“Cumartesi günü Fatih sondaj gemimize giderek hem çalışmaları bizzat yerinde görecek hem de yeni rezerv miktarını açıklayacağız” “Cumartesi günü Fatih sondaj gemimize giderek hem çalışmaları bizzat yerinde görecek hem de yeni rezerv miktarını açıklayacağız” için yorumlar kapalı 88202

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Fatih sondaj gemisinin keşfettiği 320 milyar metreküplük doğal gaz rezervi haberinin milleti âdeta sevince boğduğunu belirterek, “Bu gemimizin hâlen süren sondaj çalışmalarından yeni müjdeler geliyor. İnşallah Cumartesi günü Fatih sondaj gemimize giderek hem çalışmaları bizzat yerinde görecek hem de yeni rezerv miktarını açıklayacağız” dedi.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM AK Parti Grup Toplantısı’na katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantıda milletvekillerine ve partililere hitaben bir konuşma yaptı.

“YENİ DÖNEMDE MECLİSİ ÇOK ÖNEMLİ GÜNDEMLER BEKLİYOR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına, geçen günlerde yaşamını yitiren Kilis Belediye Başkanı Abdi Bulut’a Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Kilis halkına başsağlığı dileyerek başladı.

Salgın döneminde milletvekilleriyle çeşitli vesilelerle, telekonferans vasıtasıyla veya kısıtlı yüz yüze programlarla bir araya geldiklerini ancak tüm milletvekillerinin katılımıyla grup toplantısı yapamadıklarını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yaklaşık yedi ay sonra bir kez daha grup toplantımız vesilesiyle sizlerle birlikte olmanın memnuniyeti içindeyim” dedi.

Meclisin, 27. Yasama Dönemi’nin en verimli yılını, geçen sene yaşadığını ve 29 Temmuz’a kadar yaptığı 233 birleşimdeki 995 oturumda, 27’si kanun ve 40’ı sözleşme olmak üzere toplam 67 düzenlemenin, Meclis’te görüşülerek kabul edildiğini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni dönemde de Meclis’i çok önemli gündemlerin beklediğini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin beklentilerine cevap verecek kanunların hazırlıklarını titizlikle takip ettiklerini, AK Parti milletvekillerinden de Meclis’in tüm çalışma safhalarında aktif katkı beklediğini söyledi.

“MECLİSİN YENİ YASAMA YILINI EN VERİMLİ ŞEKİLDE DEĞERLENDİRECEĞİZ”

TBMM’nin, kurucu vasfı ve zengin temsil yelpazesiyle, Türkiye’nin ortak vicdanını da temsil ettiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu çatı altında teröre bulaşmaması ve hukuka uygun davranması şartıyla, her siyasi görüşün yeri, anlamı, söz hakkı vardır. AK Parti, ‘Bismillah’ diyerek yola çıktığı günden beri bu zenginliğin korunması ve geliştirilmesi için çalışmıştır. Bundan sonra da aynı anlayışla hareket edeceğiz” değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM’de bu yasama döneminde de milletin beklentilerine ve ihtiyaçlarına cevap verecek düzenlemeleri, titiz bir çalışmanın ardından birer birer hayata geçirmekte kararlı olduklarının altını çizerek şöyle devam etti: “İnşallah, Cumhur İttifakı olarak kendi içimizde ortaya koyacağımız güçlü dayanışma ve gerektiğinde sağlayacağımız çok daha geniş uzlaşmalarla, Meclisin yeni yasama yılını en verimli şekilde değerlendireceğiz. Bu vesileyle bir kez daha, bugüne kadar girdiğimiz her mücadelede desteğini yanında bulduğumuz Cumhur İttifakındaki ortağımız Milliyetçi Hareket Partisine ve özellikle de Genel Başkan Sayın Devlet Bahçeli’ye şükranlarımı sunuyorum. Cumhur İttifakı olarak, ülkemizi yeni reformlarla, yeni hizmetlerle, yeni ufuklarla buluşturmayı sürdüreceğiz.”

“DİPLOMASİ KANALLARINI ETKİN ŞEKİLDE KULLANDIK”

Meclisin tatilde olduğu dönemde de çalışmalarını kesintisiz sürdürdüğünü, il ziyaretlerinde bulunduğunu,  pek çok yere telekonferans yöntemiyle bağlanarak görüşmeleri, toplantıları ve açılışları gerçekleştirdiklerini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, güvenlikten yatırımlara kadar ihtiyaç duyulan her hususta dar veya kapsamlı istişarelerde bulunduklarını ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu dönemde dünya liderleriyle yapılan çok sayıda telefon ve telekonferans görüşmesinde, bölgedeki ve küresel düzeydeki meseleleri değerlendirdiklerini aktararak, özellikle Doğu Akdeniz, Libya, Suriye, Azerbaycan gibi kriz bölgeleriyle ilgili konularda, tüm taraflarla sık sık görüşerek, diplomasi kanallarını etkin şekilde kullandıklarını vurguladı.

Suriye’de yeni insani trajedilere izin vermeyeceklerini, sınırların güvenliği konusunda asla geri adım atmayacaklarını her görüşmede açıkça dile getirdiklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin haklarını, hukuklarını, çıkarlarını gözetmeyen hiçbir planın hayata geçme şansının olmadığını, ortaya koydukları sağlam duruşla herkese gösterdiklerini belirtti.

“YUNANİSTAN’A VE KIBRIS RUM KESİMİNE HAK ETTİKLERİ CEVAPLARI SAHADA VERMEYİ SÜRDÜRECEĞİZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölgede sondaj yapan Yavuz gemisinin, bir süredir yürüttüğü çalışmayı bitirip bakım için limana yanaştığı, bakımının ardından yeni sondajlar için Akdeniz’e açılacağını ve güvenliğinin donanma tarafından sağlanacağını anlatarak, şunları kaydetti: “Aynı şekilde Oruç Reis sismik araştırma gemimiz de bakım çalışmalarının tamamlanmasıyla yeniden Akdeniz’deki görevine döndü. Barbaros Hayretin Paşa gemimiz ise Akdeniz’deki sismik araştırma çalışmalarına zaten devam ediyor. Avrupa Birliği ve NATO platformlarında yürütülen görüşmelerdeki sözlerini tutmayan Yunanistan’a ve Kıbrıs Rum kesimine hak ettikleri cevapları sahada vermeyi sürdüreceğiz. Ülkemizin sondaj filosuna kattığımız son gemi olan Kanuni, bakım çalışmalarının bitmesinin ardından, Karadeniz’deki görevi için yola çıktı. Önce İstanbul’a, ardından Zonguldak’a uğrayarak belirlenen sondaj sahasına ulaşacak Kanuni gemimizin faaliyetlerinden de müjdeli haberler bekliyoruz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fatih sondaj gemisinin keşfettiği 320 milyar metreküplük doğal gaz rezervi haberinin milleti âdeta sevince boğduğunu belirterek, “Bu gemimizin hâlen süren sondaj çalışmalarından yeni müjdeler geliyor. İnşallah Cumartesi günü Fatih sondaj gemimize giderek, hem çalışmaları bizzat yerinde görecek hem de yeni rezerv miktarını açıklayacağız” müjdesini verdi.

“MİLLETİMİZİN HER BİR FERDİNİN DERDİ BİZİM DE DERDİMİZDİR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sanayi üretiminden ihracata kadar her alanda ardı ardına salgın döneminin sıkıntılarının aşıldığına işaret eden verilerin açıkladığına işaret ederek, “Eylül ayı ihracatımız 16 milyar doların üzerine çıkarak Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştı. Dün de sanayi üretimi artışında, dünyada Singapur’un ardından ikinci sırada yer aldığımız Ağustos ayı rakamları ilan edildi” diye konuştu.

Küresel ekonomi değerlendirmelerinin, Türkiye’nin dünyadaki üretim ve tedarik pastasından aldığı payın yükseldiğini ve bunun daha da artacağını vurguladığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olan Avrupa Birliği içinde üretim ve tedarik konusunda hızlı bir yükselişe geçmiş bulunduğunu söyledi.

Salgın tedbirlerinden kaynaklanan, kimi daha farklı sebeplere dayanan sıkıntıların yaşandığını da unutmadıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Milletimizin tamamının ve her bir ferdinin derdi bizim de derdimizdir.  Ülkemizin ve şehirlerimizin her meselesi bizim de meselemizdir. Herhangi bir yerde, herhangi bir vatandaşımızın işiyle, eviyle, aşıyla, eğitimiyle, sağlığıyla, güvenliğiyle, bilhassa da geleceğiyle ilgili endişesi varsa, bunu gidermek boynumuzun borcudur. İnşallah salgının kontrol altına alınmasıyla, tedbirlerden kaynaklanan sorunlar kendiliğinden ortadan kalkacaktır” dedi.

“ÜSTLENDİĞİMİZ TARİHÎ SORUMLULUĞUN EHEMMİYETİNE UYGUN ŞEKİLDE HAREKET ETMEK ZORUNDAYIZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefet partilerinin ülke ve millet çıkarları konusundaki tavrını eleştirerek, “Muhalefet yapmak adına, bulduğu her yarayı kaşıyan, her çatlağı büyüten, amacına bakmaksızın bizim karşımızdaki herkesin yanında yer alan zihniyetten böyle bir basiret beklemiyoruz. Ama en azından ülkenin ve milletin ortak çıkarları konusunda biraz feraset, biraz akıl, biraz vicdan, biraz ahlak beklemenin de hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Teröristlerin yanında, zalim rejimlerin arkasında, darbecilerin safında, hasımlarımızın dizi dibinde yer almanın adına siyaset yapmak diyemeyiz” değerlendirmesinde bulundu.

“Üstlendiğimiz tarihî sorumluluğun ehemmiyetine uygun şekilde hareket etmek, çalışmak, mücadele vermek zorundayız” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu çerçevede gelecek günlerde yapılacak bazı il kongrelerine iştirak edeceğini, AK Parti’nin iktidara gelişinin 18. Yıl dönümü olan 3 Kasım’da da 1 milyon yeni üye kampanyasını, 81 ilde 1 milyon fidan dikerek taçlandıracaklarını açıkladı.

“MESLEK KURULUŞLARINDAKİ SORUNLAR ARTIK TAHAMMÜL EDİLEMEZ SEVİYEYE ULAŞMIŞTIR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin behemehâl çözmesi gereken sorunlarından birinin de meslek kuruluşları olduğuna dikkati çekerek, “Terör örgütünden birsini getirip Türk Tabipler Birliği’nin başına koyuyorlar. Ne zamandan beri terörle iç içe olanlar Tabipler Birliği gibi önemli bir kuruluşun başına geçebiliyor? Bunun adı, demokratik bir yaklaşım değildir. Bunun adı, terör örgütlerinin sivil toplum kuruluşlarına âdeta el koyması hadisesidir” sözlerine yer verdi.

“Bunlar, buralarda yapmaları gereken görevlerini yerine getirmiyor ama saygısızlık, hakaretse bu hakareti yapıyorlar” ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz bunlara hastalarımızı nasıl temsil edeceğiz? Nasıl bunlardan şifa arayacağız? Teröristten bu beklenir mi? Onun için Türk Tabipler Birliği başta olmak üzere diğer meslek kuruluşlarındaki sorunlar da artık tahammül edilemez seviyeye ulaşmıştır” şeklinde konuştu.

Meslek kuruluşlarının Anayasa’ya göre kurulduğunu ve kuruluş amaçları dışında faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının organlarının görevine mahkeme kararıyla son verileceğinin hükme bağlandığına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamalarına şöyle devam etti: “Türk Tabipler Birliği, bunun gibi kimi meslek kuruluşları açıkça Anayasa’ya aykırı faaliyet içindedir. Her şeyden önce bu meslek kuruluşlarının yönetimleri, söz konusu meslek mensuplarının tamamını temsil etmekten çok uzaktır. Çoklu Baro Sisteminde yapıldığı gibi aynı çalışmayı Türk Tabipler Birliği ve diğer meslek odalarında da yapmak durumundayız. Cumhur İttifakı olarak da bu konuyla ilgili çalışmayı başarılı bir şekilde sürdüreceğimize inanıyorum. Uzun yıllardır küçük ama örgütlü klikler tarafından kontrol edilen bu meslek kuruluşları sadece temsilde değil uygulamada da kuruluş amaçlarından sapmışlardır. Bu kuruluşların bir kısmının yönetim organları, ideolojik sapkınlıkların veya dar grupların çıkarlarının kalesi haline dönüşmüştür. İnsanları acımasızca katletmekten ormanları yakmaya, çocukları kaçırmaktan kadınlara tecavüze kadar her melanete bulaşmış terör örgütünü savunmak, bir meslek kuruluşunun görevi olamaz. Suriye’de kendi halkını katleden zalim bir rejimi ve onunla birlikte hareket eden bir terör örgütünü yüceltmek, bir meslek kuruluşun görevi olamaz. Kendi devletinin sınırlarını, güvenlik altına almaya yönelik harekâtlarını itibarsızlaştırmaya çalışmak, bir meslek kuruluşunun görevi olamaz.  Vatan topraklarını kurtarma mücadelesi veren Azerbaycan devletini hedef almak, bir meslek kuruluşunun görevi olamaz.”

“MİLLETİN DEĞERLERİNE SAVAŞ AÇMAK BİR MESLEK KURULUŞUNUN GÖREVİ OLAMAZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan’ın topraklarını işgalden kurtarmanın mücadelesini verirken ana muhalefetten ciddi bir ses çıkmadığına dikkati çekerek, “Görüşme talebinde bulunduklarında da Azerbaycan olumsuz cevap veriyor. Niye? Çünkü olması gereken zamanlarda onların yanında olursanız, onlara düşman olanlara karşı eğer siz Ermenilerin – ben Ermeni vatandaşlarımı kastetmiyorum, Ermeni yönetimlerini kastediyorum- Ermeni yönetimlerinin yanında yer alırsanız kusura bakmayın bu millet size ‘hoş geldin’ demez” ifadesine yer verdi.

Türkiye’de 100 bin civarında Ermenistan kökenli Ermeni olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim ülkemizde her türlü imkânlardan istifade ediyorlar. Biz, onlara karşı olumsuz bir tavır hiçbir zaman takınmadık. Ama onlar, maalesef benim Azeri kardeşlerimin topraklarını işgal etmek suretiyle onları topraklarından Dağlık Karabağ’dan ötelediler. Onlar, o toprakları terk etmek durumunda kaldılar. Şimdi verilen mücadele nedir? Biz, işgal altındaki topraklarımızı istiyoruz. Başka bir talep yok, istenen bu” dedi.

MİNSK Üçlüsünün hâlâ oyalama taktikleriyle bu işi geçiştirdiğini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eğer dünyada insan hakları, demokrasi varsa ve siz de 30 yıldır bu MİNSK Üçlüsünün içinde bu sorunu çözmekle görevliyseniz yapmanız gereken nedir? Oyalama değil, bir an önce görüşmeleri bitirip, bu toprakları sahiplerine terk etmektir, vermektir. Bir müzakere 30 yıl sürer mi? 30 yıldır oyalama” değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’deki mücahitlerin Azerbaycan’a gönderildiği iddialarına da “Bizim böyle bir derdimiz yok.  Biz, Azeri kardeşlerimize her türlü desteği vermeye varız, yine vereceğiz. MİNSK Üçlüsünün içerisinde olanların verdiği desteği niye konuşmuyorsunuz? Rusya’dan bu kadar silahlar geliyor. Aynı şekilde Fransa’dan bu kadar silahlar geliyor. Bunları niye konuşmuyorsunuz? Bunca besleme karşısında sessiz kalıyorsunuz. Gelip, Azerbaycan’a diyorsunuz ki; ‘Suriye’den mücahitleri oraya gönderiniz’. Onların kendi topraklarında işi var, oraya gitmezler” şeklinde cevap verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Milletin değerlerine savaş açmak, görev alanıyla ilgisi olmayan konularda bildiriler yayınlamak, bir meslek kuruluşunun görevi olamaz. Hükûmetin her yaptığına karşı çıkarak siyasetin en çirkef hâlini sergilemek, bir meslek kuruluşunun görevi olamaz” ifadelerini kullandı.

Her fikrin her düşüncenin içinde yer aldığı Tabipler Birliğinin oluşturulması gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhur İttifakı olarak süratle bu adımı atmaları gerektiğini, bütçenin hemen ardından Meclisin ilk işlerinden birinin bu konu olması gerektiğini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türk ve Türkiye ismini hak etmeyen meslek kuruluşlarından, bu imtiyazlarını derhal almalıyız. Türk Tabipler Birliğinin başındaki ‘Türk’ ifadesi, zaten bunlara yakışmıyor. Ondan zaten nefret ediyorlar. Onun için bir an önce bizim onların elinden bunu almamız lazım” diye konuştu.

“AZERBAYCAN’IN YANINDA OLMAYI SÜRDÜRECEĞİZ”

Azerbaycan’ın, Ermenistan tarafından işgal edilen topraklarını kurtarmak amacıyla yürüttüğü şanlı mücadeleyi bir kez daha selamladığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin imkânları ve tüm kalbiyle sonuna kadar Azerbaycan’ın yanında olmayı sürdüreceğinin altını çizdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ermenistan’ın hem saldıran taraf hem ateşkesi bozan taraf olmasına rağmen, ısrarla Azerbaycan’a baskı uygulayan ülkelerin amacı çatışmaları durdurmak değildir. Şayet öyle olsaydı, şimdiye kadar Azerbaycan’daki sivil yerleşim yerlerine ağır silahlarla, balistik füzelerle saldıran Ermenistan’ın kıpırdayamaz hâle getirilmesi lazımdı” açıklamasında bulundu.

“KAPALI MARAŞ BÖLGESİ KUZEY KIBRIS TÜRKÜNÜNDÜR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs’taki gelişmeleri de yakından takip ettiğini belirterek 1974 Barış Harekâtı’ndan beri kapalı olan Maraş bölgesindeki iki ana cadde ile sahilin geçen günlerde Kıbrıs halkının kullanımına açıldığını hatırlattı.

Kapalı Maraş bölgesinin açılmasının, Kıbrıs için tarihî bir dönüm noktası olduğunu fakat bundan rahatsız olanların bulunduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kapalı Maraş bölgesi Kuzey Kıbrıs Türkünündür, bunun bir defa böyle bilinmesi lazım. Bunun üzerinde spekülasyonlar yapmaya gerek yok” ifadesini kulandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kuzey Kıbrıs’taki soydaşlarımıza Türk kardeşlerime sesleniyorum; Bu topraklar sizin. Bu topraklara sahip çıkmanız lazım. Bu topraklara sahip çıkan siyasi iradeye de sahip çıkmanız lazım. Eğer bunu tam anlamıyla ortaya koyacak olursak inanıyorum ki Kıbrıs’ta gelecek çok daha farklı olacaktır. Bu güzel gelişmenin Kıbrıs Türklerine hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu.

İstanbul’da Atatürk Havalimanında yapılan bin 6 odalı hastanenin bir benzerini çok kısa sürede Kuzey Kıbrıs’ta da yaptıklarını açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Hastane yapımı şu anda bitmek üzere, bu hastanenin bitişiyle de alternatif bir hastaneyi Kuzey Kıbrıs’taki kardeşlerimize kazandırmış olacağız. O da yine iki aylık bir süre içerisinde bitti, bitiyor. Böylece oradaki soydaşlarımızın alternatif bir hastaneleri daha olacak. Bu da onlar için hayırlı olsun’ dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, KKTC’de ikinci tura kalan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de hayırlı şekilde neticelenmesini temenni ederek, konuşmasını tamamladı.

“ÇOK TALİHSİZ BİR AÇIKLAMA”

TBMM Grup Toplantısı’nın ardından Meclis’te gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anayasa Mahkemesi Üyesi Engin Yıldırım’ın “Işıklar yanıyor” paylaşımının hatırlatılması üzerine şöyle konuştu:

“Demek ki tartışmalı bir tweet attı. Tartışmalı bir tweet attığı için de tartışılır hâle geldi. Bunu özellikle bireysel bir tweet olarak değerlendirmek doğru olmaz. Çünkü ‘Bütün çalışıyoruz. Işıklarımız yanıyor.’ ifadesiyle zaten bir bütünü âdeta bir kolektif yapıyı ifade eden bir yaklaşım burada söz konusu. Çok talihsiz bir açıklama. Bu talihsiz açıklamayı keşke yapmamış olsaydı. Kaldı ki bir üyenin üzerine böyle bir şey düşmezdi. AYM üyesinin âdeta böyle bir sürecin içinde farklı bir şekilde yer alması âdeta bir siyasete soyunmuş olması; çok arzu ediyorsan bu işi istifa edersin, gelirsin siyasetin içerisine girersin. Siyasetin içinde bunu da bundan daha ötesini de söyleme şansını da yakalarsın.”

“İstanbul’daki yerel mahkemenin AYM kararını uygulamama yönündeki kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine de Cumhurbaşkanı Erdoğan, “O, tamamen yasanın kendi içinde sürdürdüğü bir süreçtir. Geçmişte de bunun örneği Şahin Alpay’la ilgili vardı. Yine yerel mahkeme bir karar vermek suretiyle böyle bir adımı atmıştı. Demek ki böyle bir adımı atabiliyor. Burada da yerel mahkeme, bu kararı vermek suretiyle atabileceği bir adımı atmıştır. Olay budur” ifadelerini kullandı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, AYM’nin yapısında bir değişikliğin söz konusu olması gerektiğini belirttiği hatırlatılarak, “Gelecek dönemde buna ilişkin bir çalışma görebilecek miyiz?” sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İnşallah” karşılığını verdi.

Erken seçim tartışmalarının çok sık gündeme getirildiği aktarılarak, değerlendirmesi sorulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunlar, affedersin, çocuksu şeyler. Bunlar hâlen daha siyaseti anlamadılar. İlan edilen bir tarih var. Gelişmiş ülkelerde ilan edilen tarihin dışında hiç erken seçim, şu bu dedikodusu duyar mısınız? Bu, kabile devletlerinin işidir. Kabile devletlerinde bu olur. Bunun için de bizim gündemimizde böyle bir şey kesinlikle yok. Cumhur İttifakı olarak Sayın Bahçeli’nin de ifade ettiği gibi böyle bir şey söz konusu değil. Bunun vakti saati bellidir, Haziran 2023” diye konuştu.

Previous ArticleNext Article

“Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir” “Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir” için yorumlar kapalı 24437

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Bölgemizin huzur ve esenliği için hükûmet olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Son kabinemizden bu yana özellikle dış politikada gerçekten yoğun bir gündemi geride bıraktık.

Kuzey Afrika’daki en önemli ticari ortaklarımızdan Cezayir ziyaretimiz, enerji ve müteahhitlik sektörleri başta olmak üzere ekonomik ilişkilerimiz açısından oldukça başarılı geçti. Ziyaretimizi Cezayir’le aramızdaki konsey mekanizmasına stratejik boyut eklemek suretiyle adeta taçlandırdık. Cezayir, Filistin davasının önde gelen savunucuları arasında yer alıyor. Cumhurbaşkanı kardeşim Tebbun’la görüşmemizde iki kardeş ülke olarak Gazze’ye ve Filistin davasına güçlü desteğimizi teyit ettik.

Çevrimiçi olarak düzenlenen G-20 Liderler Zirvesinde küresel ekonomideki son gelişmeleri gözden geçirme imkânı bulduk.

Geçtiğimiz hafta yaptığımız grup toplantımızda hem ülkemizin güncel siyasetine dair konuları, hem de partimizin mahalli idareler seçimleriyle ilgili hazırlıklarını değerlendirdik. Yaklaşık beş yıldır tam anlamıyla bir Fetret Devri yaşanan muhalefetin yönetimindeki belediyeleri, inşallah merkezinde hizmet, eser ve yatırımın olduğu gerçek belediyecilikle yeniden buluşturacağız.

“TERÖRÜ KAYNAĞINDA YOK ETME STRATEJİMİZİ BAŞARIYLA UYGULUYORUZ”

Millî Güvenlik Kurulumuzun kasım ayı toplantısında terörle mücadeleden bölgemizdeki gelişmelere kadar pek çok konuyu ele aldık. Terörü kaynağında yok etme stratejimizi başarıyla uyguluyoruz. Suriye’nin kuzeyinde teröristlerden temizlediğimiz bölgelerde huzur ve güven iklimi hâkim. Tel Rıfat başta olmak üzere teröristlerin kümelendiği sınırımıza yakın alanları da inşallah eninde sonunda güvenli hâle getireceğiz.

Irak sahasında devam eden Pençe harekâtlarımızla bölücü terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık. Havadan ve karadan gerçekleştirdiğimiz nokta operasyonlarımızla teröristlerin üzerindeki baskıyı sürekli artırıyoruz. Sınırlarımız içinde bölücü örgütü bitme noktasına getirdik. Bundan 40 sene önce milletimizin başına musallat edilen terör belasından Türkiye’yi tamamen kurtarmakta kararlıyız.

Buradan bir kez daha terör örgütü eliyle ülkemizi sıkıştırmaya çalışanlara sesleniyorum, Türkiye’nin güneyinde, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bir terör yapılanmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz. Operasyonlarımız neticesinde bitkisel hayata giren bölü terör örgütünü canlandırma, yeniden palazlandırma çabalarının farkındayız. Kimin ne yaptığını, kimin kiminle iş tuttuğunu çok iyi biliyoruz. Daha önce yaptığımız gibi, bir gece ansızın gelerek tüm bu senaryoları yırtıp atmaktan çekinmeyiz.

Bu vesileyle, sınırlarımız içinde ve dışında cansiperane bir şekilde görev yapan kahraman güvenlik güçlerimize Rabbimden muvaffakiyetler niyaz ediyorum. Şehitlerimizi rahmetle yâd ediyor, yarılarımıza acil şifalar diliyorum.

Türkiye’nin sınırlarında ve ötesinde yürüttüğü harekâtların stratejini hâlâ anlayamayanlara veya anladığı hâlde hazmedemeyenlere şu kelamıkibarı hatırlatmak isterim: ‘Kimi kuyu kazar her gelen içsin diye, kimi kuyu kazar her gelen düşsün diye’ Biz, ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için her geçen içsin diye barış, huzur, dostluk, kardeşlik, güven, refah kuyuları kazıyor, herkesin hizmetine sunuyoruz. Kendi akıllarınca bize, ama aslında ülkemize ve milletimize kuyu kazanları da kendi kibirleriyle, hasetleriyle, husumetleriyle, kirli hesaplarıyla baş başa bırakıyoruz.

“İKLİM KRİZİ, KONTROLSÜZ BÜYÜMENİN, AŞIRI TÜKETİM HIRSININ BİR SONUCUDUR”

İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine giderek daha fazla maruz kalıyoruz. Akdeniz çanağında yer alan Türkiye, aynı coğrafyayı paylaştığı diğer ülkelerle birlikte iklim krizinin can yakıcı sonuçlarını en çok hisseden, bundan en çok mağdur olan devletlerin başında gelmektedir. İklim krizi gerçeğiyle ne kadar erken yüzleşirsek, ülkemize yansımalarını da o derece hızlı kontrol altına alabiliriz.

İklim değişikliğinden bahsederken burada şu noktanın asla gözden kaçırılmaması gerekiyor: Bugün sekiz milyar insanın hayatını etkileyen bu krizin asıl müsebbipleri, gelişmiş, zengin, müreffeh Batılı ülkelerdir. İklim krizi, kontrolsüz büyümenin, aşırı tüketim hırsının bir sonucudur. Tabiatı bir emanet olarak değil de sömürülmesi gereken bir meta olarak gören zihniyet, son iki asırda dünyamıza çok büyük zarar vermiştir. Bu zihniyette köklü bir değişim olmadan iklim krizinin önüne geçemeyiz; Türkiye olarak her platformda bu gerçeği dile getiriyoruz.

Bir başka hakikat, iklim değişikliğiyle mücadelenin yeni adaletsizliklere, yeni sömürü düzenine yol açmamasıdır. Dünyayı en çok kirleten ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede mali açıdan daha fazla yük almaları kaçınılmazdı. Biz, insanlığa ve gelecek nesillere karşı mesuliyetimizin bir gereği olarak iklim değişikliği meselesinde elimizi taşın altına koyuyoruz. Sera gazı emisyonunda tarihi sorumluluğumuz eser miktarda olmasına rağmen, insanlığın ortak geleceğine katkıda bulunmak adına kendi imkânlarımızla çok önemli adımlar atıyoruz. Bu çerçevede ilan ettiğimiz net sıfır emisyon hedefine 2023 yılında ulaşmayı öngörüyoruz.

Dubai’de düzenlenen Dünya İklim Eylemi Zirvesi’nde tüm bu konuları artısı ve eksisiyle çok net biçimde ifade ettik. Zirve’de ayrıca Gazze’de yaşanan insanlık dramını gündeme taşıdık.

“KOMŞULARIMIZDAN BAŞLAYARAK BÖLGE ÜLKELERİYLE İŞ BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRECEĞİZ”

Dün ve önceki gün gerçekleştirdiğimiz Doha ziyaretimiz ise, hem Katar’la ikili ilişkilerimiz, hem de Körfez İş Birliği Konseyi’yle münasebetlerimiz bakımından oldukça önemliydi.

2014 yılında kurduğumuz Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komitesi’nin 9. toplantısını başarıyla icra ettik. Komite toplantıları sırasında farklı alanlarda 12 belge imzaladık. Ziyaretimizin ikinci gününde Dönem Başkanı Katar’ın onur konuğu olarak Körfez İş Birliği Konseyi 44. Zirvesi’ne iştirak ettik. Konsey üyesi ülkelerle son 20 yılda 20 milyar dolardan fazla yükselişle 23 milyar dolara çıkarttığımız ticaret hacmimizi daha da artıracağız.

Yarın Yunanistan’a gidiyoruz, ardından 18 Aralık’ta Macaristan’a bir ziyaret gerçekleştireceğiz. Karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde komşularımızdan başlayarak bölge ülkeleriyle iş birliğimizi güçlendireceğiz.

Ülkemizin uluslararası platformlar ile ikili ilişkilerinde siyasi, diplomatik ve ekonomik alanda kat ettiği her mesafe, bizi Türkiye Yüzyılı’na bir adım daha yaklaştırmaktadır. Bu anlayışla, hem içeride hem de küresel düzeyde belirlediğimiz hedeflerimize doğru yürüyüşümüzü kararlılıkla sürdürüyoruz. Hiçbir geçici sıkıntının, hiçbir sinsi çelmenin, hiçbir karanlık projenin bizi yolumuzdan alıkoymasına müsaade etmeyeceğiz. Hamdolsun, milletimiz bu hakikati görüyoruz.

İhtiyaç duyduğumuz her durumda bizim yanımızda yer alarak Türkiye Yüzyılı vizyonumuza omuz veren her bir vatandaşımıza şükranlarımı sunuyorum.

“ENFLASYONU KONTROL ALTINA ALIYORUZ”

Allah’ın izniyle insanımızı günlük hayatında sıkıntıya sokan meseleleri de birer birer çözüme kavuşturarak üstümüze serpilmeye çalışılan karamsarlık havasını darmadağın ediyoruz. En zoru geride kaldı, inşallah bundan sonra hep birlikte sürekli daha iyiye doğru gideceğiz. Enflasyonu yavaş yavaş kontrol altına alıyoruz. Hiçbir ekonomik mantıki ve ahlaki temeli olmayan fiyatlandırma davranışları, yerini rasyonel fiyatlamalara bırakmaya başladı. Salgın ve küresel krizlerle sarsılan makro finansal istikrarı güçlendirecek adımları kararlılıkla atıyoruz.

Üretim, istihdam, ihracat ve büyüme tarafındaki olumlu tablo yeni rekorlarla sürüyor. Yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 5,9 oranında büyüyerek OECD ülkeleri arasında en iyi performansı gösteren ülke olduk. Böylece 13 çeyrektir süren kesintisiz büyüme trendimizi 14’e çıkardık. 2023’ün ilk 9 aylık döneminde ekonomimiz yüzde 4,6’lık büyüme kaydetti. Kaliteli ve sürdürülebilir büyüme hedefimizden en küçük bir sapma yoktur. Yılın ilk 11 ayındaki ihracatımız 234 milyar doları buldu. Son verilere göre, istihdam 32 milyona ulaştı, işsizlik oranı ise yüzde 9,2’lere geriledi.

Çalışan emeklilerimizde serzenişlere sebep olan sıkıntıyı da gideriyoruz. Meclisimizin onayından sonra ilk düzenlemeden istifade edemeyen 4 milyon 689 bin emeklimizin hesabına bir defaya mahsus beş bin liralarını suretle yatıracağız.

Aile ve Gençlik Fonu’nun kuruluşuyla ilgili yasal süreç tamamlandı. Üniversiteli gençlerimize seçim öncesi verdiğimiz ücretsiz internet ve indirimli teknoloji desteği sözümüzü tuttuk.

İhtiyaç sahibi vatandaşlarımıza yönelik doğal gaz tüketim desteğini düzenli sosyal yardım programlarımıza dâhil ettik. Yıllık 900 ila 2500 lira arasında olan toplam 8 aylık ödeme miktarını 1500 ila 3500 liraya yükselttik. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımıza her ay aktardığımız kaynak tutarı da 450 milyon liradan 850 milyon liraya çıktı.

Daha 10 ay evvel yaşadığımız ve ülkemiz ekonomisine 104 milyar dolar ilave yük getiren deprem felaketine rağmen hiçbir insanımızı, 85 milyonun hiçbir ferdini ihmal etmiyoruz.

“YILBAŞINDA ÇALIŞANLARIMIZIN ÜCRETLERİNDE BİR ARTIŞ YAPILACAK”

Yılbaşında çalışanlarımızın ücretlerinde hem genel ekonomik dengeyi sarsmayacak, hem de onların kayıplarını telafi edecek bir artış yapılacak. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına 11 Aralık’ta başlanıyor. İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi de yormayacak ve istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi hedefiyle bu süreç yönetilecek.

Önümüzdeki yılı dengeleri yeniden sağlamlaştırma, bir sonraki yıldan itibaren olan dönemi ise atılım süreci olarak görüyoruz. Büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası yolunda bıkmadan, usanmadan, durmadan mücadele etmeyi, yürümeyi, adım-adım hedeflerimize ulaşmayı sürdüreceğiz. Yeter ki 85 milyon olarak birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, huzurumuza, mücadele azmimize sıkı sahip çıkalım, aramızda fitne fesat sokulmasına izin vermeyelim, gerisi sadece sabır ve vakit işidir. İnşallah 2028’i siyasi, ekonomik, beşeri ve askerî bakımdan bölgesinin ve dünyanın sayılı güçleri arasına girmiş bir ülke olarak karşılayacağız.

“GAZZE HALKINA UYGULANAN ZULME KARŞI ÇIKMAK İÇİN SADECE İNSAN OLMAK YETERLİDİR”

Türkiye, dünyanın neresinde bir mazlum ve mağdur var ise, inancına, rengine, kimliğine bakmadan onun yanında olmayı ilke edinmiş bir devlettir. Bu bizim medeniyetimizden, tarihimizden, kültürümüzden, ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz bir haslettir. Gerektiğinde bedel ödeme pahasına şahit olduğumuz kötülükleri yapabiliyorsak, elimizle düzeltmenin, mümkün değilse dilimizle anlatmanın, ona da mani varsa kalbimizle buz etmenin gayreti içinde olduk. Bu da imanın en zayıf derecesidir. Sadece son 70 yılımıza baktığımızda dahi bu yaklaşımın pek çok örneğini görebiliyoruz. Kore’ye bu hissiyatla gidip kan döktük, can verdik. Kıbrıs’taki soydaşlarımızı kurtarmak için bu hassasiyetle Barış Harekâtı gerçekleştirdik. Irak’ta, Suriye’de, Ukrayna’da ve daha pek çok yerde başı dara düşen insanlara kapımızı bu anlayışla açtık. İslam dünyasından, Türk coğrafyalarından, Afrika’dan, Güney Asya’dan sayısız insana bu vizyonla sahip çıktık. Karabağ’ın işgaline, Türkistan’daki zulme, Keşmir ve Arakan’daki haksızlıklara bu düşünceyle rıza göstermedik. Balkanlar’dan Kuzey Afrika’ya gönül coğrafyamızın her köşesine hep bu şekilde baktık. Bugün aynı onurlu duruşu Gazze’ye yönelik barbarlık karşısında Filistin halkının yanında yer alarak sergiliyoruz.

Tevfik Fikret’in, ‘Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa, hakkın da görülmez kolu, dönmez yüzü vardır’ dizelerinde ifade ettiği gibi, bizim safımız yalnızca bükülmez kolu, dönmez yüzüyle hakkın yanı olabilir. Üstelik Gazze’de öldürülen binlerce çocuğun, kadının, yaşlının, masumun yanında yer almak için öyle çok derin, felsefi gerekçeler aramaya gerek de yoktur. Tolstoy’un ‘Bir insan acı duyuyorsa canlıdır, başkasının acısını duyuyorsa insandır’ sözünde işaret ettiği gibi, Gazze halkına uygulanan zulme karşı çıkmak için sadece insan olmak yeterlidir. İsrail, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Filistin coğrafyasında uyguladığı her zulmün hesabını elbette verecektir, bundan kaçış yok. Netanyahu nereye kaçar bilemiyorum. Mülteci kamplarında uyguladığı katliamlar ve Gazze’de 7 Ekim’den bu yana işlediği savaş suçları, bu ülkeyi yönetenlerin yakın gelecekteki yargılanmalarında ayrı bir yere sahip olacaktır.

“İSRAİLLİ YÖNETİCİLER ER YA DA GEÇ İNSANLIK MAHKEMESİNDE YARGILANACAK”

Türkiye, kendisi gibi düşünen devletler ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte bu meseleyi her platformda gündeme getirecek, takip edecek ve somut sonuçlara ulaşmasını sağlamak için sonuna kadar çalışacaktır. Evet, İsrailli yöneticiler er ya da geç insanlık mahkemesinde yargılanacak, hak ettikleri cezaları çekecek, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklardır. Daha önemlisi, Netanyahu yönetimine bu cüreti veren, işlediği insanlık suçlarının üzerini örten Batılı ülkeler de aynı akıbeti paylaşacaklardır. Şayet Amerika ve Avrupa ülkeleri İsrail’e sınırsız siyasi, askerî ve ekonomik destek vermemiş olsa, bu terör devletinin yöneticiler böylesine pervasız ve acımasız hareket edemezdi. Esasen Batının tarihi bu bakımdan oldukça karanlıktır, oldukça çirkindir, oldukça vahşi, gaddarlık örnekleriyle doludur. Biz bunların niyetini Bosna’dan, Makedonya’dan, Yunanistan ve Bulgaristan’dan, Çanakkale’den, Ermenistan’dan, Filistin’den, Irak’tan, Suriye’den, oralardaki vahşetlerinden ve sinsi oyunlarından biliriz. Dünyayı asırlardır Batı değerleri safsatasıyla oyalayanlar, sadece kendi güvenlik ve refahları dışında hiçbir değerleri olmadığını defalarca ispatlamışlardır. Esasen Batının ‘değerlerim’ diye sunduğu inanç, felsefe, hukuk ve bilim unsurlarının tamamı başka coğrafyalara ve toplumlara aittir. Batının inancı, Kudüs Nasıra, bu felsefe, Ege ve Batı Anadolu, hukuki itibariyle Akdeniz ve Roman, bilimi Endülüs ve doğu dünyası kökenlidir. Sadece barbarlık, gerçek anlamda Batıya ait bir vasıftır. Haçlı Seferlerinde 4 milyon, sömürgelerinde 50 milyon, birinci ve ikinci dünya savaşlarında 70 milyon insanı katleden Batı, hep bu vasfını sergiliyordu.

Gazze’deki vahşete ortak olan Batı, çalıp çırptığı tüm değerleri bir kenara bırakıp yine sadece mayasındaki barbarlık dürtüsüyle hareket etmektedir. İsrail’e en küçük bir söz söyletmeyip Gazze’de yapılanları dile getirenlerin üzerine hoyratça giden Batı yönetimleri, bireysel düzlemde insan olma, kurumsal düzlemde devlet olma özelliklerini kaybetmişlerdir. Aynı şekilde, Birleşmiş Milletler ve onun en önemli organı olan Güvenlik Konseyi gibi kurumlar da bu zulüm karşısında sergiledikleri acizlikle insanlığın ortak çatısı olma hürriyetlerinden iyice uzaklaşmışlardır. Genel Sekreter Sayın Guterres’in samimi çabaları, Güvenlik Konseyi’nin kimi daimi üyeleri tarafından engellenmiştir. Biz yıllardır ‘dünya beşten büyüktür’ diye haykırırken işte bu gerçeklere işaret, bu haksızlıklara isyan ediyorduk. Buradan açıkça söylüyorum; Batının etekleri altına saklanan İsrail yönetimi, zulmünü ne kadar tırmandırırsa sonuçta ödeyeceği bedeller de o kadar ağır olacaktır. Masum çocukları, kadınları, yaşlıları, silahsız ve çaresiz insanları dünyanın en modern savaş araçlarıyla öldürmek, sadece İsrail yöneticileri gibi korkaklara mahsus bir zavallılıktır. Gazze’deki bir avuç sivil karşısında yüreği de, bacağı da titreyen İsrail’in gerçek bir orduyla, gerçek bir güçle karşı karşıya geldiğinde paramparça olacağı muhakkaktır. İsrail yönetiminin böyle bir acı akıbete gerek kalmadan bir an önce aklını başına toplamasını ümit ediyoruz. Bölgeye huzur gelmesinin tek yolunun 1967 sınırlarında Doğu Kudüs’ün Başkenti olduğu coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız, egemen bir Filistin devletinin kuruluşundan geçtiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

“GÜVENLİ ŞEHİRLER İÇİN TEK ÇARE KENTSEL DÖNÜŞÜMDÜR”

Geçtiğimiz günlerde Marmara Bölgesinde yaşanan 5,1 büyüklüğündeki nispeten hafif sarsıntı, bizlere deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Bilindiği gibi Türkiye, Alpler’den Himalaya’lara uzanan kuşak içerisinde en fazla deprem riski taşıyan beşinci ülkedir. Topraklarımızın yüzde 66’sı, nüfusumuzun yüzde 71’i deprem açısından riskli alanlarda yer alıyor. Ülkemizde son bir asırda altı ve üzeri büyüklükte 231 deprem meydana geldi. Bu afetlerde 130 binden fazla canımızı toprağa verdik. Son olarak 6 Şubat depremlerinde 50 binden fazla insanımız yıkıntıların altında kalarak hayatını kaybetti. Rabbim, deprem şehitlerimize rahmet eylesin. Onları cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin diyorum.

Bu coğrafyada yaşamak demek, deprem gerçeğiyle yüzleşmek, karşımızdaki tehlikeyi kabullenmek ve ona göre hareket etmek demektir. Önümüzdeki tablonun bize gösterdiği tek çözüm yolu, depreme dayanıklı binalar yapmaktır, yani kentsel dönüşüm dediğimiz bu adımı atmak ve bu adımı attık. Maalesef ülkemiz uzunca bir süre bu toprakların hakkını vermek yerine, hakkına giren bir anlayışla yönetildiği için diğer pek çok husus gibi deprem tehlikesi de göz ardı edilmiştir. Büyük yıkıma yol açan 1999 felaketi, bu meselenin yeniden ve güçlü bir şekilde gündeme gelmesine, standartların yeniden belirlenmesine vesile oldu. Biz de bu süreci daha ileriye taşıyarak 2012 yılında tarihimizde ilk defa kentsel dönüşüm yasasını çıkarttık. Yapı Denetim Kanunu başta olmak üzere konuyla ilgili mevzuatı güncelledik, geliştirdik. Kentsel dönüşüm yasasının çıktığı tarihten bugüne kadar hayata geçen projelerde Türkiye genelinde 480 milyar liralık yatırımla 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşümünü tamamladık. Hâlihazırda ülke genelinde yaklaşık 400 bin bağımsız bölümün dönüşüm süreci devam ediyor. Türkiye’de yaklaşık 31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan 36 milyon bağımsız bölüm var. Bunların 6 milyonu deprem riski altındadır. Üstelik bunların yaklaşık yarısının da acilen dönüşmesi gerekiyor. Dolayısıyla, güvenli şehirler için tek çare kentsel dönüşümdür. Kentsel dönüşümün ne kadar önemli olduğunun en son ve somut örneği 6 Şubat depremleridir. Bu hakikati görmezden gelmek, ertelemek, siyasi çıkarlar için istismarına yeltenmek çok açık ve net söylüyorum, ülkemize ihanet etmek demektir. Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur.^

“TOKİ VASITASIYLA 1,3 MİLYON KONUTU HAK SAHİPLERİNE TESLİM ETTİK”

Hazreti Mevlana, ‘akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir’ der. İnancımızda da tedbir tevekkülden önce gelir. Hükûmet olarak kentsel dönüşüm konusuna ilk günden beri hep bu zaviyeden baktık. Vatandaşlarımızı gecekondu denilen sağlıksız yapılarla birlikte depreme dayanaksız yüksek katlı binalardan da kurtararak onları modern, güvenilir, dayanıklı yuvalara kavuşturmayı hedefledik. Zemin artı üç olsun, zemin artı dört olsun, bilemediniz zemin artı beş olsun dedik. Ve o günden bugüne inşaatlarımızı bu şekilde yapıyoruz. TOKİ Başkanlığımız bu sürecin öncüsü olarak gerçekten kritik bir rol üstlendi. Maruz kaldığı onca haksız, insafsız eleştirilere rağmen TOKİ vasıtasıyla şimdiye kadar 1,3 milyon konutu tamamladık, hak sahiplerine teslim ettik. Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki attığımız her adımda tamamen ideolojik saiklerle hareket eden bir kesimi karşımızda bulduk. Akla hayale gelmedik bahanelerle ve hatta iftiraya varan kampanyalarla projelerimize sürekli takoz oldular. Ne kendileri bir iş yaptılar ne de bizim bu meseleyi çözmemizi istediler. Kanundaki boşlukları kullanarak yalan ve yanlış bilgilerle insanımızın aklını bulandırarak kentsel dönüşüm projelerimizi sabote ettiler. Maalesef bunun acısını depremin yıktığı birçok şehrimizde yaşadık. Vatandaşlarımızın canları ve mallarıyla bir daha böyle bedeller ödememesi için kentsel dönüşüm çalışmalarımızı bir üst seviyeye çıkarma kararı aldık. Bu amaçla geçtiğimiz Eylül ayında çok geniş bir katılımla Deprem Gerçeği ve Kentsel Dönüşüm Şûrası düzenledik. Şûrada ortaya çıkan teklifler Şûranın en güzel neticesi de oydu, diğer çalışmalar ışığında yeni bir kentsel dönüşüm yasası hazırladık. Kanun teklifimiz geçtiğimiz aybaşında Meclisimizden onay aldı ve yürürlüğe girdi.

Yeni kentsel dönüşüm mevzuatının yürürlüğe girmesiyle birlikte muhalefet ve malum çevreler daha önce yaptıkları gibi hemen tezvirata başladı. Vatandaşın malına el konulacak, bu iftiradan başlayarak rantsal dönüşüm bühtanına kadar sayısız yalanı tedavüle soktular. Oysa kanunda ne böyle bir ifade var, ne de böyle bir durum söz konusu değildi. Düzenlemenin tek bir gayesi vardır o da kentsel dönüşüm sürecindeki engelleri ortadan kaldırmak ve dönüşüm sürecini hızlandırmaktır.

“BİNALARIN KENTSEL DÖNÜŞÜME DÂHİL EDİLMESİ SALT ÇOĞUNLUĞA BAĞLANDI”

Yeni kanunla kentsel dönüşüm konusunda yapılan değişiklikler şunlardır: Daha önce çok daha yüksek çoğunluk gerektiren çok sayıda bağımsız birime sahip binaların kentsel dönüşüme dâhil edilmesi salt çoğunluğa bağlandı. Yani bir binada oturanların yüzde 50’sinden 1 fazlası onay verdiği zaman kentsel dönüşüm ve inşaat ruhsatı alınabilmesi mümkün hâle getirildi. İmar planlarının ilan-askı ve itiraz süreçleri kısaltıldı. Tebligatların yapıların kapısına asılabilmesi, elektronik devlet üzerinden bildirilebilmesi ve muhtarlıklarda ilan edilebilmesiyle süreç hızlandırıldı.

Deprem riskinin en çok hissedildiği yerlerin başında gelen İstanbul’daki kentsel dönüşüm projeleri için yarısı bizden kampanyasının uygulanabilmesi amacıyla yasaya mali yardım hükmü de eklendi. Diğer şehirlerimizin her biri için de oranın şartlarına, ihtiyaçlarına, beklentilerine uygun özgün modeller geliştirilmesine imkân tanındı. Anlaşmazlıkların çözümü için arabuluculuk sisteminin devreye alınmasından, ihtisas mahkemelerine kadar çeşitli mekanizmalar getirildi. Dönüşüm alanlarında imar planlarının yeni kurulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığınca onaylanması zorunluluğu getirilerek istismarların ve gecikmelerin önüne geçilmesi hedeflendi. Hak sahibinin borcunu ödeyememesi hâlinde dönüşen konut borcu nispetinde Hazine’ye teshil edilmesi ve yine hak sahibine ömür boyu ücretsiz tahsisine imkân verildi.

Yerleşime uygun olmayan bütün bu alanların riskli alan olarak belirlenmesi ve bu alanlarda yapılaşmaya izin verilmemesi temin edildi. Kentsel dönüşüm projelerine kamu desteği için kaynak sağlayacak yöntemler geliştirildi. Yapılan tüm bu düzenlemelerin amacı kentsel dönüşümü hızlandırarak milletin ve şehirlerimizin can ve mal güvenliğini sağlamaktır.

Küçük çıkar kavgalarıyla veya kaygılarıyla kentsel dönüşüm projelerinin geciktirilmesinin önüne geçilebilmesi ancak bu şekilde mümkündür. Yeni kanunla getirilen düzenlemelerde herhangi bir rant sağlama amacı veya hak sahiplerinin başka bir bölgeye gönderilmesi söz konusu değildir. Kim bunun aksini iddia ediyorsa, müfteridir, yalancıdır, bu milletin iyiliğini istemiyor demektir.

“2024 YILI BÜTÇEMİZDE DEPREMZEDE ŞEHİRLERİMİZİN YENİDEN İNŞASINA 1 TRİLYON LİRA KAYNAK AYIRDIK”

Dönüşüm çalışmalarında Pazartesi günü 5.1 büyüklüğünde bir depremle sarsılan Marmara Bölgemize daha fazla özel önem vermemiz elbette sebepsiz değildir. Süreci diğer şehirlerimizde yönetmek ve hızlandırmak nispeten daha kolaydır. Ancak, İstanbul’un da içinde yer aldığı Marmara Bölgemizde yaşanacak bir felaketin, Allah korusun, tüm Türkiye’ye ağır maliyeti olacaktır; bu gerçek karşımızdayken başka türlü hareket edemeyiz. Amacımız, İstanbul’da her yıl 350 bin konut inşa ederek 5 yıl içinde acil dönüşüm gerektiren tüm binaları yenilemektir.

Tabi bu arada 6 Şubat depremlerinde yıkılan şehirlerimizi ayağa kaldırmaya yönelik çalışmalarımızda en küçük bir aksaklığa, en küçük bir ihmale izin vermiyoruz, vermeyeceğiz. İnşasına başlanan 250 bin bağımsız bölümden 46 binini yılbaşından önce hak sahiplerine teslim edeceğiz, takip eden aylarda da biten konutların teslimini sürdüreceğiz.

Vatandaşlarımızdan gelen taleplere, bütün bunlara kulak vererek yerinde dönüşümü kolaylaştıracak hibe ve kredi desteklerini içeren yeni modelleri de devreye aldık. Yerinde dönüşüm projelerine başvuru sayısı 247 bini buldu. Sadece bölgedeki altyapı çalışmaları için 40 milyar liralık kaynağı ilgili kurumlarımızın kullanımına tahsis ettik. 2024 yılı bütçemizde depremzede şehirlerimizin yeniden inşasına 1 trilyon lira kaynak ayırdık. Deprem bölgesindeki şehirlerimizde sadece konut yapmakla kalmıyor, bu şehirlere kimliğini veren ticari alanları ve kültürel yapıları da yeniden ayağa kaldırıyoruz.

Ayrıca, bu şehirlerimizin meydanlarını, kent merkezlerini ve önemli ana caddelerini yine Hükûmet olarak biz yapıyoruz.

“81 VİLAYETİMİZİN TAMAMINDA PROJELERİMİZ DEVAM EDİYOR”

Aynı şekilde depremde zarar gören yollar ve ulaştırma yatırımlarıyla ilgili sorunları da yine biz giderdik, biz gideriyoruz. Deprem bölgesinde şu an yapım süreci devam eden yeni yolların toplam uzunluğu 180 kilometreyi buluyor. Deprem şehirlerimiz başta olmak üzere 81 vilayetimizin tamamındaki yol, otoyol, köprü, tünel, viyadük ve metro projelerimiz de devam ediyor.

Hava ve demir yolu ulaşımında açılışa hazır devasa yatırımlarımız var. Önümüzdeki dönemde yapımı tamamlanan ulaştırma projelerimizin resmî açılışlarını peyderpey inşallah yapmaya devam edeceğiz.

Hiç kimsenin ülkemizi depreme hazırlamadaki en önemli aracımız olan kentsel dönüşüm projelerini dinamitlemesine, yavaşlatmasına, sulandırmasına izin vermeyeceğiz.

Milletimizin de siyasi istismarcılara kulak asmayacağına inanıyorum. Bu konuda bize destek veren herkese şükranlarımı özellikle sunuyorum.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sizleri bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim ile bir araya geldi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim ile bir araya geldi için yorumlar kapalı 236790

Türkiye ile Katar arasındaki Yüksek Stratejik Komite’nin Dokuzuncu Toplantısı vesilesiyle Katar’a bir ziyaret gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani ile Lusail Sarayı’nda bir araya geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim tarafından resmî törenle karşılandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim’in tören alanındaki yerlerini almasının ardından iki ülke millî marşları çalındı.

Katar Emiri Şeyh Temim ile tören kıtasını denetleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, askerleri selamladı. İki ülke heyetlerinin takdiminin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim, baş başa görüşmeye geçti.

Baş başa görüşmenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim, Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komite Dokuzuncu Toplantısı’na başkanlık etti.

Toplantının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim’in huzurunda, iki ülke arasındaki anlaşmaların imza törenine geçildi.

İKİ ÜLKE ARASINDA İMZALANAN ANLAŞMALAR

“Türkiye Cumhuriyeti ve Katar Devleti Arasında Yüksek Stratejik Komite Dokuzuncu Toplantısına İlişkin Ortak Bildiri” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ile Katar Dışişleri Bakanlığı Arasında Karşılıklı Çıkar Sağlayan Konular Hakkında Siyasi İstişareler Kurulmasına Dair Mutabakat Zaptı”na Dışişleri Bakanı Fidan ve Katar Dışişleri Bakanı Al Sani imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Katar Kültür Bakanlığı Arasında Kültürel Alanda İşbirliği Mutabakat Zaptı’nın Uygulanmasına Yönelik Üçüncü Yürütme Programı 2024-2025” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Katar Kültür Bakanı Abdurrahman bin Hamed Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Katar Devleti Çalışma Bakanlığı Arasında Çalışma Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”nı Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Çalışma Bakanı Ali Bin Semih Al Marri imzaladı.

“Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü ile Katar Devleti Hayır İşleri Düzenleme Kurumu arasında İnsani Yardım ve Hayır İşleri alanında İşbirliği Hususunda Mutabakat Zaptı” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Sosyal Kalkınma ve Aile Bakanı Meryem binti Ali bin Nasır el-Misned tarafından imza altına alındı.

“Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı ile Katar Devleti’ndeki Lusail Üniversitesi Arasında Türkiye Türkçesi Öğretim Merkezleri Kurulmasına İlişkin İşbirliği Protokolü”nü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Lusail Üniversitesi Rektörü Ali Bin Fetais Al Mari imzaladı.

“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Çerçeve Anlaşması”na Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Katar Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Halid bin Muhammed Al Atiyye imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti Hamad Bin Khalifa Üniversitesi Arasında Bilimsel İşbirliği için Mutabakat Zaptı” ile “Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti Hamad Bin Khalifa Üniversitesi Arasında Stratejik İşbirliği Anlaşması” Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır ile Katar Vakfı Hamad bin Khalifa Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Şeyha Hind bint Hamad Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığı arasında Bilgi ve İletişim Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı”na Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır ile Katar İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanı Muhammed bin Ali Al Mannai imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Katar Devleti Maliye Bakanlığı Arasında Ortak İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”nı Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Katar Maliye Bakanı Ali bin Ahmed Al Kuwari imzaladı.

“Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Arasında Yatırımın Teşviki Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı” Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şeyh Halife bin Casim Al Sani tarafından imza altına alındı.

“Türkiye İhracatçılar Meclisi ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Arasında Mutabakat Zaptı”nı ise Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe ve Katar Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şeyh Halife bin Casim Al Sani imzaladı.

seers cmp badge