyle kaçtı…’ Hiç alakası yok. ”

“MÜNBİÇ’İ 1,5 YILDA BOŞALTAMADILAR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “PKK çekilmezse TSK 30 kilometre kadar derinliğe inip müdahale edecek mi? sorusuna ise şu yanıtı verdi:

“Özellikle o 10 kilometre denilen olay Tel Abyad’dan batıya diğer taraftan da Resulayn’dan doğuya. Oradaki 10 kilometrelik bölge var. Burayı biz halledemezsek ondan sonra burayı Türk ordusu halletsin. Onun sözünü aldık. O da bu kaydın içinde var. Biz şu anda bir haftayı bekliyoruz. Bir haftalık süreç ki 150 saattir. 150 saatten sonraki süreç bizim müşterek devriye güçlerimizin bu bölgede gezeceği dönemdir. Ondan sonra devriye başlıyor. Her iki tarafta da batıda da doğuda da bunu yapacağız. Burada bir güzellik var. Ayn El Arab’da ABD’liler diyor ki ‘Buraya girmeyin, Ruslar da diyor ki girin’. Bizim böyle de bir durumumuz var. Biz gelişmelere göre kararımızı vereceğiz. Orada bir de malum Münbiç var. ‘Münbiç’i 90 günde boşaltacağız.’ demişlerdi. ’90 günde boşaltacağız.’ diyenler ABD, maalesef başaramadı. O günden bugüne 1,5 yıl geçti. Münbiç kimlerin? Bu teröristlerin mi? Münbiç yüzde 85-90’ı ile Arapların. Buradaki insanlar bu teröristlerden kaçarak evlerinden topraklarından oldular. Bunların tekrar topraklarına dönmesini sağlamalarını istiyoruz. Münbiç’in kuzeydoğusunda 5×19 böyle bir alanı biz Münbiç’in korunması için talep ettik. Bu konuda da Ruslarla mutabık kaldık. Dolayısıyla Münbiç’le alakalı, buranın stratejik özelliği var. Bizim açımızdan da… Aşiretler diyor ki ‘Ne olur gelin’. Bunu  Putin’e söyledim, o da hak verdi. 5×19 böyle bir durumda orada adeta gözetleme kulesi gibi bir imkanı elde etmiş olduk. Bu Ayn El Arab’a ve Münbiç’e de Türk orduları olarak bir gözetim, kontrol durumumuz olacak. En önemlisi de Tel Abyad’dan Cerablus’a doğru bizim sınırla Suriye tarafında 10 kilometre derinliğinde bir barış koridorunu açmış olduk.”

Görüşmeler hakkında bilgiler veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hatta Putin’le ikili görüşmemi ayrıca Putin’in özel görüşmelerini yaptığı bir teras. Oraya çıktık ve samimi bir havada görüşmemize devam ettik. Bu arada arkadaşlar da yine savunma, dışişleri bakanları ve istihbarat başkanları hepsi, onlar da çalışmalarını yürüttüler. Hazırlıkları bitirene biz tekrar indik, heyetler arası görüşmelerle biz metni 10 maddeyi gözden geçirerek nihai kararı verdik. Böyle kolay olmadı bunlar. Bakıyorsunuz anlaşamıyorlar. Anlaşamayınca işi noktalayacak olan yine biz oluyoruz.” dedi.

ABD ziyareti

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 13 Kasım’da ABD’ye yapması öngörülen ziyaret ve ABD Başkanı Trump’ın tutumuyla alakalı ise şunları söyledi:

“Trump benimle olan münasebetlerinde samimi. Bugüne kadar mümkün olduğunca dürüst davrandı. Tabii paylaşamadığım yanları yok değil. Var. Örneğin,  kapak yazısıyla ek olarak o teröristin ona gönderdiği mektubu bana göndermesi. Bizim kendisiyle yaptığımız telefon görüşmesinde kendisine, ‘ABD gibi bir devletin başkanına bir teröristin mektubunu kendi kapak yazısına ek yapması hiç uygun düşmemiştir. Bu tavrı kınıyorum.’ dedim. Ayın 13’ünde tabii ki bu davete icabet edeceğiz. Bir heyet olarak giderek oradaki görüşmelerimizi yapacağız. Bu mektubu da yanımızda götürüp kendisine göstereceğiz. ‘Bakın böyle bir mektubu gönderdiniz.’ diyeceğiz. Benim Putin’e de söylediğim bir şey var. Ben bir teröristle masaya oturmam. Herhangi bir terör örgütünün başında olanı aracı olarak asla kabul etmem. Benim bugüne kadar okuduğum, bildiğim, öğrendiğim şudur; savaş hukukunda devletler arasında savaş olur. Dolayısıyla burada da siz bir terör örgütünün başıyla oturup müzakere etmezsiniz. Ama devletler arasında oturur bu tür müzakereleri yaparsınız.”

Trump’ın Pence ve Pompeo’yu gönderdiğini anımsatan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “Bir heyet olarak onları gönderdi. Bu heyet geldi, bunlarla arkadaşlarımız, ben oturduk konuştuk. 13 maddeyi onlarla bağladık. Hiçbir yerde terör örgütüyle müzakere, anlaşma ifadesi geçmez. Ne geçer? Amerika ile Türkiye Cumhuriyeti şu şu konularda anlaşmaya varmışlardır. Niye? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti kalkıp da bir terör örgütüyle masaya oturacak kadar alçalmamıştır. Böyle biz zillete düşmemiştir. Amerika ile anlaşmayı bu şekilde yaptık. Şimdi de onun uygulaması dedik, oraya da gün koymadık dikkat edin gün koymadık. 120 saat dedik. 120 saat doldu. Ondan sonra da Rusya ile yaptığımız anlaşmanın süreci başladı. O da 150 saat, şimdi de o devam ediyor.” değerlendirmelerinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, savunma bakanları NATO toplantısında Türkiye ve ABD savunma bakanlarının görüşeceğini belirterek, şöyle devam etti:

“Daha sonra da biz 13’ünde Amerika seyahatini gerçekleştireceğiz. Birçok konuda, yaptırımlar vesaire konuşuluyor. Şimdi tabii bu attığımız adımdan sonra ‘Biz terör örgütünden ve teröristlerden temizledik.’ yazılı metin tarafımıza gönderildi. Böylece şu anda da yaptırımların kaldırıldığını Trump açıkladı. 13’ünde Amerika’ya gitmemize mani bir hal kalmadı. Gideceğiz, daha önceki samimi tablolarımızı inşallah aynen gerçekleştireceğiz. Bu pozitif hava içerisinde temennim o ki Suriye’deki bu ağır silahların süratle temizlenmesi veya silahların Türkiye’ye terki. NATO’da beraberiz. Silahları bize versinler. En azından bunun adımını atarız. Yabancıya gitmemiş olur.”

Türkiye olarak dört şeyi gerçekleştirdiklerini belirten Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “Bunun bir tanesi, sınırlarımızı terör belasından temizliyoruz. İkincisi ülkemizdeki mültecilerin, gönüllü şekilde dönebilecekleri bir güvenli bölge inşa ediyoruz. Benim önümde şu harita çok daha net olarak görünüyor, şimdi bunu güvenli bölge olarak gerçekleştirebilirsek, biz planı yaptık, dersimizi çalıştık. Ben bunu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda görüştüğüm devlet başkanlarına, başbakanlara verdim. Bir de biz bu plan içinde ayrıca projeler yaptık. Bu projeler de hastaneler, okullar, ibadethaneler, evler, kaymakamlık, valilik makamları var. Bunu bile öyle anlatmışlar ki güvenli bölgeyi ‘Orada bir yeni devlet mi kuruyorsunuz?’ Güvenli bölgenin yeni bir devletle ne alakası var? Kendilerine onu söyledim.” diye konuştu.

Cerablus’u aldıktan sonra Türkiye’yi oraya yığmadıklarını, Cerablus’ta oranın halkının yaşadığını ifade eden Cumhurbaşkanımız Erdoğan, kentin alt yapısını yapmak için belediyeleri görevlendirdiklerini, orada alt yapı, üst yapı, okulların, hastanelerin inşa edildiğini, tamir ve bakımlarının yapıldığını anlattı.

“BİZ İNŞA VE İHYAYA GELDİK, YIKMAYA DEĞİL”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz inşa ve ihyaya geldik, yıkmaya değil. Aynı durum burada da var. Biz bu kitapçıkları kendilerine hediye ettik. Hala etmeye devam ediyoruz. İcabında uluslararası donörler toplantısı yaparak, buralardan kaynak elde edelim ki bu inşaatları yapalım. Yoksa biz Türkiye olarak güvenli bölgede bu inşaatlara giremeyiz. Bu dört tane madde burada önem arz ediyor. Bu dört maddenin üçüncüsü, Suriye’nin toprak bütünlüğüne olan saygımızdır. Bundan asla taviz vermeyiz. Suriye, Suriyeliler’indir. Dördüncüsü, Suriye krizinin çözümü için gayret sarf ediyoruz. Üzerimize hangi görev düşerse bunu da sonuna kadar yapacağız.” ifadelerini kullandı.

“Güvenli bölge tam kurulduktan sonra, YPG’nin hala o noktadan Türkiye’ye bir tehdit oluşturma ihtimali var mı? Hal böyle olursa, Türkiye o zaman YPG’ye karşı ne yapar?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şu yanıtı verdi:

“Çok açık olmam lazım. Bizim için şu anda ilk etapta, bu terör örgütlerinin bu 32 kilometrenin dışına çıkması önemli. Bunlar 32 kilometrenin dışına çıktıktan sonra, mesela şimdi ilk 10 kilometrede ne diyoruz? Rusya ve rejim güçleri ile devriye hizmetlerini vereceğiz. Ama belli bir yer var ki Tel Abyad ile Rasulayn, burası tamamen 32 kilometre olarak bizim kontrolümüzde olacak. Bunun doğu ve batı kısmında ise 10 kilometre. Bu teröristler, 32 kilometrenin güneyine geçmişse, orada zaten Rus, rejim bir de koalisyon güçleri bulunuyor. Buranın enteresan bir yeri var. Nedir. Rakka, Deyrizor buralarda petrol yatakları var. Buralarda hesabı olanlar var, teferruatına girmeyeceğim. Bir de Kamışlı var. Kamışlı’nın da böyle bir durumu var. Burada da yine hesaplar farklı. Bizim için önemli olan şu anda bu teröristlerle bize zarar verme noktasına gelmeleri halinde, biz bunların kafasını ezeriz. Ne gerekiyorsa onu yaparız. Bizim onlara ulaşmamız artık zor değil, bunu yaparız. Zaten 32 kilometreye kadar olan bölgede Tel Abyad ve Rasulayn’da varız. Diğer taraflarda da 10 kilometreye kadar varız. Dolayısıyla bizim onlara ulaşmamız artık zor değil.”

Türkiye için uçuşa yasak bölge diye bir şeyin söz konusu olmadığını vurgulayan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “Biz burada zaten Astana süreciyle alakalı olarak Rusya-Türkiye-İran üçlü dayanışmamız var. Bu üçlü dayanışmamız olmamış olsaydı İdlib adeta kan gölüne dönerdi. Burada 300-400 bin nüfus bize doğru yürümeye başlamıştı. Orada ateşkes sağlanınca o yürüyüşler durdu.” dedi.

“ORAYA DA EN UYGUN OLAN ARAPLAR’DIR”

Bu bölgenin devasa bir alan olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şöyle devam etti:

“Bu devasa alanda önemli olan böyle bir birikimi kontrol altında tutmak, kontrollü bir yaşam orada hazırlamak. Oraya da en uygun olan Araplar’dır. Kürtler’in yaşam tarzına uygun olan yerler değildir. Çünkü buralar adeta çöl bölgeleri. Buradaki tek şey Deyrizor ve Rakka petrol kuyuları. Burada tabi Amerika’nın kendine göre hesabı var. Bunu kimle yapacak? Rejimle yapacak. Rusya aynı şekilde.”

“Petrol bölgelerine terör unsurlarının gelmesi, PKK ve YPG’nin finansal bir destek bulması gibi bir tehlike söz konusu mu?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “Zaten var. Şu anda Deyrizor’dan petrol çıkarmak suretiyle, bu terör örgütleri nemalanıyor. Oradan da bütün ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Hatta rejime dahi bunların petrol sattıkları vaki. Petrol ürünlerine dair çalışmaları da var.” yanıtını verdi.

Son yaptıkları telefon görüşmesinde ABD Başkanı Donald Trump’ın, DEAŞ’tan cezaevinde olanların, buralardan çıkarılması konusunu sorduğunu anlatan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “Ben dedim hemen arkadaşlarıma talimatları vereyim, siz de aynı şekilde bakanlarınıza talimat verin, arkadaşlarımız bir araya gelmek suretiyle bir çalışma yapalım. Bu cezaevinde olan DEAŞ’lıları, cezaevlerinde yargılamak mı? Çünkü bunların bir kısmı da bazı ülkelerden geldiler. Yoksa Türkiye olarak biz binlerce DEAŞ’lıyı derdest ettik, ülkelerine gönderdik. Hatta ülkemize bunları sokmadık. DEAŞ’ın bir çok saldırılarına da maruz kalan ülke biziz. Bütün bu faturaları, bedeli ödeyen ülke Türkiye olacak ve hala bunlar karşısında yine faturayı bize kesecekler. Bunları söyledik.” dedi.

“HANGİ CEZAEVLERİNDE DEAŞ’LI VAR, BİZE NOKTASAL OLARAK VERDİLER”

YPG’nin tam bir terörist olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “Bunları salıverdiler. DEAŞ’lılar salıverilince bu, onlar için adeta yeni bir savaş, yeni bir mücadele imkanı oldu. Fakat bunlara karşı bizler çok ciddi attığımız adımlarla, ülkemize giremediler. Zaten girmek isteyenleri de kendi ülkelerine ayrıca geri gönderdik.” bilgisini paylaştı.

Son olarak yapılan bu hareketten sonra Trump’ın, bu hassasiyetlerini görerek, bu konuda Türkiye’den yana bir tavır koyduğunu aktaran Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şunları söyledi:

“Müşterek hareketi sürdürme konusunda bir adım kendisiyle beraber attık. Bu süreç içinde bunu kontrollü bir şekilde sürdüreceğiz. Hangi cezaevlerinde DEAŞ’lı var, bunları bize noktasal olarak verdiler, takibindeyiz. Bunlar oralardan alınır, cezaevlerinde yargılanır. Elimizdeki dosyalarında kaç Fransız, kaç İngiliz, kaç Alman, Hollandalı var bunları biliyoruz. Ağırlıklı olarak Fas’tan şu kadar, Sudan’dan da şu kadar var. Az sayıda da olsa maalesef Türk de var. Bunların hepsinin yargılaması cezaevlerinde olabilir. Türkler, ülkemize getirilip, burada yargılanır. Bunların içinde 70 kadın var, çocuklar var. Bunların üzerinde hassasiyetle duruyoruz. Adalet Bakanlığımız bu çalışmaları yürütüyor.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu süreçte dünyadan gelen tepkiler arasında sizi en çok üzen, şaşırtan hangileri oldu?” sorusu üzerine, burada çok ciddi dezenformasyon ve bilgisizliğin olduğunu söyledi.

Koskoca devlet başkanı ve başbakanın bilgiyi hiç kaynağından almadıklarına değinen Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “Kendilerine de onu söylüyorum, bak karşında bir devletin başkanıyım. Bunu niye bana sormuyorsun da kalkıp terör kaynaklarından alarak yargılamaya yöneliyorsun. Biz sizinle NATO’da beraber değil miyiz? Avrupa Birliğinde müzakereci bir ülke değil miyiz? Uluslararası birçok kuruluşta beraber değil miyiz? Bunları bizimle görüşün. Ondan sonra kararınızı verin ama siz maalesef nasıl Türkiye’de sosyal medyadan şikayet ediliyorsa, bunlar da aynen uluslararası bu noktada dezenformasyonda başarılı olan kaynaklarla bu görüşmeler yaparak oradan aldıkları bilgiyle Türkiye’yi yargılamaya kalkıyorlar.” ifadelerini kullandı.

Her şeyden önce medeni dünyanın temsilcisi olduklarına dikkati çeken Cumhurbaşkanımız Erdoğan, karşılarında da medeni dünyanın da terörle mücadelesinin olduğunu aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunları bir kenara koymanın mümkün olmadığını dile getirerek, “Öbür taraftan, medeni dünya, terörden değil bizden yana olmak zorundadır. Bunun başka çıkışı yok. Onlar bu yolu bir defa bulmakta zorlanıyorlar. Şimdi burada ne düşüyor bize, gün ola harman ola, yarın bu terör senin de canını yakar, ama biz diyoruz ki, kimsenin başına böyle bir bela gelmesin. İşte şimdi zaman zaman Fransa’da sarı yelekliler. Şimdi enteresan İngiltere’de bir tırın içinde 39 ceset bulunmuş, şimdi tartışılıyor. ‘Bulgaristan’dan mı geldi, Belçika’dan mı?’ Şimdi  bunu çıkarmaya çalışıyorlar. Nereden gelirse gelsin ama 39 ceset bir tırın içerisinde buraya nasıl girmiş. Önce bunun bir defa çıkarılması lazım. İşte bu hani kaçak yollardan göç olayları filan diyoruz ya bu. İşte yine kısa süre önce 69 tane aynı şekilde bir tırın içerisinde böyle bir durum oldu.” diye konuştu.

“TERÖRÜ BESLERSEN GELİR BİR GÜN DE SENİN GÖZÜNÜ OYAR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunlar çok acı şeyler olduğunu anlatarak, kendilerinin her zaman hakikatten yana olduklarını, hakikatin tarafı olduklarını ifade etti.

Terörü kaynağında kurutma kararlarının olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Onun için ‘Ülkemize girmeden yerinde bunu kurutmalıyız’ diyoruz ve terörü beslersen gelir bir gün de senin gözünü oyar. Aynı şekilde işte buyrun Afganistan’da El Kaide’ye verilen desteğe bakın. Faturası ne kadar ağır oldu değil mi? Gelinen nokta şimdi ortada.”  bilgisini paylaştı.

Arap Birliğinin tepkisiyle ilgili görüşü sorulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “O zaten ayrı bir felaket” yorumunda bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan,  Arap Birliğinin ortaya koyduğu o tepkinin “üstü şişhane altı kaval” durumu olduğunu söyledi.

Suriye’nin 6 yıl önce Arap Liginden çıkarıldığını anımsatan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şöyle konuştu:

“Şimdi Arap Ligine almak için değerlendirme yapıyorlar, Niye çıkardınız, niye alıyorsunuz? Bu bir. İki, Arap milliyetçiliği mi yapıyorsunuz, yoksa Türklere karşı olalım diye mi böyle bir karar alıyorsunuz? Eğer Arap milliyetçiliği yapıyorsanız, şu anda  3 milyon 650 binin neredeyse 3 milyon 250 bini Arap. Bunlara bakan biziz. Türkiye’ye siz bu noktada ne kadar destek verdiniz? Bir taraftan Arapları orada siz varil bombalarının altına bırakacaksınız, ondan sonra da kalkacaksınız bunlara sahip çıkan Türkiye’ye siz karşı çıkacaksınız. Bunu anlamak mümkün değil. Ha siz Erdoğan karşısından buraya varıyorsanız, o da ayrı bir şey.”

“ARAP BİRLİĞİ, İSLAM DÜNYASININ HİÇBİR MESELESİNE CEVAP ÜRETEMEMİŞTİR”

Buradan Arap dünyasına değil, tüm İslam dünyasına seslenmek istediğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

“Bir defa Tayyip Erdoğan ve bizim siyasi hareketimiz, ne bölgesel milliyetçilik yapar, ne kavmiyetçilik yapar, bunu bilmeniz lazım. Biz sadece şuna inanırız, Müslümanlar kardeştir. Biz zalimlerin karşısında dikiliriz, mazlumların da yanında yer alırız. Şu anda eğer biz 3 milyon 650, oradaki Kürt kardeşlerimizle beraber 4 milyona sahip çıktıysak bundan dolayı sahip çıktık. Bay Kemal ne dedi, ‘Bunlar niye Türkiye’de duracak, biz eğer iş başına gelirsek bunları tekrar Suriye’ye göndereceğiz’ dedi. Ama biz böyle demedik. Biz dedik ki, bunlar bu bombalardan kaçarak buraya geldiler. Dolayısıyla biz böyle gelmiş mültecileri, muhacirleri asla bombalara teslim edemeyiz, bizim kültürümüzde medeniyetimizde muhacir vardır, ensar vardır ve biz burada ensar olmaya talibiz dedik ve bu insanlara aldık. Nerden uydurdular, ‘Bunlara maaş veriyor muşuz, bilmem ne, neler dediler’ Biz maaşı kendi fakir, yoksulumuza veriyoruz. Ama onlara da her türlü bu noktada geçinebilecekleri desteği konteyner kentlerde, çadır kentlerde verdik, veriyoruz. Şimdi de zaten çadır kentleri tamamıyla kaldırdık. Artık bir çoğu kiracı oldu. Belli yerlere yerleşti ama konteyner kentlerimiz halen devam ediyor ve bu konuda şunu söyleyeyim, Arap Birliği, İslam dünyasının hiçbir meselesine cevap üretememiştir.”

“GELİŞMELERİ ARTIK NOKTALAMA GİBİ BİR KONUMA GELECEĞİZ”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye, Suriye rejimiyle Rusya üzerinden mi iletişime devam edecek, bu anlamda bir değişiklik söz konusu mu?” sorusuna şu karşılığı verdi:

“Şu anda bizim Astana süreciyle ilgili olarak Rusya-İran-Türkiye üçlüsü olarak bu devam ediyor. Ama bizim istihbarat noktasındaki daha önceki tespitim aynen geçerliliğini korumaktadır ve o bizim en önemli bu noktadaki haber kaynağımızdır, haber kaynağımız olmaya devam edecektir. Onu bir kenara koymamız zaten mümkün değil. Ama bu noktada bizim şu noktada çok daha temkinli hareket etme zorunluluğumuz var. Örneğin, ben rejimin doğrudan temsil edilmediği bir Astana platformunda da bu görevi rejimin garantörlüğünü üstlenen Rusya ve İran yerine getiriyor biz de dolayısıyla onlarla görüşerek bu işleri çözmeye çalışıyoruz. Yani Soçi’de varılan mutabakat, Türkiye ve Rusya arasında ikili bir düzenlemedir. Şimdi bu turlar devam etti, artık İran turuna geldik, en son Ankara mutabakatını yapmıştık. Şimdi de İran turunu gerçekleştirerek son geldiğimiz noktayı değerlendireceğiz. İnşallah müzakereleri yapıp gelişmeleri artık noktalama gibi bir konuma geleceğiz.”

“BURADA BİZ TARİHE BİR DAMGA VURURUZ”

Güvenli bölge oluşturulduğunda mültecilerin geri dönmesinin nasıl temin edileceğine ilişkin görüşü sorulan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Cerablus’a 365 bin kişinin geldiğine dikkati çekerek, buraya yerleşen bu 365 bin kişinin gayet güzel bir şekilde hayatlarını sürdürdüğünü ve orada bir huzur ortamının yakalandığını belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, burayla ilgili de eğer gerçekten uluslararası donörler toplantısında veya başta Amerika, Rusya olmak üzere gerekli destek verilirse burada da bu adımların atılacağını dile getirdi. Cumhurbaşkanımız Erdoğan, zaten burayla ilgili de planlama çalışmalarını yaptıklarını ve burada okullarından, hastanelerine kadar her şeyin söz konusu olduğuna işaret etti.

Bu konuda endişe taşımadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

“Çünkü bu işin buradaki Amerika ve koalisyon güçleri, Rusya, İran, Türkiye bizler bu işi sahiplenmemiz takdirinde biz bu işi çözeriz. Çünkü artık başka bir şey kalmıyor. Teröristler bölgeden çıkarılmış ve teröristlerden arındırılmış olan böyle bir güvenli bölgede, hava sahasında sıkıntı olmayacak, lojistik destek sağlanacak ve biz bütün inşaatları yaparız diyoruz. Böyle bir adımı attığımız anda burada bizim bir ila iki yıl arasında zamana ihtiyacınız var. Bütün bu projeleri hayata geçiririz ve burada biz tarihe bir damga vururuz. Bu damga nedir, burada artık bir mülteciler şehrini, belki de şehirlerini bu güvenli bölge içerisinde kurmuş oluruz. Bu bir damgadır ve tarih bizi anar.”

Cumhurbaşkanı  Erdoğan, 1940’lardan sonra Amerika’yla, Rusya’nın tek noktada buluştuğu başka örneğin olmadığını anlatarak, “Ama biz bunu teröre karşı elde ettiğimiz zaferle sağlamış olduk. Bu, şahsımın filan değil, milletimizin, askerimizin ve  özellikle de Suriye milli ordusunun teröre karşı elde ettiği bir zaferdir.” değerlendirmesinde bulundu.

“Suriyelilerin yüzde kaçı vatanına gitmek istiyor?” sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Nihai bir oran yok, ama şimdi zaman zaman söylüyorum, Avrupa’nın eğer kapılarını açarsak çok ciddi oranda bir gidiş olur diye düşünüyorum. Fakat Türkiye’yi çok sevip de buradan ayrılmak istemeyenler de ciddi oranda var.” yanıtını verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sunucunun “Avrupalılar çok tedirgin oluyor cümlenizden” hatırlatması üzerine şunları söyledi:

“Ne yapayım. Verdikleri sözü yerine getirmiyorlar. 2015, dediler ki ‘Biz bu yıl 3 artı 3 milyar avro size destek vereceğiz. 3 milyar avro bizim bütçemize direkt girmiyor. Uluslararası STK’lar vasıtasıyla Kızılay’ımıza ve AFAD’ımıza geliyor. Nedir bu? Bütün oradaki mültecilere yapılan destekler. Sağlık hizmetleri, eğitim, yemek, yiyecek, ilaç vesaire. 3 milyar avro geldi. Bizim yaptığımız harcama 40 milyar doların üzerinde. Ama biz devam edeceğiz. Biz bu insanları sefil bir şekilde bırakamayız. 8 buçuk yıl oldu, dünya, bu Suriye trajedisine duyarsız kaldı. Bakalım şimdi bizim terörden temizleyeceğimiz bölgede imar çalışmalarını hala bekliyoruz, destek verecekler mi? ‘Tamam biz destek veriyoruz’ diyeni daha görmedim.”

Bu konuyla ilgili İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın Londra’da görüşme teklifini kendisine ilettiğini hatırlatan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “Boris bu teklifi yaptı, ama ben Boris’e ‘Londra’da bu olmaz’, Alman’a sorarsan Alman ‘Berlin’de diyor. Dedim ‘Yok, bunun olacağı tek yer var, ya İstanbul, ya Şanlıurfa, ya Gaziantep. Buralarda derseniz bunu yapalım. Yok bunlar da olmuyor derseniz, o zaman 3-4 Aralık’ta NATO Liderler Zirvesi var, NATO Liderler Zirvesi için Londra’ya geldiğimizde, o zaman Liderler Zirvesi’nin öncesinde veya sonrasında orada yapalım.” diye konuştu.

Geçen sene Trump tarafından atılan tweet ile faizin yükseldiğinin, ancak son dönemlerde Türk ekonomisinin bu durumdan etkilenmediğine ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

“Özellikle şunu benim söylemem lazım. Bir şeye ben çok kararlı bir şekilde ilerliyorum. Benim saham birinci derecede ekonomidir. Ekonomide de faizin ne denli bir bela olduğuna inanırım. Şu anda benim örneğim, özellikle baktığım şey dünyada gelişmiş ülkelere baktığımızda, buralarda faiz oranları nedir? Amerika’ya bakıyorsunuz, Amerika’da faiz oranı ney? 1 buçuk, 2 civarında. Japonya’ya bakıyorsunuz eksi. Avrupa’ya bakıyorsunuz 1, 1 buçuk, 2 buralarda dolaşıyor. Peki bize ne oluyor da biz 40 puanlara kadar çıkıyoruz? Biz göreve geldiğimizde, politika faizi yüzde 63 idi. Biz 63’ten nereye indik? 4,6 aklımda kaldığı kadarıyla veya 4,2’ye kadar indik. Enflasyon 30 idi. Enflasyonu da 7,2’ye indirdik, o zaman başbakanım. Sonra ne oldu? Malum Taksim hadiseleri. Bu Taksim hadiseleriyle Soroslar devreye girdiler, bunların devreye girişiyle bir anda faiz çift haneliye çıktı, enflasyon aynı şekilde çift haneliye çıktı. ‘Biz faizi düşürelim derken’ maalesef kendi ülkemde birileri de faizi artıralım dediler. Hala da bunu diyenler var, yok değil. Ve ben şu anda o inançtayım, bakın bundan önceki ‘Merkez Bankası bağımsızdır’ diyorlar ya, tamam ama ‘Merkez Bankası bağımsızdır’ derken, benim milletime bu işin hesabını Merkez Bankası mı ödeyecek? Seçim zamanı sandığa Merkez Bankasının başkanı mı gidiyor? Biz gidiyoruz, hesabı biz veriyoruz. Hesabı biz verdiğimize göre kalkıp ona göre de bizim bu işin planlamasını her şeyini yapmamız lazım. Adımlarımızı da buna göre atmamız lazım. Burada bir şeyi yakalamamız lazım, amaç mı olacak, araç mı olacak? Araç olma noktasında bağımsızlığını savunurum. Ama amaç olma noktasında asla. Burada birileri bunun amaç bağımsızlığını savunuyor. Kusura bakmayın, bu yeni yönetim sisteminde biz bunu getirdik. Nedir? Merkez Bankası Başkanını, Başkan, icabında görevden alabilir, değiştirebilir. Bu adımı attık. Attıktan sonra hamdolsun neredeyse tek haneliye yaklaşıyoruz.”

“OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE ARTIŞLAR BAŞLADI”

Enflasyonla ve Türkiye’ye yapılan yatırımlarla ilgili değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

“Tek haneliye geçtiğimiz anda çok da seri olarak enflasyonda da ciddi manada düşüşü hep beraber göreceğiz. Bu bir şeyi getirecek, Türkiye’de yatırımlar sıçrama yapacak. Şu anda neden olmuyor? Bu kadar yüksek faizle, tabi şimdi ciddi manada düştü, yüksek faizle yatırım olur mu? Bir defa girişimci öz güvenini kaybetti. Girişimci bu kadar öz güvenini kaybettikten sonra, parayı bu kadar pahalıya satan, alan insan yatırım yapabilir mi? Maliyet analizi diye bir şey var. Maliyet analizlerini yapan bir girişimci ‘Ben parayı bu kadar pahalıya satın aldıktan sonra bu yatırımı nasıl yapayım?’ der. Yapamaz. Bakın şimdi ne olmaya başladı, otomotiv sektöründe tekrar artışlar başladı, konut satışlarında tabi faizler düşünce, konut satışları artmaya başladı, daha artacak, ben buna inanıyorum. Bu tabi hareketlenmeyi getirirken sadece bir konut olayında, konutun tesir ettiği alanlara baktığımızda 250 civarında sadece evlere çeyiz, mobilyaydı, perdesiydi, aksesuarıydı böyle bir yansıması var. Birçok sektör onunla birlikte hareketleniyor. Bunları görmek durumundayız. Bunları gördüğümüz andan itibaren çok şey değişecek ve güçlü bir Türkiye hikayesi İnşallah, artık geçmişte olduğu gibi yeniden başlamış olacak.”

Savunma sanayisinde çok ciddi bir sıçrama olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eğer savunma sanayimiz yerli ve milli olmamış olsaydı, biz terörle mücadeleyi bu kadar başarılı yapamazdık. Aynı şeklide Suriye’deki operasyonu başarılı bir şekilde sürdüremezdik. Şu anda bizim özellikle insansız hava araçlarımız, Silahlı insansız hava araçlarımızın yerli ve milli olması bizi rahatlattığı gibi zırhlı taşıyıcılarımız bunlar artık ülkemizde üretiliyor. Bunlar ciddi manada bizi rahatlatıyor. Akıllı bombalarımız, ben Amerika’dan akıllı bomba alamadım Obama döneminde. ‘Vereceğim’ dedi, vermedi. Patriot’ta da aynı sıkıntıyı yaşadık. Maalesef, yine Sayın Obama döneminde alamadık.” dedi.

Sunucunun “Trump satmak istiyor galiba” hatırlatması üzerine, Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “Ama iş işten geçtikten sonra. Ben sayın Trump’tan da istedim. Ama maalesef o da ‘Kongre müsaade etmedi’ dediler. Oradan da alamadık. Şimdi biz ne yaptık, olmayınca başımızın çaresine baktık ve S-400’leri aldık. Buna rağmen biz diyoruz ki, ‘Siz de bize verebiliyorsanız şimdi verin, biz Patriot da alalım.” yanıtını verdi.

Türkiye’nin Patriot’lara açık olduğunu da vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ancak, bu arada başka gelişmeler oldu. ‘Biz F-35’lerinizi vermeyeceğiz.’ Tamam da Allah aşkına şimdi bu iş mi? Ben size kalkmışım Türkiye Cumhuriyeti olarak 1 milyar 400 milyon dolar ödeme yapmışım ve F-35’in biz müşterisi değiliz. F-35’in aynı zamanda ortağıyız. Bunun bazı parçalarını, gövdeyi, belli bir kısmını biz üretiyoruz. Bunu üreten bir ülkeye sen diyorsun ki ‘Hayır ben sana vermeyeceğim’ diyorsun. Parayı da alacaksın, vermeyeceksin. Bu, toplumda nasıl izah edilir? NATO’da beraberiz, üretiminde beraberiz, ‘Vermeyeceğim’. Ben bunu kendime izah edemiyorum. Burada maalesef sıkıntılarımız var, onun için biz başımızın çaresine bakacağız. Bunları da biz kendimiz üreteceğiz. Şu anda tabi üretim çalışmaları devam eden savaş uçaklarımız var. Bunları da geliştireceğiz. Nasıl ki insansız hava araçlarında bunu başardıysak inşallah orada da başaracağız.”

“Barış Pınarı Harekatı’na Türkiye kamuoyundan destek alıyor musunuz?” sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, yurt içinde şu an itibarıyla milletin büyük bir çoğunluğunda bu konuda ciddi bir desteğin söz konusu olduğunu ifade etti.

Parlamentoda terör örgütünün destekçisi olan parti dışında diğer partilerin ittifakla bu kararı aldıklarını ve o ittifak üzere yürüdüklerini belirten Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şunları söyledi:

“Zaman zaman ana muhalefetin başındaki zatın çok böyle çirkin, kabul edilemeyecek açıklamaları oluyor. Salı günü de yapmış olduğu grup toplantısında, şahsım heyetimizle beraber Rusya’da biz Sayın Putin’le görüşmelerimizi yapıyoruz ve bu görüşmeleri yaptığımız gün ana muhalefetin başındaki zat zehir zemberek, garip garip şeyler konuşuyor. İşin aslını bilmiyor. Düşünebiliyor musunuz, Savunma Bakanımı bunlara gönderiyorum, bilgilendirin diye. Ana muhalefetin başındaki zata gittiler, değerlendirdiler. Aynı şekilde Meral (Akşener) Hanım’a gidip, değerlendirdiler. MHP’ye aynı şekilde değerlendirdiler. Bu kadar hassas düşünüyoruz. Yaptığı işe bakın. Yani biz önce ülkeyi yöneten bir başkanlık sistemiyle, kabinesiyle ortada olan bir hükümetiz. Bu bilgilendirmeyi bu denli hassas yürütürken sen kalkıp biz Rusya’da bu işleri konuşurken, bu adımları atmaya, teröre karşı bu mücadeleyi nasıl vereceğiz, bunları konuşurken, sen de kalkıp içeriden bize vuruyorsun. Şu an itibarıyla ülkede bir kamuoyu araştırmasına girmiş değiliz. Ancak istihbari kaynağımızın bize verdiğiyle de şu anda yani yüzde 75-80 gibi bir desteğin olduğunu görüyoruz.”

İYİ Parti’nin harekata yaklaşımının sorulması üzerine ise Cumhurbaşkanı  Erdoğan, “İYİ Parti şu anda bu sürece olumlu destek veriyor. Oradan henüz herhangi bir olumsuz ses duymadım. Bilmiyorum siz duydunuz mu? Olumlu tavır içindeler. Dolayısıyla burada sadece yani ben CHP’nin başındaki zatın takındığı tavrın tabanda olduğuna inanmıyorum. Çünkü onların da altı okta milliyetçilik var dimi?” ifadelerini kullandı.

“TERÖR KORİDORUNA BALYOZU İNDİRDİK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk milletinin harekata çeşitli şekillerde destek vermesinin hatırlatılması üzerine, “Benim özellikle böyle bir dönemde bu millet her şeyden önce aziz bir millettir. Bu birlik sayesinde biz bu 2 mutabakatı yaptık. Terör koridoruna bu sayede balyozu indirdik. Şimdi ortada bir güvenli bölgenin adımlarının atılışı var. Yapacağımız görüşmelerle, çünkü diplomasiyi bitirmemiz söz konusu değil, diplomasi devam edecek. Bu diplomasiyle de bu konuda hazırladığımız bu plan projeleri liderlere aynen taşıyacağız.” değerlendirmesini yaptı.

Bazı şehitlerin ailelerinin kendisine “Benim 2 evladım daha var. Onları da bu yolda vermeye hazırım. Ben de gitmeye hazırım.” dediklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunları kendilerinden dinleyince o zaman gerçekten biz diyoruz ki, bu milletin sırtı yere gelmez ve şehitler tepesi de Allah’ın izniyle hiç boş kalmaz. Bu azimle, bu kararlılıkla yola devam ediyoruz. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Bunun yanında gazilerimize Rabbim’den şifalar diliyorum.” ifadesini kullandı.

Türk Silahlı Kuvvetleriyle beraber Suriye Milli Ordusu’nun da bu mücadele yer aldığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

“Suriye Milli Ordusu bizim silahlı kuvvetlerimizle beraber can siperane bu mücadeleye girdi ve şu ana kadar onların da vermiş olduğu 96 şehit var. Bizim biliyorsunuz 20 sivilimiz, 7 asker şehidimiz var. Onların da böyle. Yaralı sayısı bizimkilerden onların daha da fazla. Onlar adeta ölümü korkutan insanlar, ölümün üzerine üzerine giden insanlar. Rakamları da vereyim, bunlar son rakamlardır. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz’in 7 şehidi var, 95 askerimiz yaralandı. Suriye Milli Ordusu’nun 96 şehidi, 374 yaralısı var. 20 sivil şehidimiz oldu bizim bu arada, sivil yaralı sayımız da 187.

Cumhurbaşkanı  Erdoğan, sözlerini, “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet diyorum. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız.” diyerek tamamladı.

Previous ArticleNext Article

“Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir” “Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir” için yorumlar kapalı 24436

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Bölgemizin huzur ve esenliği için hükûmet olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Son kabinemizden bu yana özellikle dış politikada gerçekten yoğun bir gündemi geride bıraktık.

Kuzey Afrika’daki en önemli ticari ortaklarımızdan Cezayir ziyaretimiz, enerji ve müteahhitlik sektörleri başta olmak üzere ekonomik ilişkilerimiz açısından oldukça başarılı geçti. Ziyaretimizi Cezayir’le aramızdaki konsey mekanizmasına stratejik boyut eklemek suretiyle adeta taçlandırdık. Cezayir, Filistin davasının önde gelen savunucuları arasında yer alıyor. Cumhurbaşkanı kardeşim Tebbun’la görüşmemizde iki kardeş ülke olarak Gazze’ye ve Filistin davasına güçlü desteğimizi teyit ettik.

Çevrimiçi olarak düzenlenen G-20 Liderler Zirvesinde küresel ekonomideki son gelişmeleri gözden geçirme imkânı bulduk.

Geçtiğimiz hafta yaptığımız grup toplantımızda hem ülkemizin güncel siyasetine dair konuları, hem de partimizin mahalli idareler seçimleriyle ilgili hazırlıklarını değerlendirdik. Yaklaşık beş yıldır tam anlamıyla bir Fetret Devri yaşanan muhalefetin yönetimindeki belediyeleri, inşallah merkezinde hizmet, eser ve yatırımın olduğu gerçek belediyecilikle yeniden buluşturacağız.

“TERÖRÜ KAYNAĞINDA YOK ETME STRATEJİMİZİ BAŞARIYLA UYGULUYORUZ”

Millî Güvenlik Kurulumuzun kasım ayı toplantısında terörle mücadeleden bölgemizdeki gelişmelere kadar pek çok konuyu ele aldık. Terörü kaynağında yok etme stratejimizi başarıyla uyguluyoruz. Suriye’nin kuzeyinde teröristlerden temizlediğimiz bölgelerde huzur ve güven iklimi hâkim. Tel Rıfat başta olmak üzere teröristlerin kümelendiği sınırımıza yakın alanları da inşallah eninde sonunda güvenli hâle getireceğiz.

Irak sahasında devam eden Pençe harekâtlarımızla bölücü terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık. Havadan ve karadan gerçekleştirdiğimiz nokta operasyonlarımızla teröristlerin üzerindeki baskıyı sürekli artırıyoruz. Sınırlarımız içinde bölücü örgütü bitme noktasına getirdik. Bundan 40 sene önce milletimizin başına musallat edilen terör belasından Türkiye’yi tamamen kurtarmakta kararlıyız.

Buradan bir kez daha terör örgütü eliyle ülkemizi sıkıştırmaya çalışanlara sesleniyorum, Türkiye’nin güneyinde, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bir terör yapılanmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz. Operasyonlarımız neticesinde bitkisel hayata giren bölü terör örgütünü canlandırma, yeniden palazlandırma çabalarının farkındayız. Kimin ne yaptığını, kimin kiminle iş tuttuğunu çok iyi biliyoruz. Daha önce yaptığımız gibi, bir gece ansızın gelerek tüm bu senaryoları yırtıp atmaktan çekinmeyiz.

Bu vesileyle, sınırlarımız içinde ve dışında cansiperane bir şekilde görev yapan kahraman güvenlik güçlerimize Rabbimden muvaffakiyetler niyaz ediyorum. Şehitlerimizi rahmetle yâd ediyor, yarılarımıza acil şifalar diliyorum.

Türkiye’nin sınırlarında ve ötesinde yürüttüğü harekâtların stratejini hâlâ anlayamayanlara veya anladığı hâlde hazmedemeyenlere şu kelamıkibarı hatırlatmak isterim: ‘Kimi kuyu kazar her gelen içsin diye, kimi kuyu kazar her gelen düşsün diye’ Biz, ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için her geçen içsin diye barış, huzur, dostluk, kardeşlik, güven, refah kuyuları kazıyor, herkesin hizmetine sunuyoruz. Kendi akıllarınca bize, ama aslında ülkemize ve milletimize kuyu kazanları da kendi kibirleriyle, hasetleriyle, husumetleriyle, kirli hesaplarıyla baş başa bırakıyoruz.

“İKLİM KRİZİ, KONTROLSÜZ BÜYÜMENİN, AŞIRI TÜKETİM HIRSININ BİR SONUCUDUR”

İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine giderek daha fazla maruz kalıyoruz. Akdeniz çanağında yer alan Türkiye, aynı coğrafyayı paylaştığı diğer ülkelerle birlikte iklim krizinin can yakıcı sonuçlarını en çok hisseden, bundan en çok mağdur olan devletlerin başında gelmektedir. İklim krizi gerçeğiyle ne kadar erken yüzleşirsek, ülkemize yansımalarını da o derece hızlı kontrol altına alabiliriz.

İklim değişikliğinden bahsederken burada şu noktanın asla gözden kaçırılmaması gerekiyor: Bugün sekiz milyar insanın hayatını etkileyen bu krizin asıl müsebbipleri, gelişmiş, zengin, müreffeh Batılı ülkelerdir. İklim krizi, kontrolsüz büyümenin, aşırı tüketim hırsının bir sonucudur. Tabiatı bir emanet olarak değil de sömürülmesi gereken bir meta olarak gören zihniyet, son iki asırda dünyamıza çok büyük zarar vermiştir. Bu zihniyette köklü bir değişim olmadan iklim krizinin önüne geçemeyiz; Türkiye olarak her platformda bu gerçeği dile getiriyoruz.

Bir başka hakikat, iklim değişikliğiyle mücadelenin yeni adaletsizliklere, yeni sömürü düzenine yol açmamasıdır. Dünyayı en çok kirleten ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede mali açıdan daha fazla yük almaları kaçınılmazdı. Biz, insanlığa ve gelecek nesillere karşı mesuliyetimizin bir gereği olarak iklim değişikliği meselesinde elimizi taşın altına koyuyoruz. Sera gazı emisyonunda tarihi sorumluluğumuz eser miktarda olmasına rağmen, insanlığın ortak geleceğine katkıda bulunmak adına kendi imkânlarımızla çok önemli adımlar atıyoruz. Bu çerçevede ilan ettiğimiz net sıfır emisyon hedefine 2023 yılında ulaşmayı öngörüyoruz.

Dubai’de düzenlenen Dünya İklim Eylemi Zirvesi’nde tüm bu konuları artısı ve eksisiyle çok net biçimde ifade ettik. Zirve’de ayrıca Gazze’de yaşanan insanlık dramını gündeme taşıdık.

“KOMŞULARIMIZDAN BAŞLAYARAK BÖLGE ÜLKELERİYLE İŞ BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRECEĞİZ”

Dün ve önceki gün gerçekleştirdiğimiz Doha ziyaretimiz ise, hem Katar’la ikili ilişkilerimiz, hem de Körfez İş Birliği Konseyi’yle münasebetlerimiz bakımından oldukça önemliydi.

2014 yılında kurduğumuz Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komitesi’nin 9. toplantısını başarıyla icra ettik. Komite toplantıları sırasında farklı alanlarda 12 belge imzaladık. Ziyaretimizin ikinci gününde Dönem Başkanı Katar’ın onur konuğu olarak Körfez İş Birliği Konseyi 44. Zirvesi’ne iştirak ettik. Konsey üyesi ülkelerle son 20 yılda 20 milyar dolardan fazla yükselişle 23 milyar dolara çıkarttığımız ticaret hacmimizi daha da artıracağız.

Yarın Yunanistan’a gidiyoruz, ardından 18 Aralık’ta Macaristan’a bir ziyaret gerçekleştireceğiz. Karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde komşularımızdan başlayarak bölge ülkeleriyle iş birliğimizi güçlendireceğiz.

Ülkemizin uluslararası platformlar ile ikili ilişkilerinde siyasi, diplomatik ve ekonomik alanda kat ettiği her mesafe, bizi Türkiye Yüzyılı’na bir adım daha yaklaştırmaktadır. Bu anlayışla, hem içeride hem de küresel düzeyde belirlediğimiz hedeflerimize doğru yürüyüşümüzü kararlılıkla sürdürüyoruz. Hiçbir geçici sıkıntının, hiçbir sinsi çelmenin, hiçbir karanlık projenin bizi yolumuzdan alıkoymasına müsaade etmeyeceğiz. Hamdolsun, milletimiz bu hakikati görüyoruz.

İhtiyaç duyduğumuz her durumda bizim yanımızda yer alarak Türkiye Yüzyılı vizyonumuza omuz veren her bir vatandaşımıza şükranlarımı sunuyorum.

“ENFLASYONU KONTROL ALTINA ALIYORUZ”

Allah’ın izniyle insanımızı günlük hayatında sıkıntıya sokan meseleleri de birer birer çözüme kavuşturarak üstümüze serpilmeye çalışılan karamsarlık havasını darmadağın ediyoruz. En zoru geride kaldı, inşallah bundan sonra hep birlikte sürekli daha iyiye doğru gideceğiz. Enflasyonu yavaş yavaş kontrol altına alıyoruz. Hiçbir ekonomik mantıki ve ahlaki temeli olmayan fiyatlandırma davranışları, yerini rasyonel fiyatlamalara bırakmaya başladı. Salgın ve küresel krizlerle sarsılan makro finansal istikrarı güçlendirecek adımları kararlılıkla atıyoruz.

Üretim, istihdam, ihracat ve büyüme tarafındaki olumlu tablo yeni rekorlarla sürüyor. Yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 5,9 oranında büyüyerek OECD ülkeleri arasında en iyi performansı gösteren ülke olduk. Böylece 13 çeyrektir süren kesintisiz büyüme trendimizi 14’e çıkardık. 2023’ün ilk 9 aylık döneminde ekonomimiz yüzde 4,6’lık büyüme kaydetti. Kaliteli ve sürdürülebilir büyüme hedefimizden en küçük bir sapma yoktur. Yılın ilk 11 ayındaki ihracatımız 234 milyar doları buldu. Son verilere göre, istihdam 32 milyona ulaştı, işsizlik oranı ise yüzde 9,2’lere geriledi.

Çalışan emeklilerimizde serzenişlere sebep olan sıkıntıyı da gideriyoruz. Meclisimizin onayından sonra ilk düzenlemeden istifade edemeyen 4 milyon 689 bin emeklimizin hesabına bir defaya mahsus beş bin liralarını suretle yatıracağız.

Aile ve Gençlik Fonu’nun kuruluşuyla ilgili yasal süreç tamamlandı. Üniversiteli gençlerimize seçim öncesi verdiğimiz ücretsiz internet ve indirimli teknoloji desteği sözümüzü tuttuk.

İhtiyaç sahibi vatandaşlarımıza yönelik doğal gaz tüketim desteğini düzenli sosyal yardım programlarımıza dâhil ettik. Yıllık 900 ila 2500 lira arasında olan toplam 8 aylık ödeme miktarını 1500 ila 3500 liraya yükselttik. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımıza her ay aktardığımız kaynak tutarı da 450 milyon liradan 850 milyon liraya çıktı.

Daha 10 ay evvel yaşadığımız ve ülkemiz ekonomisine 104 milyar dolar ilave yük getiren deprem felaketine rağmen hiçbir insanımızı, 85 milyonun hiçbir ferdini ihmal etmiyoruz.

“YILBAŞINDA ÇALIŞANLARIMIZIN ÜCRETLERİNDE BİR ARTIŞ YAPILACAK”

Yılbaşında çalışanlarımızın ücretlerinde hem genel ekonomik dengeyi sarsmayacak, hem de onların kayıplarını telafi edecek bir artış yapılacak. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına 11 Aralık’ta başlanıyor. İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi de yormayacak ve istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi hedefiyle bu süreç yönetilecek.

Önümüzdeki yılı dengeleri yeniden sağlamlaştırma, bir sonraki yıldan itibaren olan dönemi ise atılım süreci olarak görüyoruz. Büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası yolunda bıkmadan, usanmadan, durmadan mücadele etmeyi, yürümeyi, adım-adım hedeflerimize ulaşmayı sürdüreceğiz. Yeter ki 85 milyon olarak birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, huzurumuza, mücadele azmimize sıkı sahip çıkalım, aramızda fitne fesat sokulmasına izin vermeyelim, gerisi sadece sabır ve vakit işidir. İnşallah 2028’i siyasi, ekonomik, beşeri ve askerî bakımdan bölgesinin ve dünyanın sayılı güçleri arasına girmiş bir ülke olarak karşılayacağız.

“GAZZE HALKINA UYGULANAN ZULME KARŞI ÇIKMAK İÇİN SADECE İNSAN OLMAK YETERLİDİR”

Türkiye, dünyanın neresinde bir mazlum ve mağdur var ise, inancına, rengine, kimliğine bakmadan onun yanında olmayı ilke edinmiş bir devlettir. Bu bizim medeniyetimizden, tarihimizden, kültürümüzden, ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz bir haslettir. Gerektiğinde bedel ödeme pahasına şahit olduğumuz kötülükleri yapabiliyorsak, elimizle düzeltmenin, mümkün değilse dilimizle anlatmanın, ona da mani varsa kalbimizle buz etmenin gayreti içinde olduk. Bu da imanın en zayıf derecesidir. Sadece son 70 yılımıza baktığımızda dahi bu yaklaşımın pek çok örneğini görebiliyoruz. Kore’ye bu hissiyatla gidip kan döktük, can verdik. Kıbrıs’taki soydaşlarımızı kurtarmak için bu hassasiyetle Barış Harekâtı gerçekleştirdik. Irak’ta, Suriye’de, Ukrayna’da ve daha pek çok yerde başı dara düşen insanlara kapımızı bu anlayışla açtık. İslam dünyasından, Türk coğrafyalarından, Afrika’dan, Güney Asya’dan sayısız insana bu vizyonla sahip çıktık. Karabağ’ın işgaline, Türkistan’daki zulme, Keşmir ve Arakan’daki haksızlıklara bu düşünceyle rıza göstermedik. Balkanlar’dan Kuzey Afrika’ya gönül coğrafyamızın her köşesine hep bu şekilde baktık. Bugün aynı onurlu duruşu Gazze’ye yönelik barbarlık karşısında Filistin halkının yanında yer alarak sergiliyoruz.

Tevfik Fikret’in, ‘Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa, hakkın da görülmez kolu, dönmez yüzü vardır’ dizelerinde ifade ettiği gibi, bizim safımız yalnızca bükülmez kolu, dönmez yüzüyle hakkın yanı olabilir. Üstelik Gazze’de öldürülen binlerce çocuğun, kadının, yaşlının, masumun yanında yer almak için öyle çok derin, felsefi gerekçeler aramaya gerek de yoktur. Tolstoy’un ‘Bir insan acı duyuyorsa canlıdır, başkasının acısını duyuyorsa insandır’ sözünde işaret ettiği gibi, Gazze halkına uygulanan zulme karşı çıkmak için sadece insan olmak yeterlidir. İsrail, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Filistin coğrafyasında uyguladığı her zulmün hesabını elbette verecektir, bundan kaçış yok. Netanyahu nereye kaçar bilemiyorum. Mülteci kamplarında uyguladığı katliamlar ve Gazze’de 7 Ekim’den bu yana işlediği savaş suçları, bu ülkeyi yönetenlerin yakın gelecekteki yargılanmalarında ayrı bir yere sahip olacaktır.

“İSRAİLLİ YÖNETİCİLER ER YA DA GEÇ İNSANLIK MAHKEMESİNDE YARGILANACAK”

Türkiye, kendisi gibi düşünen devletler ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte bu meseleyi her platformda gündeme getirecek, takip edecek ve somut sonuçlara ulaşmasını sağlamak için sonuna kadar çalışacaktır. Evet, İsrailli yöneticiler er ya da geç insanlık mahkemesinde yargılanacak, hak ettikleri cezaları çekecek, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklardır. Daha önemlisi, Netanyahu yönetimine bu cüreti veren, işlediği insanlık suçlarının üzerini örten Batılı ülkeler de aynı akıbeti paylaşacaklardır. Şayet Amerika ve Avrupa ülkeleri İsrail’e sınırsız siyasi, askerî ve ekonomik destek vermemiş olsa, bu terör devletinin yöneticiler böylesine pervasız ve acımasız hareket edemezdi. Esasen Batının tarihi bu bakımdan oldukça karanlıktır, oldukça çirkindir, oldukça vahşi, gaddarlık örnekleriyle doludur. Biz bunların niyetini Bosna’dan, Makedonya’dan, Yunanistan ve Bulgaristan’dan, Çanakkale’den, Ermenistan’dan, Filistin’den, Irak’tan, Suriye’den, oralardaki vahşetlerinden ve sinsi oyunlarından biliriz. Dünyayı asırlardır Batı değerleri safsatasıyla oyalayanlar, sadece kendi güvenlik ve refahları dışında hiçbir değerleri olmadığını defalarca ispatlamışlardır. Esasen Batının ‘değerlerim’ diye sunduğu inanç, felsefe, hukuk ve bilim unsurlarının tamamı başka coğrafyalara ve toplumlara aittir. Batının inancı, Kudüs Nasıra, bu felsefe, Ege ve Batı Anadolu, hukuki itibariyle Akdeniz ve Roman, bilimi Endülüs ve doğu dünyası kökenlidir. Sadece barbarlık, gerçek anlamda Batıya ait bir vasıftır. Haçlı Seferlerinde 4 milyon, sömürgelerinde 50 milyon, birinci ve ikinci dünya savaşlarında 70 milyon insanı katleden Batı, hep bu vasfını sergiliyordu.

Gazze’deki vahşete ortak olan Batı, çalıp çırptığı tüm değerleri bir kenara bırakıp yine sadece mayasındaki barbarlık dürtüsüyle hareket etmektedir. İsrail’e en küçük bir söz söyletmeyip Gazze’de yapılanları dile getirenlerin üzerine hoyratça giden Batı yönetimleri, bireysel düzlemde insan olma, kurumsal düzlemde devlet olma özelliklerini kaybetmişlerdir. Aynı şekilde, Birleşmiş Milletler ve onun en önemli organı olan Güvenlik Konseyi gibi kurumlar da bu zulüm karşısında sergiledikleri acizlikle insanlığın ortak çatısı olma hürriyetlerinden iyice uzaklaşmışlardır. Genel Sekreter Sayın Guterres’in samimi çabaları, Güvenlik Konseyi’nin kimi daimi üyeleri tarafından engellenmiştir. Biz yıllardır ‘dünya beşten büyüktür’ diye haykırırken işte bu gerçeklere işaret, bu haksızlıklara isyan ediyorduk. Buradan açıkça söylüyorum; Batının etekleri altına saklanan İsrail yönetimi, zulmünü ne kadar tırmandırırsa sonuçta ödeyeceği bedeller de o kadar ağır olacaktır. Masum çocukları, kadınları, yaşlıları, silahsız ve çaresiz insanları dünyanın en modern savaş araçlarıyla öldürmek, sadece İsrail yöneticileri gibi korkaklara mahsus bir zavallılıktır. Gazze’deki bir avuç sivil karşısında yüreği de, bacağı da titreyen İsrail’in gerçek bir orduyla, gerçek bir güçle karşı karşıya geldiğinde paramparça olacağı muhakkaktır. İsrail yönetiminin böyle bir acı akıbete gerek kalmadan bir an önce aklını başına toplamasını ümit ediyoruz. Bölgeye huzur gelmesinin tek yolunun 1967 sınırlarında Doğu Kudüs’ün Başkenti olduğu coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız, egemen bir Filistin devletinin kuruluşundan geçtiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

“GÜVENLİ ŞEHİRLER İÇİN TEK ÇARE KENTSEL DÖNÜŞÜMDÜR”

Geçtiğimiz günlerde Marmara Bölgesinde yaşanan 5,1 büyüklüğündeki nispeten hafif sarsıntı, bizlere deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Bilindiği gibi Türkiye, Alpler’den Himalaya’lara uzanan kuşak içerisinde en fazla deprem riski taşıyan beşinci ülkedir. Topraklarımızın yüzde 66’sı, nüfusumuzun yüzde 71’i deprem açısından riskli alanlarda yer alıyor. Ülkemizde son bir asırda altı ve üzeri büyüklükte 231 deprem meydana geldi. Bu afetlerde 130 binden fazla canımızı toprağa verdik. Son olarak 6 Şubat depremlerinde 50 binden fazla insanımız yıkıntıların altında kalarak hayatını kaybetti. Rabbim, deprem şehitlerimize rahmet eylesin. Onları cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin diyorum.

Bu coğrafyada yaşamak demek, deprem gerçeğiyle yüzleşmek, karşımızdaki tehlikeyi kabullenmek ve ona göre hareket etmek demektir. Önümüzdeki tablonun bize gösterdiği tek çözüm yolu, depreme dayanıklı binalar yapmaktır, yani kentsel dönüşüm dediğimiz bu adımı atmak ve bu adımı attık. Maalesef ülkemiz uzunca bir süre bu toprakların hakkını vermek yerine, hakkına giren bir anlayışla yönetildiği için diğer pek çok husus gibi deprem tehlikesi de göz ardı edilmiştir. Büyük yıkıma yol açan 1999 felaketi, bu meselenin yeniden ve güçlü bir şekilde gündeme gelmesine, standartların yeniden belirlenmesine vesile oldu. Biz de bu süreci daha ileriye taşıyarak 2012 yılında tarihimizde ilk defa kentsel dönüşüm yasasını çıkarttık. Yapı Denetim Kanunu başta olmak üzere konuyla ilgili mevzuatı güncelledik, geliştirdik. Kentsel dönüşüm yasasının çıktığı tarihten bugüne kadar hayata geçen projelerde Türkiye genelinde 480 milyar liralık yatırımla 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşümünü tamamladık. Hâlihazırda ülke genelinde yaklaşık 400 bin bağımsız bölümün dönüşüm süreci devam ediyor. Türkiye’de yaklaşık 31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan 36 milyon bağımsız bölüm var. Bunların 6 milyonu deprem riski altındadır. Üstelik bunların yaklaşık yarısının da acilen dönüşmesi gerekiyor. Dolayısıyla, güvenli şehirler için tek çare kentsel dönüşümdür. Kentsel dönüşümün ne kadar önemli olduğunun en son ve somut örneği 6 Şubat depremleridir. Bu hakikati görmezden gelmek, ertelemek, siyasi çıkarlar için istismarına yeltenmek çok açık ve net söylüyorum, ülkemize ihanet etmek demektir. Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur.^

“TOKİ VASITASIYLA 1,3 MİLYON KONUTU HAK SAHİPLERİNE TESLİM ETTİK”

Hazreti Mevlana, ‘akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir’ der. İnancımızda da tedbir tevekkülden önce gelir. Hükûmet olarak kentsel dönüşüm konusuna ilk günden beri hep bu zaviyeden baktık. Vatandaşlarımızı gecekondu denilen sağlıksız yapılarla birlikte depreme dayanaksız yüksek katlı binalardan da kurtararak onları modern, güvenilir, dayanıklı yuvalara kavuşturmayı hedefledik. Zemin artı üç olsun, zemin artı dört olsun, bilemediniz zemin artı beş olsun dedik. Ve o günden bugüne inşaatlarımızı bu şekilde yapıyoruz. TOKİ Başkanlığımız bu sürecin öncüsü olarak gerçekten kritik bir rol üstlendi. Maruz kaldığı onca haksız, insafsız eleştirilere rağmen TOKİ vasıtasıyla şimdiye kadar 1,3 milyon konutu tamamladık, hak sahiplerine teslim ettik. Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki attığımız her adımda tamamen ideolojik saiklerle hareket eden bir kesimi karşımızda bulduk. Akla hayale gelmedik bahanelerle ve hatta iftiraya varan kampanyalarla projelerimize sürekli takoz oldular. Ne kendileri bir iş yaptılar ne de bizim bu meseleyi çözmemizi istediler. Kanundaki boşlukları kullanarak yalan ve yanlış bilgilerle insanımızın aklını bulandırarak kentsel dönüşüm projelerimizi sabote ettiler. Maalesef bunun acısını depremin yıktığı birçok şehrimizde yaşadık. Vatandaşlarımızın canları ve mallarıyla bir daha böyle bedeller ödememesi için kentsel dönüşüm çalışmalarımızı bir üst seviyeye çıkarma kararı aldık. Bu amaçla geçtiğimiz Eylül ayında çok geniş bir katılımla Deprem Gerçeği ve Kentsel Dönüşüm Şûrası düzenledik. Şûrada ortaya çıkan teklifler Şûranın en güzel neticesi de oydu, diğer çalışmalar ışığında yeni bir kentsel dönüşüm yasası hazırladık. Kanun teklifimiz geçtiğimiz aybaşında Meclisimizden onay aldı ve yürürlüğe girdi.

Yeni kentsel dönüşüm mevzuatının yürürlüğe girmesiyle birlikte muhalefet ve malum çevreler daha önce yaptıkları gibi hemen tezvirata başladı. Vatandaşın malına el konulacak, bu iftiradan başlayarak rantsal dönüşüm bühtanına kadar sayısız yalanı tedavüle soktular. Oysa kanunda ne böyle bir ifade var, ne de böyle bir durum söz konusu değildi. Düzenlemenin tek bir gayesi vardır o da kentsel dönüşüm sürecindeki engelleri ortadan kaldırmak ve dönüşüm sürecini hızlandırmaktır.

“BİNALARIN KENTSEL DÖNÜŞÜME DÂHİL EDİLMESİ SALT ÇOĞUNLUĞA BAĞLANDI”

Yeni kanunla kentsel dönüşüm konusunda yapılan değişiklikler şunlardır: Daha önce çok daha yüksek çoğunluk gerektiren çok sayıda bağımsız birime sahip binaların kentsel dönüşüme dâhil edilmesi salt çoğunluğa bağlandı. Yani bir binada oturanların yüzde 50’sinden 1 fazlası onay verdiği zaman kentsel dönüşüm ve inşaat ruhsatı alınabilmesi mümkün hâle getirildi. İmar planlarının ilan-askı ve itiraz süreçleri kısaltıldı. Tebligatların yapıların kapısına asılabilmesi, elektronik devlet üzerinden bildirilebilmesi ve muhtarlıklarda ilan edilebilmesiyle süreç hızlandırıldı.

Deprem riskinin en çok hissedildiği yerlerin başında gelen İstanbul’daki kentsel dönüşüm projeleri için yarısı bizden kampanyasının uygulanabilmesi amacıyla yasaya mali yardım hükmü de eklendi. Diğer şehirlerimizin her biri için de oranın şartlarına, ihtiyaçlarına, beklentilerine uygun özgün modeller geliştirilmesine imkân tanındı. Anlaşmazlıkların çözümü için arabuluculuk sisteminin devreye alınmasından, ihtisas mahkemelerine kadar çeşitli mekanizmalar getirildi. Dönüşüm alanlarında imar planlarının yeni kurulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığınca onaylanması zorunluluğu getirilerek istismarların ve gecikmelerin önüne geçilmesi hedeflendi. Hak sahibinin borcunu ödeyememesi hâlinde dönüşen konut borcu nispetinde Hazine’ye teshil edilmesi ve yine hak sahibine ömür boyu ücretsiz tahsisine imkân verildi.

Yerleşime uygun olmayan bütün bu alanların riskli alan olarak belirlenmesi ve bu alanlarda yapılaşmaya izin verilmemesi temin edildi. Kentsel dönüşüm projelerine kamu desteği için kaynak sağlayacak yöntemler geliştirildi. Yapılan tüm bu düzenlemelerin amacı kentsel dönüşümü hızlandırarak milletin ve şehirlerimizin can ve mal güvenliğini sağlamaktır.

Küçük çıkar kavgalarıyla veya kaygılarıyla kentsel dönüşüm projelerinin geciktirilmesinin önüne geçilebilmesi ancak bu şekilde mümkündür. Yeni kanunla getirilen düzenlemelerde herhangi bir rant sağlama amacı veya hak sahiplerinin başka bir bölgeye gönderilmesi söz konusu değildir. Kim bunun aksini iddia ediyorsa, müfteridir, yalancıdır, bu milletin iyiliğini istemiyor demektir.

“2024 YILI BÜTÇEMİZDE DEPREMZEDE ŞEHİRLERİMİZİN YENİDEN İNŞASINA 1 TRİLYON LİRA KAYNAK AYIRDIK”

Dönüşüm çalışmalarında Pazartesi günü 5.1 büyüklüğünde bir depremle sarsılan Marmara Bölgemize daha fazla özel önem vermemiz elbette sebepsiz değildir. Süreci diğer şehirlerimizde yönetmek ve hızlandırmak nispeten daha kolaydır. Ancak, İstanbul’un da içinde yer aldığı Marmara Bölgemizde yaşanacak bir felaketin, Allah korusun, tüm Türkiye’ye ağır maliyeti olacaktır; bu gerçek karşımızdayken başka türlü hareket edemeyiz. Amacımız, İstanbul’da her yıl 350 bin konut inşa ederek 5 yıl içinde acil dönüşüm gerektiren tüm binaları yenilemektir.

Tabi bu arada 6 Şubat depremlerinde yıkılan şehirlerimizi ayağa kaldırmaya yönelik çalışmalarımızda en küçük bir aksaklığa, en küçük bir ihmale izin vermiyoruz, vermeyeceğiz. İnşasına başlanan 250 bin bağımsız bölümden 46 binini yılbaşından önce hak sahiplerine teslim edeceğiz, takip eden aylarda da biten konutların teslimini sürdüreceğiz.

Vatandaşlarımızdan gelen taleplere, bütün bunlara kulak vererek yerinde dönüşümü kolaylaştıracak hibe ve kredi desteklerini içeren yeni modelleri de devreye aldık. Yerinde dönüşüm projelerine başvuru sayısı 247 bini buldu. Sadece bölgedeki altyapı çalışmaları için 40 milyar liralık kaynağı ilgili kurumlarımızın kullanımına tahsis ettik. 2024 yılı bütçemizde depremzede şehirlerimizin yeniden inşasına 1 trilyon lira kaynak ayırdık. Deprem bölgesindeki şehirlerimizde sadece konut yapmakla kalmıyor, bu şehirlere kimliğini veren ticari alanları ve kültürel yapıları da yeniden ayağa kaldırıyoruz.

Ayrıca, bu şehirlerimizin meydanlarını, kent merkezlerini ve önemli ana caddelerini yine Hükûmet olarak biz yapıyoruz.

“81 VİLAYETİMİZİN TAMAMINDA PROJELERİMİZ DEVAM EDİYOR”

Aynı şekilde depremde zarar gören yollar ve ulaştırma yatırımlarıyla ilgili sorunları da yine biz giderdik, biz gideriyoruz. Deprem bölgesinde şu an yapım süreci devam eden yeni yolların toplam uzunluğu 180 kilometreyi buluyor. Deprem şehirlerimiz başta olmak üzere 81 vilayetimizin tamamındaki yol, otoyol, köprü, tünel, viyadük ve metro projelerimiz de devam ediyor.

Hava ve demir yolu ulaşımında açılışa hazır devasa yatırımlarımız var. Önümüzdeki dönemde yapımı tamamlanan ulaştırma projelerimizin resmî açılışlarını peyderpey inşallah yapmaya devam edeceğiz.

Hiç kimsenin ülkemizi depreme hazırlamadaki en önemli aracımız olan kentsel dönüşüm projelerini dinamitlemesine, yavaşlatmasına, sulandırmasına izin vermeyeceğiz.

Milletimizin de siyasi istismarcılara kulak asmayacağına inanıyorum. Bu konuda bize destek veren herkese şükranlarımı özellikle sunuyorum.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sizleri bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim ile bir araya geldi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim ile bir araya geldi için yorumlar kapalı 236790

Türkiye ile Katar arasındaki Yüksek Stratejik Komite’nin Dokuzuncu Toplantısı vesilesiyle Katar’a bir ziyaret gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani ile Lusail Sarayı’nda bir araya geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim tarafından resmî törenle karşılandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim’in tören alanındaki yerlerini almasının ardından iki ülke millî marşları çalındı.

Katar Emiri Şeyh Temim ile tören kıtasını denetleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, askerleri selamladı. İki ülke heyetlerinin takdiminin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim, baş başa görüşmeye geçti.

Baş başa görüşmenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim, Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komite Dokuzuncu Toplantısı’na başkanlık etti.

Toplantının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim’in huzurunda, iki ülke arasındaki anlaşmaların imza törenine geçildi.

İKİ ÜLKE ARASINDA İMZALANAN ANLAŞMALAR

“Türkiye Cumhuriyeti ve Katar Devleti Arasında Yüksek Stratejik Komite Dokuzuncu Toplantısına İlişkin Ortak Bildiri” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ile Katar Dışişleri Bakanlığı Arasında Karşılıklı Çıkar Sağlayan Konular Hakkında Siyasi İstişareler Kurulmasına Dair Mutabakat Zaptı”na Dışişleri Bakanı Fidan ve Katar Dışişleri Bakanı Al Sani imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Katar Kültür Bakanlığı Arasında Kültürel Alanda İşbirliği Mutabakat Zaptı’nın Uygulanmasına Yönelik Üçüncü Yürütme Programı 2024-2025” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Katar Kültür Bakanı Abdurrahman bin Hamed Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Katar Devleti Çalışma Bakanlığı Arasında Çalışma Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”nı Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Çalışma Bakanı Ali Bin Semih Al Marri imzaladı.

“Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü ile Katar Devleti Hayır İşleri Düzenleme Kurumu arasında İnsani Yardım ve Hayır İşleri alanında İşbirliği Hususunda Mutabakat Zaptı” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Sosyal Kalkınma ve Aile Bakanı Meryem binti Ali bin Nasır el-Misned tarafından imza altına alındı.

“Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı ile Katar Devleti’ndeki Lusail Üniversitesi Arasında Türkiye Türkçesi Öğretim Merkezleri Kurulmasına İlişkin İşbirliği Protokolü”nü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Lusail Üniversitesi Rektörü Ali Bin Fetais Al Mari imzaladı.

“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Çerçeve Anlaşması”na Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Katar Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Halid bin Muhammed Al Atiyye imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti Hamad Bin Khalifa Üniversitesi Arasında Bilimsel İşbirliği için Mutabakat Zaptı” ile “Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti Hamad Bin Khalifa Üniversitesi Arasında Stratejik İşbirliği Anlaşması” Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır ile Katar Vakfı Hamad bin Khalifa Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Şeyha Hind bint Hamad Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığı arasında Bilgi ve İletişim Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı”na Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır ile Katar İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanı Muhammed bin Ali Al Mannai imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Katar Devleti Maliye Bakanlığı Arasında Ortak İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”nı Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Katar Maliye Bakanı Ali bin Ahmed Al Kuwari imzaladı.

“Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Arasında Yatırımın Teşviki Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı” Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şeyh Halife bin Casim Al Sani tarafından imza altına alındı.

“Türkiye İhracatçılar Meclisi ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Arasında Mutabakat Zaptı”nı ise Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe ve Katar Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şeyh Halife bin Casim Al Sani imzaladı.

seers cmp badge