Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bursa Şehir Hastanesi ve İstanbul-İzmir Otoyolu Ortak Açılış Töreni’nde konuştu Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bursa Şehir Hastanesi ve İstanbul-İzmir Otoyolu Ortak Açılış Töreni’nde konuştu için yorumlar kapalı 99187

Mehmet Ali Setencioğlu,Enerji petrol Medya Ceo

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bursa Şehir Hastanesi ve İstanbul-İzmir Otoyolu ortak açılış töreninde yaptığı konuşmada, “Geçtiğimiz 17 yılda yaptığımız hizmetler, yatırımlar, gerçekleştirdiğimiz reformlarla Türkiye’yi egemenliğini gerçek anlamda kullanabilen bir ülke hâline getirdik. Bugün maruz kaldığımız onca saldırıya, tuzağa, tehdide, şantaja rağmen dimdik ayaktaysak bunu geçtiğimiz 17 yılda ülkemizi getirdiğimiz yere borçluyuz” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bursa-İzmir Otoyolu Badırga Mevkii’nde düzenlenen Bursa Şehir Hastanesi ve İstanbul-İzmir Otoyolu ortak açılış törenine katıldı.

İSTANBUL İLE İZMİR ARASINDAKİ SEYAHAT HIZLI, GÜVENLİ VE KONFORLU HÂLE GELDİ”

Programda vatandaşlara hitap eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bursa’ya hem vatandaşlarla hasret gidermek hem de iki önemli yatırımın açılış sevincini paylaşmak üzere geldiklerini belirterek bugün bir tarih yazarak İstanbul’u İzmir’e farklı bir şekilde bağladıklarını ve Bursa’ya muhteşem bir şehir hastanesi kazandırdıklarını söyledi.

İstanbul-Bursa-Balıkesir-Manisa-İzmir Otoyolu’nun Türkiye’nin son dönemdeki en önemli yatırımlarından biri olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, proje içerisinde yer alan Osmangazi Köprüsü’nün dünyada sayılı köprülerden biri olduğunu, projenin etapları tamamlandıkça hizmete açıldığını, bugün de kalan 192 kilometrelik bölümü açarak toplamda 426 kilometrelik İstanbul-Bursa-İzmir Otoyolu’nun tamamının hizmete gireceğini bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, projede yer alan viyadüklerin, tünellerin kolay yapılmadığını, dağların kolay aşılmadığını dile getirerek, “Ama biz Ferhat olduk Ferhat. Dağları deldik Şirin’e ulaştık. Böylece İstanbul ile İzmir arasındaki seyahati hızlı, güvenli ve konforlu hâle getirmenin yanında, yolu da 100 kilometre kısaltıyoruz. İleride inşallah 1915 Çanakkale Köprüsü’nün de içinde yer aldığı Tekirdağ-Çanakkale-Balıkesir otobanını da bu yolla birleştireceğiz” dedi.

“İSTANBUL-İZMİR OTOYOLU TÜRKİYE İÇİN HER BAKIMDAN KAZANÇLI, KÂRLI BİR PROJEDİR”

Açılışı yapılan otoban güzergâhındaki İstanbul, Kocaeli, Bursa, Balıkesir, Manisa ve İzmir’in aynı zamanda Türkiye’nin dünyaya açılan en önemli ihracat kapılarına da ev sahipliği yaptığına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu bölgemiz, ülkemizin millî gelirinin yüzde 64’ünü üretiyor, dile kolay. Maliyeti 11 milyar dolar olan bu projenin ülkemiz ekonomisine sadece yakıt ve zaman katkısı yıllık 3,5 milyar liradır. İş bilenin kılıç kuşananın. Laf ola beri gele yok, iş üretiyoruz. Bu yol sayesinde turizm hızlanacak, sanayi hızlanacak, ticari faaliyetler de aynen hızlanacak, ülkemize çok daha fazla katkı sağlayacağı açıkça ortadadır” ifadelerini kullandı.

Otoyolu inşa eden ve sözleşme tarihinden itibaren 22 yıl 4 ay süreyle işletecek ortak girişim grubunun devlete 6,3 milyar ödeme yapacağının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Netice olarak bu otoyol Türkiye için her bakımdan kazançlı, kârlı bir projedir. Peki devletin kasasından bir şeyi çıkıyor mu? Hayır, mesele bu, eğer bu çalışıyorsa işi bitiririz” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’nin 17 yıllık iktidarının alametifarikalarından birinin de ulaşım meselesi olduğuna vurgu yaparak, “6 bin 100 kilometreden devraldığımız bölünmüş yol uzunluğumuzu bugün 26 bin 764 kilometreye ulaştırdık. Farkımız bu” şeklinde konuştu.

İktidara geldiklerinde bin 714 kilometre olan otoyol uzunluğunu, 2 bin 875 kilometreye çıkardıklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölünmüş yol ile bağlı il sayısını altıdan 77’ye, karayolu tünel sayısını 83’ten 367’ye, karayolu tünel uzunluğunu da 50 kilometreden 473 kilometreye yükselttikleri bilgisini paylaştı.

“TÜRKİYE’NİN TÜMÜNDE ULAŞTIRMA YATIRIMLARI KESİNTİSİZ SÜRDÜRÜLÜYOR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, vatandaşlardan yaz tatili ve Kurban Bayramı’nda yapacakları seyahatlerde trafik kurallarına uymalarını rica ederek, “Biliyorsunuz yolların kuralları vardır, bu kurallara uyalım. Bu kurallara uyarak seyahatimizi yapalım ki bayramlarımızı acıya döndürmeyelim, bunu özellikle sizlerden rica ediyorum” dedi.

Ulaştırma, yolcu ve yük taşımacılığı alanlarındaki atılımları anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, alt yapıyı güçlendirmek ve güvenli trafik anlayışını yerleştirmek suretiyle Türkiye’deki trafik kazalarının azaltılmasında çok önemli mesafe kat edildiğini, bu yılın Temmuz ayına kadar trafik kazalarında yüzde 12’lik, ölümlü kazalarda yüzde 30’luk, yaralanmalı kazalarda yüzde 12’lik bir azalma yaşandığını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin tümünde ve Bursa’da da ulaştırma yatırımlarının kesintisiz sürdürüldüğünün altını çizerek, kentte toplamda maliyeti 1,5 milyar lira olan 18 karayolu projesinin yapımının devam ettiğini ve tamamının iki yıla kadar bitirileceğini bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bursa-Bilecik Hızlı Tren Projesi’ndeki sıkıntıların da bir an önce çözülerek hem Ankara-Bursa hem de Bursa-İstanbul arasını 2 saat 15 dakikaya düşürecek bu hattı mutlaka hizmete sunacaklarını açıkladı.

“TÜRKİYE’YE VE ŞEHİRLERE ÇAĞ ATLATTIK”

AK Parti hükûmetlerinin sağlık konusunu da önceliklerin ilk sıralarına yerleştirdiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, millete, Türkiye’yi eğitim, sağlık, emniyet ve adalet üzerinde yükselteceklerinin sözünü verdiklerini anımsatarak sözlerini tuttuklarını belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün açılışı yapılan bin 355 yataklı Bursa Şehir Hastanesi’nin de sözlerini tuttuklarının örneklerinden biri olduğunu ifade ederek şehir hastanesinin altı ihtisas hastanesi ve diğer birimleriyle sağlık alanında yüksek standartlara sahip bir şaheser olduğunu söyledi.

Şehir içindeki raylı sistemi 5,5 kilometre uzatarak hastaneye ulaşır hâle getireceklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Bursa ile birlikte ülkemizdeki şehir hastanesi sayısını 10’na ve toplamdaki yatak kapasitesini de 13 bin 417’ye çıkarmış olduk. Hâlen toplamda 17 bin 800 yatak kapasiteli 10 adet şehir hastanesinin inşaatı sürüyor. İhale ve planlama aşamasındakilerle birlikte 44 bin 846 yatak kapasiteli 31 adet sağlık tesisini milletimizin hizmetine sunmayı hedefliyoruz. Son 17 yılda sadece Bursa’ya 27’si hastane olmak üzere toplam 68 adet sağlık tesisi kazandırdık. Ayrıca 750 yataklı Osmangazi Çekirge Devlet Hastanesi’yle birlikte yedi sağlık tesisinin yapımına devam ediyoruz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’nin yaptığı yatırımların Türkiye’ye ve şehirlere çağ atlattığını, ancak birilerinin icraatlara çamur atarak siyasi menfaat devşirmenin peşinde koştuğunu dile getirerek, hizmet yarışında esamesi okunmayanların çamur atma, karalama, yalanlama ve çarpıtma işine gelince en önde olmalarının takdirini millete bıraktığını kaydetti.

“TÜRKİYE, DÜNYADA YAP-İŞLET-DEVRET MODELİNİ EN BAŞARILI ŞEKİLDE UYGULAYAN ÜLKE DURUMUNDADIR”

Şehir hastanelerinin yap-işlet-devret modeliyle yapıldığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu hastaneler şayet devlet bütçesiyle yapılmış olsaydı elbette ihale rakamı inşaatın dışındaki tabelada yazıyor olacaktı ama bu hastaneleri devlet kendisi inşa etmiyor. Zaten bu işi devlet bütçesinden yapmaya kalksak şu ana kadar değil 10 tanesini bitirip, 10’unun da inşaatını veya hazırlığını bitirme aşamasına getirmeyi, belki iki, üçünü bile tamamlayamazdık. Çünkü devletin sağlık yatırımlarına ayırabildiği rakam belli” değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehir hastaneleri, İstanbul-İzmir Otoyolu, İstanbul Havalimanı ve diğer devlet yatırımlarının da kamu-özel ortaklığıyla yapıldığına işaret ederek,  “yap-işlet-devret” modelinde özel sektör tarafından yatırımın yapıldığını, kamunun da belirlenen sürede hem hizmet alıcı olarak projede yer aldığını hem de sürenin sonunda malın sahibi olduğunu anlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, katıldıkları uluslararası toplantılarda ve yaptıkları dış ziyaretlerde muhataplarının soruları üzerine uyguladıkları “yap-işlet-devret” modelini anlattıklarını ifade ederek, “İşte bu G-20 toplantılarında ağırlıklı olarak Türkiye hep bunu anlattı, anlatıyor. Türkiye dünyada bu modeli en etkin ve başarılı şekilde uygulayan ülke durumundadır. Dolayısıyla burada önemli olan Bursa Şehir Hastanesi’ni veya diğer eserleri inşa eden diğer firmaların ne harcadığı değil, bizim buradan aldığımız hizmet için ne ödediğimizdir. Biz bir şey ödemedik” sözlerine yer verdi.

Hastanedeki yeni tıbbi cihazların Türk halkına layık olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: “Şu ana kadar hizmete giren projelerdeki gerçekleşmeler, bu eserlerin kullanım süreleri bitip kamuya devri yapıldığında herkes için memnuniyet verici bir tabloyla karışılacağımıza işaret ediyor. Biz düşündük araştırdık, denedik, başardık ve bu yolla ülkemizi pek çok eserin sahibi yaptık. Tabii önüne üç koyun verseniz akşama ikisini kaybedecek bir kişiye bu incelikleri anlatmak zor. Atalarımız ne güzel söylemiş; ‘Görmeye göz gerek/Sezmeye öz gerek’ diyor. Hazreti Mevlana da ‘İki parmağınla iki gözünü kapat, şu dünyada hiçbir şey görmezsin/Sen göremiyorsun diye âlem yok değil.’ diyerek aynı mesajı veriyor.”

“ÜLKEMİZİN HAKKININ, GELECEĞİNİN SÖZ KONUSU OLDUĞU HER YERDE ASLANLAR GİBİ MÜCADELE ETTİK”

Bursa’nın medeniyetin gözbebeği, sadece Osmanlı hakanlarının değil aynı zamanda gönül sultanlarının da şehri olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eşrefoğlu Rumi’nin “Adı Aşk” şiirini okuyarak Türkiye’nin her alanda yepyeni bir yola girmeye hazırlandığı süreçte Bursa’nın, AK Parti’nin yanında olmasının güçlerine güç ve morallerine moral kattığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Geçtiğimiz 17 yılda yaptığımız hizmetler, yatırımlar, gerçekleştirdiğimiz reformlarla Türkiye’yi egemenliğini gerçek anlamda kullanabilen bir ülke haline getirdik. Bugün maruz kaldığımız onca saldırıya, tuzağa, tehdide, şantaja rağmen dimdik ayaktaysak, bunu geçtiğimiz 17 yılda ülkemizi getirdiğimiz yere borçluyuz” diye konuştu.

Türkiye’nin millî gelirinin AK Parti iktidarları döneminde 236 milyar dolardan 2013 yılında 950 milyar dolara kadar çıktığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Peki, 2013 yılından sonra ne oldu da bu yükseliş süreci durdu, hatta kurdaki oynaklık sebebiyle kâğıt üzerinde de olsa geriledi. Bu ülkede yaşayan herkes Türkiye’nin 2013 yılından bugüne kadar hangi badirelerden geçerek geldiğini iyi bilir” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Suriye politikasına ilişkin bilgi vererek, “Kardeşlerim, şimdi de Fırat’ın doğusuna gireceğiz. Biz bunu Rusya’yla da paylaştık, Amerika’yla da paylaştık, çünkü oralardan bize bu taciz atışları devam ettikçe bizim sessiz kalmamız mümkün değildir. Ve şu anda biz bir yere kadar sabrederiz o sabrın bir sonu var” şeklinde konuştu.

Köroğlu’nun “Mert dayanır, namert kaçar” sözünü hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz ülkemizin ve milletimizin hakkının, hukukunun, çıkarının geleceğinin söz konusu olduğu her yerde aslanlar gibi mücadele ettik, ediyoruz, etmeyi sürdüreceğiz” diye konuştu.

Türkiye’nin PKK, PYD-YPG, DEAŞ ve FETÖ’e karşı mücadele verdiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ama bütün bunlara karşı CHP Genel Başkanı kimi zaman terör örgütlerinin, kimi zaman darbecilerin, kimi zaman şu veya bu dış gücün arkasına saklanarak bize zehirli oklar yağdırmaya devam edecek” ifadesini kullandı.

“TÜRKİYE ANCAK ÜRETMEKLE, İHRACATLA, İSTİHDAMLA BÜYÜR, GELİŞİR VE ZENGİNLEŞİR”

Merkez Bankası’nın faizleri indirdiğini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bak müjdeyi veriyorum, enflasyon da düşecek bunu da göreceksiniz. Ve yatırımcı kardeşlerime buradan sesleniyorum, yatırımcıların şehri Bursa artık mevcut yatırımlarınızı geliştirin, genişletin. Yatırıma girecek olanlar aynı şekilde, ama istihdamı da artırın ki bir an önce bizler üretime artıralım, rekabeti artıralım, bunun yanında da inşallah büyümeyi artıralım” sözlerini kullandı.

Döviz kurunun belli bir seviyenin üzerine çıkamadığını, bankaların ardı ardına faiz indirimi açıkladığını, turizmde tüm dönemlerin en başarılı sezonunun yaşandığını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sanayi üretiminden istihdama kadar tüm göstergelerde olumlu yönde bir yükselişin görüldüğünü, ihracatın yıllık 170 milyar dolar sınırını geçerek, düzenli yükselişini sürdürdüğünü, cari açığın da 1 yılda 58 milyar dolardan, 2,4 milyar dolar düzeyine gerilediğini açıkladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Velhasıl ülkemizin üzerine atılmak istenen ekonomi bombası da bu tuzakları kuranların elinde patladı. Buradan tüm vatandaşlarıma bir çağrıda bulunuyorum, sanayicisinden esnafına, ücretli çalışanından girişimcisine kadar herkes artık ekonomimizle ilgili spekülasyonlara kulaklarını tıkayıp işine, gücüne bakmalıdır. Yeni bir yatırım mı yapacaksınız? Yapın, hemen başlayın. İşinizi mi büyüteceksiniz? Hemen kolları sıvayın. Tezgâhlarınız boş mu duruyor? Kapasitenizi düşük mü kullanıyorsunuz? Hemen start düğmelerine basın. Projeniz, planınız, girişim niyetiniz mi var? Hiç durmayın hemen yarın sabah işe koyulun. Türkiye ancak üretmekle, ihracatla, istihdamla büyür, gelişir ve zenginleşir. Bekleme dönemi sona erdi, artık çalışmak zamanı” diye konuştu.

“TÜRKİYE’Yİ HEDEFLERİNE ULAŞTIRMAK İÇİN GEREKEN ADIMLARI KARARLILIKLA ATMAYI SÜRDÜRECEĞİZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’den Doğu Akdeniz’e kadar her yerde Türkiye’nin ve milletin hakkını, hukukunu korumak için gece gündüz mücadeleye devam edeceklerini vurgulayarak, “Meclisimiz bir yandan, Cumhurbaşkanlığı olarak biz bakanlarımızla, kurumlarımızla diğer yandan Türkiye’yi hedeflerine ulaştırmak için gereken adımları kararlılıkla atmayı sürdüreceğiz. Önümüzdeki bir yılı kazasız belasız geride bıraktığımız da Rabbimin inayetiyle yeni ve çok daha büyük bir şahlanış dönemine inşallah hep birlikte gireceğiz” dedi.

Otoyolun ve Bursa Şehir Hastanesi’nin Türkiye’ye ve millete hayırlı olmasını Allah’tan temenni eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, yapımında ve ülkeye kazandırılmasında emeği geçen bakanlara ve herkese millet adına şükranlarını sundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının ardından, beraberindekilerle kurdele keserek toplu açılışı gerçekleştirdi. Açılış töreninden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, hizmete alınan yolda bir süre test sürüşü yaptı.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN, BURSA ŞEHİR HASTANESİ’Nİ ZİYARET ETTİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehirdeki temasları kapsamında Bursa Şehir Hastanesi’ni de ziyaret etti. Hastanede incelemeler yaparak tedavi gören vatandaşlara geçmiş olsun ziyaretinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hastaneden ayrılırken açılış kurdelesi kesti.

Burada kısa bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bursa Şehir Hastanesi’nin resmen açılışının gerçekleştirildiğini belirterek, “Bunlar bizim için tarihî bir dönüm noktasıydı. Tarihî bir gündü. Her iki önemli açılışı yapmak suretiyle Bursa’da bir dönüşümü yaşadık. Gerek şifa kaynağımız olan Bursa Şehir Hastanesi gerekse ‘Yol medeniyettir’ diye yola çıktığımız bu İstanbul-İzmir Otoyolu tüm insanlığa özellikle ülkemiz halkına hayırlı olsun diyoruz” dedi.

Toplu açılış törenine; Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan, Bursa Valisi Yakup Canbolat ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş da katıldı.

 

Mehmet Ali Setencioğlu,Enerji petrol Medya Ceo

Previous ArticleNext Article

“Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir” “Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir” için yorumlar kapalı 24436

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Bölgemizin huzur ve esenliği için hükûmet olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Son kabinemizden bu yana özellikle dış politikada gerçekten yoğun bir gündemi geride bıraktık.

Kuzey Afrika’daki en önemli ticari ortaklarımızdan Cezayir ziyaretimiz, enerji ve müteahhitlik sektörleri başta olmak üzere ekonomik ilişkilerimiz açısından oldukça başarılı geçti. Ziyaretimizi Cezayir’le aramızdaki konsey mekanizmasına stratejik boyut eklemek suretiyle adeta taçlandırdık. Cezayir, Filistin davasının önde gelen savunucuları arasında yer alıyor. Cumhurbaşkanı kardeşim Tebbun’la görüşmemizde iki kardeş ülke olarak Gazze’ye ve Filistin davasına güçlü desteğimizi teyit ettik.

Çevrimiçi olarak düzenlenen G-20 Liderler Zirvesinde küresel ekonomideki son gelişmeleri gözden geçirme imkânı bulduk.

Geçtiğimiz hafta yaptığımız grup toplantımızda hem ülkemizin güncel siyasetine dair konuları, hem de partimizin mahalli idareler seçimleriyle ilgili hazırlıklarını değerlendirdik. Yaklaşık beş yıldır tam anlamıyla bir Fetret Devri yaşanan muhalefetin yönetimindeki belediyeleri, inşallah merkezinde hizmet, eser ve yatırımın olduğu gerçek belediyecilikle yeniden buluşturacağız.

“TERÖRÜ KAYNAĞINDA YOK ETME STRATEJİMİZİ BAŞARIYLA UYGULUYORUZ”

Millî Güvenlik Kurulumuzun kasım ayı toplantısında terörle mücadeleden bölgemizdeki gelişmelere kadar pek çok konuyu ele aldık. Terörü kaynağında yok etme stratejimizi başarıyla uyguluyoruz. Suriye’nin kuzeyinde teröristlerden temizlediğimiz bölgelerde huzur ve güven iklimi hâkim. Tel Rıfat başta olmak üzere teröristlerin kümelendiği sınırımıza yakın alanları da inşallah eninde sonunda güvenli hâle getireceğiz.

Irak sahasında devam eden Pençe harekâtlarımızla bölücü terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık. Havadan ve karadan gerçekleştirdiğimiz nokta operasyonlarımızla teröristlerin üzerindeki baskıyı sürekli artırıyoruz. Sınırlarımız içinde bölücü örgütü bitme noktasına getirdik. Bundan 40 sene önce milletimizin başına musallat edilen terör belasından Türkiye’yi tamamen kurtarmakta kararlıyız.

Buradan bir kez daha terör örgütü eliyle ülkemizi sıkıştırmaya çalışanlara sesleniyorum, Türkiye’nin güneyinde, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bir terör yapılanmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz. Operasyonlarımız neticesinde bitkisel hayata giren bölü terör örgütünü canlandırma, yeniden palazlandırma çabalarının farkındayız. Kimin ne yaptığını, kimin kiminle iş tuttuğunu çok iyi biliyoruz. Daha önce yaptığımız gibi, bir gece ansızın gelerek tüm bu senaryoları yırtıp atmaktan çekinmeyiz.

Bu vesileyle, sınırlarımız içinde ve dışında cansiperane bir şekilde görev yapan kahraman güvenlik güçlerimize Rabbimden muvaffakiyetler niyaz ediyorum. Şehitlerimizi rahmetle yâd ediyor, yarılarımıza acil şifalar diliyorum.

Türkiye’nin sınırlarında ve ötesinde yürüttüğü harekâtların stratejini hâlâ anlayamayanlara veya anladığı hâlde hazmedemeyenlere şu kelamıkibarı hatırlatmak isterim: ‘Kimi kuyu kazar her gelen içsin diye, kimi kuyu kazar her gelen düşsün diye’ Biz, ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için her geçen içsin diye barış, huzur, dostluk, kardeşlik, güven, refah kuyuları kazıyor, herkesin hizmetine sunuyoruz. Kendi akıllarınca bize, ama aslında ülkemize ve milletimize kuyu kazanları da kendi kibirleriyle, hasetleriyle, husumetleriyle, kirli hesaplarıyla baş başa bırakıyoruz.

“İKLİM KRİZİ, KONTROLSÜZ BÜYÜMENİN, AŞIRI TÜKETİM HIRSININ BİR SONUCUDUR”

İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine giderek daha fazla maruz kalıyoruz. Akdeniz çanağında yer alan Türkiye, aynı coğrafyayı paylaştığı diğer ülkelerle birlikte iklim krizinin can yakıcı sonuçlarını en çok hisseden, bundan en çok mağdur olan devletlerin başında gelmektedir. İklim krizi gerçeğiyle ne kadar erken yüzleşirsek, ülkemize yansımalarını da o derece hızlı kontrol altına alabiliriz.

İklim değişikliğinden bahsederken burada şu noktanın asla gözden kaçırılmaması gerekiyor: Bugün sekiz milyar insanın hayatını etkileyen bu krizin asıl müsebbipleri, gelişmiş, zengin, müreffeh Batılı ülkelerdir. İklim krizi, kontrolsüz büyümenin, aşırı tüketim hırsının bir sonucudur. Tabiatı bir emanet olarak değil de sömürülmesi gereken bir meta olarak gören zihniyet, son iki asırda dünyamıza çok büyük zarar vermiştir. Bu zihniyette köklü bir değişim olmadan iklim krizinin önüne geçemeyiz; Türkiye olarak her platformda bu gerçeği dile getiriyoruz.

Bir başka hakikat, iklim değişikliğiyle mücadelenin yeni adaletsizliklere, yeni sömürü düzenine yol açmamasıdır. Dünyayı en çok kirleten ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede mali açıdan daha fazla yük almaları kaçınılmazdı. Biz, insanlığa ve gelecek nesillere karşı mesuliyetimizin bir gereği olarak iklim değişikliği meselesinde elimizi taşın altına koyuyoruz. Sera gazı emisyonunda tarihi sorumluluğumuz eser miktarda olmasına rağmen, insanlığın ortak geleceğine katkıda bulunmak adına kendi imkânlarımızla çok önemli adımlar atıyoruz. Bu çerçevede ilan ettiğimiz net sıfır emisyon hedefine 2023 yılında ulaşmayı öngörüyoruz.

Dubai’de düzenlenen Dünya İklim Eylemi Zirvesi’nde tüm bu konuları artısı ve eksisiyle çok net biçimde ifade ettik. Zirve’de ayrıca Gazze’de yaşanan insanlık dramını gündeme taşıdık.

“KOMŞULARIMIZDAN BAŞLAYARAK BÖLGE ÜLKELERİYLE İŞ BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRECEĞİZ”

Dün ve önceki gün gerçekleştirdiğimiz Doha ziyaretimiz ise, hem Katar’la ikili ilişkilerimiz, hem de Körfez İş Birliği Konseyi’yle münasebetlerimiz bakımından oldukça önemliydi.

2014 yılında kurduğumuz Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komitesi’nin 9. toplantısını başarıyla icra ettik. Komite toplantıları sırasında farklı alanlarda 12 belge imzaladık. Ziyaretimizin ikinci gününde Dönem Başkanı Katar’ın onur konuğu olarak Körfez İş Birliği Konseyi 44. Zirvesi’ne iştirak ettik. Konsey üyesi ülkelerle son 20 yılda 20 milyar dolardan fazla yükselişle 23 milyar dolara çıkarttığımız ticaret hacmimizi daha da artıracağız.

Yarın Yunanistan’a gidiyoruz, ardından 18 Aralık’ta Macaristan’a bir ziyaret gerçekleştireceğiz. Karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde komşularımızdan başlayarak bölge ülkeleriyle iş birliğimizi güçlendireceğiz.

Ülkemizin uluslararası platformlar ile ikili ilişkilerinde siyasi, diplomatik ve ekonomik alanda kat ettiği her mesafe, bizi Türkiye Yüzyılı’na bir adım daha yaklaştırmaktadır. Bu anlayışla, hem içeride hem de küresel düzeyde belirlediğimiz hedeflerimize doğru yürüyüşümüzü kararlılıkla sürdürüyoruz. Hiçbir geçici sıkıntının, hiçbir sinsi çelmenin, hiçbir karanlık projenin bizi yolumuzdan alıkoymasına müsaade etmeyeceğiz. Hamdolsun, milletimiz bu hakikati görüyoruz.

İhtiyaç duyduğumuz her durumda bizim yanımızda yer alarak Türkiye Yüzyılı vizyonumuza omuz veren her bir vatandaşımıza şükranlarımı sunuyorum.

“ENFLASYONU KONTROL ALTINA ALIYORUZ”

Allah’ın izniyle insanımızı günlük hayatında sıkıntıya sokan meseleleri de birer birer çözüme kavuşturarak üstümüze serpilmeye çalışılan karamsarlık havasını darmadağın ediyoruz. En zoru geride kaldı, inşallah bundan sonra hep birlikte sürekli daha iyiye doğru gideceğiz. Enflasyonu yavaş yavaş kontrol altına alıyoruz. Hiçbir ekonomik mantıki ve ahlaki temeli olmayan fiyatlandırma davranışları, yerini rasyonel fiyatlamalara bırakmaya başladı. Salgın ve küresel krizlerle sarsılan makro finansal istikrarı güçlendirecek adımları kararlılıkla atıyoruz.

Üretim, istihdam, ihracat ve büyüme tarafındaki olumlu tablo yeni rekorlarla sürüyor. Yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 5,9 oranında büyüyerek OECD ülkeleri arasında en iyi performansı gösteren ülke olduk. Böylece 13 çeyrektir süren kesintisiz büyüme trendimizi 14’e çıkardık. 2023’ün ilk 9 aylık döneminde ekonomimiz yüzde 4,6’lık büyüme kaydetti. Kaliteli ve sürdürülebilir büyüme hedefimizden en küçük bir sapma yoktur. Yılın ilk 11 ayındaki ihracatımız 234 milyar doları buldu. Son verilere göre, istihdam 32 milyona ulaştı, işsizlik oranı ise yüzde 9,2’lere geriledi.

Çalışan emeklilerimizde serzenişlere sebep olan sıkıntıyı da gideriyoruz. Meclisimizin onayından sonra ilk düzenlemeden istifade edemeyen 4 milyon 689 bin emeklimizin hesabına bir defaya mahsus beş bin liralarını suretle yatıracağız.

Aile ve Gençlik Fonu’nun kuruluşuyla ilgili yasal süreç tamamlandı. Üniversiteli gençlerimize seçim öncesi verdiğimiz ücretsiz internet ve indirimli teknoloji desteği sözümüzü tuttuk.

İhtiyaç sahibi vatandaşlarımıza yönelik doğal gaz tüketim desteğini düzenli sosyal yardım programlarımıza dâhil ettik. Yıllık 900 ila 2500 lira arasında olan toplam 8 aylık ödeme miktarını 1500 ila 3500 liraya yükselttik. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımıza her ay aktardığımız kaynak tutarı da 450 milyon liradan 850 milyon liraya çıktı.

Daha 10 ay evvel yaşadığımız ve ülkemiz ekonomisine 104 milyar dolar ilave yük getiren deprem felaketine rağmen hiçbir insanımızı, 85 milyonun hiçbir ferdini ihmal etmiyoruz.

“YILBAŞINDA ÇALIŞANLARIMIZIN ÜCRETLERİNDE BİR ARTIŞ YAPILACAK”

Yılbaşında çalışanlarımızın ücretlerinde hem genel ekonomik dengeyi sarsmayacak, hem de onların kayıplarını telafi edecek bir artış yapılacak. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına 11 Aralık’ta başlanıyor. İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi de yormayacak ve istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi hedefiyle bu süreç yönetilecek.

Önümüzdeki yılı dengeleri yeniden sağlamlaştırma, bir sonraki yıldan itibaren olan dönemi ise atılım süreci olarak görüyoruz. Büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası yolunda bıkmadan, usanmadan, durmadan mücadele etmeyi, yürümeyi, adım-adım hedeflerimize ulaşmayı sürdüreceğiz. Yeter ki 85 milyon olarak birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, huzurumuza, mücadele azmimize sıkı sahip çıkalım, aramızda fitne fesat sokulmasına izin vermeyelim, gerisi sadece sabır ve vakit işidir. İnşallah 2028’i siyasi, ekonomik, beşeri ve askerî bakımdan bölgesinin ve dünyanın sayılı güçleri arasına girmiş bir ülke olarak karşılayacağız.

“GAZZE HALKINA UYGULANAN ZULME KARŞI ÇIKMAK İÇİN SADECE İNSAN OLMAK YETERLİDİR”

Türkiye, dünyanın neresinde bir mazlum ve mağdur var ise, inancına, rengine, kimliğine bakmadan onun yanında olmayı ilke edinmiş bir devlettir. Bu bizim medeniyetimizden, tarihimizden, kültürümüzden, ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz bir haslettir. Gerektiğinde bedel ödeme pahasına şahit olduğumuz kötülükleri yapabiliyorsak, elimizle düzeltmenin, mümkün değilse dilimizle anlatmanın, ona da mani varsa kalbimizle buz etmenin gayreti içinde olduk. Bu da imanın en zayıf derecesidir. Sadece son 70 yılımıza baktığımızda dahi bu yaklaşımın pek çok örneğini görebiliyoruz. Kore’ye bu hissiyatla gidip kan döktük, can verdik. Kıbrıs’taki soydaşlarımızı kurtarmak için bu hassasiyetle Barış Harekâtı gerçekleştirdik. Irak’ta, Suriye’de, Ukrayna’da ve daha pek çok yerde başı dara düşen insanlara kapımızı bu anlayışla açtık. İslam dünyasından, Türk coğrafyalarından, Afrika’dan, Güney Asya’dan sayısız insana bu vizyonla sahip çıktık. Karabağ’ın işgaline, Türkistan’daki zulme, Keşmir ve Arakan’daki haksızlıklara bu düşünceyle rıza göstermedik. Balkanlar’dan Kuzey Afrika’ya gönül coğrafyamızın her köşesine hep bu şekilde baktık. Bugün aynı onurlu duruşu Gazze’ye yönelik barbarlık karşısında Filistin halkının yanında yer alarak sergiliyoruz.

Tevfik Fikret’in, ‘Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa, hakkın da görülmez kolu, dönmez yüzü vardır’ dizelerinde ifade ettiği gibi, bizim safımız yalnızca bükülmez kolu, dönmez yüzüyle hakkın yanı olabilir. Üstelik Gazze’de öldürülen binlerce çocuğun, kadının, yaşlının, masumun yanında yer almak için öyle çok derin, felsefi gerekçeler aramaya gerek de yoktur. Tolstoy’un ‘Bir insan acı duyuyorsa canlıdır, başkasının acısını duyuyorsa insandır’ sözünde işaret ettiği gibi, Gazze halkına uygulanan zulme karşı çıkmak için sadece insan olmak yeterlidir. İsrail, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Filistin coğrafyasında uyguladığı her zulmün hesabını elbette verecektir, bundan kaçış yok. Netanyahu nereye kaçar bilemiyorum. Mülteci kamplarında uyguladığı katliamlar ve Gazze’de 7 Ekim’den bu yana işlediği savaş suçları, bu ülkeyi yönetenlerin yakın gelecekteki yargılanmalarında ayrı bir yere sahip olacaktır.

“İSRAİLLİ YÖNETİCİLER ER YA DA GEÇ İNSANLIK MAHKEMESİNDE YARGILANACAK”

Türkiye, kendisi gibi düşünen devletler ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte bu meseleyi her platformda gündeme getirecek, takip edecek ve somut sonuçlara ulaşmasını sağlamak için sonuna kadar çalışacaktır. Evet, İsrailli yöneticiler er ya da geç insanlık mahkemesinde yargılanacak, hak ettikleri cezaları çekecek, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklardır. Daha önemlisi, Netanyahu yönetimine bu cüreti veren, işlediği insanlık suçlarının üzerini örten Batılı ülkeler de aynı akıbeti paylaşacaklardır. Şayet Amerika ve Avrupa ülkeleri İsrail’e sınırsız siyasi, askerî ve ekonomik destek vermemiş olsa, bu terör devletinin yöneticiler böylesine pervasız ve acımasız hareket edemezdi. Esasen Batının tarihi bu bakımdan oldukça karanlıktır, oldukça çirkindir, oldukça vahşi, gaddarlık örnekleriyle doludur. Biz bunların niyetini Bosna’dan, Makedonya’dan, Yunanistan ve Bulgaristan’dan, Çanakkale’den, Ermenistan’dan, Filistin’den, Irak’tan, Suriye’den, oralardaki vahşetlerinden ve sinsi oyunlarından biliriz. Dünyayı asırlardır Batı değerleri safsatasıyla oyalayanlar, sadece kendi güvenlik ve refahları dışında hiçbir değerleri olmadığını defalarca ispatlamışlardır. Esasen Batının ‘değerlerim’ diye sunduğu inanç, felsefe, hukuk ve bilim unsurlarının tamamı başka coğrafyalara ve toplumlara aittir. Batının inancı, Kudüs Nasıra, bu felsefe, Ege ve Batı Anadolu, hukuki itibariyle Akdeniz ve Roman, bilimi Endülüs ve doğu dünyası kökenlidir. Sadece barbarlık, gerçek anlamda Batıya ait bir vasıftır. Haçlı Seferlerinde 4 milyon, sömürgelerinde 50 milyon, birinci ve ikinci dünya savaşlarında 70 milyon insanı katleden Batı, hep bu vasfını sergiliyordu.

Gazze’deki vahşete ortak olan Batı, çalıp çırptığı tüm değerleri bir kenara bırakıp yine sadece mayasındaki barbarlık dürtüsüyle hareket etmektedir. İsrail’e en küçük bir söz söyletmeyip Gazze’de yapılanları dile getirenlerin üzerine hoyratça giden Batı yönetimleri, bireysel düzlemde insan olma, kurumsal düzlemde devlet olma özelliklerini kaybetmişlerdir. Aynı şekilde, Birleşmiş Milletler ve onun en önemli organı olan Güvenlik Konseyi gibi kurumlar da bu zulüm karşısında sergiledikleri acizlikle insanlığın ortak çatısı olma hürriyetlerinden iyice uzaklaşmışlardır. Genel Sekreter Sayın Guterres’in samimi çabaları, Güvenlik Konseyi’nin kimi daimi üyeleri tarafından engellenmiştir. Biz yıllardır ‘dünya beşten büyüktür’ diye haykırırken işte bu gerçeklere işaret, bu haksızlıklara isyan ediyorduk. Buradan açıkça söylüyorum; Batının etekleri altına saklanan İsrail yönetimi, zulmünü ne kadar tırmandırırsa sonuçta ödeyeceği bedeller de o kadar ağır olacaktır. Masum çocukları, kadınları, yaşlıları, silahsız ve çaresiz insanları dünyanın en modern savaş araçlarıyla öldürmek, sadece İsrail yöneticileri gibi korkaklara mahsus bir zavallılıktır. Gazze’deki bir avuç sivil karşısında yüreği de, bacağı da titreyen İsrail’in gerçek bir orduyla, gerçek bir güçle karşı karşıya geldiğinde paramparça olacağı muhakkaktır. İsrail yönetiminin böyle bir acı akıbete gerek kalmadan bir an önce aklını başına toplamasını ümit ediyoruz. Bölgeye huzur gelmesinin tek yolunun 1967 sınırlarında Doğu Kudüs’ün Başkenti olduğu coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız, egemen bir Filistin devletinin kuruluşundan geçtiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

“GÜVENLİ ŞEHİRLER İÇİN TEK ÇARE KENTSEL DÖNÜŞÜMDÜR”

Geçtiğimiz günlerde Marmara Bölgesinde yaşanan 5,1 büyüklüğündeki nispeten hafif sarsıntı, bizlere deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Bilindiği gibi Türkiye, Alpler’den Himalaya’lara uzanan kuşak içerisinde en fazla deprem riski taşıyan beşinci ülkedir. Topraklarımızın yüzde 66’sı, nüfusumuzun yüzde 71’i deprem açısından riskli alanlarda yer alıyor. Ülkemizde son bir asırda altı ve üzeri büyüklükte 231 deprem meydana geldi. Bu afetlerde 130 binden fazla canımızı toprağa verdik. Son olarak 6 Şubat depremlerinde 50 binden fazla insanımız yıkıntıların altında kalarak hayatını kaybetti. Rabbim, deprem şehitlerimize rahmet eylesin. Onları cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin diyorum.

Bu coğrafyada yaşamak demek, deprem gerçeğiyle yüzleşmek, karşımızdaki tehlikeyi kabullenmek ve ona göre hareket etmek demektir. Önümüzdeki tablonun bize gösterdiği tek çözüm yolu, depreme dayanıklı binalar yapmaktır, yani kentsel dönüşüm dediğimiz bu adımı atmak ve bu adımı attık. Maalesef ülkemiz uzunca bir süre bu toprakların hakkını vermek yerine, hakkına giren bir anlayışla yönetildiği için diğer pek çok husus gibi deprem tehlikesi de göz ardı edilmiştir. Büyük yıkıma yol açan 1999 felaketi, bu meselenin yeniden ve güçlü bir şekilde gündeme gelmesine, standartların yeniden belirlenmesine vesile oldu. Biz de bu süreci daha ileriye taşıyarak 2012 yılında tarihimizde ilk defa kentsel dönüşüm yasasını çıkarttık. Yapı Denetim Kanunu başta olmak üzere konuyla ilgili mevzuatı güncelledik, geliştirdik. Kentsel dönüşüm yasasının çıktığı tarihten bugüne kadar hayata geçen projelerde Türkiye genelinde 480 milyar liralık yatırımla 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşümünü tamamladık. Hâlihazırda ülke genelinde yaklaşık 400 bin bağımsız bölümün dönüşüm süreci devam ediyor. Türkiye’de yaklaşık 31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan 36 milyon bağımsız bölüm var. Bunların 6 milyonu deprem riski altındadır. Üstelik bunların yaklaşık yarısının da acilen dönüşmesi gerekiyor. Dolayısıyla, güvenli şehirler için tek çare kentsel dönüşümdür. Kentsel dönüşümün ne kadar önemli olduğunun en son ve somut örneği 6 Şubat depremleridir. Bu hakikati görmezden gelmek, ertelemek, siyasi çıkarlar için istismarına yeltenmek çok açık ve net söylüyorum, ülkemize ihanet etmek demektir. Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur.^

“TOKİ VASITASIYLA 1,3 MİLYON KONUTU HAK SAHİPLERİNE TESLİM ETTİK”

Hazreti Mevlana, ‘akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir’ der. İnancımızda da tedbir tevekkülden önce gelir. Hükûmet olarak kentsel dönüşüm konusuna ilk günden beri hep bu zaviyeden baktık. Vatandaşlarımızı gecekondu denilen sağlıksız yapılarla birlikte depreme dayanaksız yüksek katlı binalardan da kurtararak onları modern, güvenilir, dayanıklı yuvalara kavuşturmayı hedefledik. Zemin artı üç olsun, zemin artı dört olsun, bilemediniz zemin artı beş olsun dedik. Ve o günden bugüne inşaatlarımızı bu şekilde yapıyoruz. TOKİ Başkanlığımız bu sürecin öncüsü olarak gerçekten kritik bir rol üstlendi. Maruz kaldığı onca haksız, insafsız eleştirilere rağmen TOKİ vasıtasıyla şimdiye kadar 1,3 milyon konutu tamamladık, hak sahiplerine teslim ettik. Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki attığımız her adımda tamamen ideolojik saiklerle hareket eden bir kesimi karşımızda bulduk. Akla hayale gelmedik bahanelerle ve hatta iftiraya varan kampanyalarla projelerimize sürekli takoz oldular. Ne kendileri bir iş yaptılar ne de bizim bu meseleyi çözmemizi istediler. Kanundaki boşlukları kullanarak yalan ve yanlış bilgilerle insanımızın aklını bulandırarak kentsel dönüşüm projelerimizi sabote ettiler. Maalesef bunun acısını depremin yıktığı birçok şehrimizde yaşadık. Vatandaşlarımızın canları ve mallarıyla bir daha böyle bedeller ödememesi için kentsel dönüşüm çalışmalarımızı bir üst seviyeye çıkarma kararı aldık. Bu amaçla geçtiğimiz Eylül ayında çok geniş bir katılımla Deprem Gerçeği ve Kentsel Dönüşüm Şûrası düzenledik. Şûrada ortaya çıkan teklifler Şûranın en güzel neticesi de oydu, diğer çalışmalar ışığında yeni bir kentsel dönüşüm yasası hazırladık. Kanun teklifimiz geçtiğimiz aybaşında Meclisimizden onay aldı ve yürürlüğe girdi.

Yeni kentsel dönüşüm mevzuatının yürürlüğe girmesiyle birlikte muhalefet ve malum çevreler daha önce yaptıkları gibi hemen tezvirata başladı. Vatandaşın malına el konulacak, bu iftiradan başlayarak rantsal dönüşüm bühtanına kadar sayısız yalanı tedavüle soktular. Oysa kanunda ne böyle bir ifade var, ne de böyle bir durum söz konusu değildi. Düzenlemenin tek bir gayesi vardır o da kentsel dönüşüm sürecindeki engelleri ortadan kaldırmak ve dönüşüm sürecini hızlandırmaktır.

“BİNALARIN KENTSEL DÖNÜŞÜME DÂHİL EDİLMESİ SALT ÇOĞUNLUĞA BAĞLANDI”

Yeni kanunla kentsel dönüşüm konusunda yapılan değişiklikler şunlardır: Daha önce çok daha yüksek çoğunluk gerektiren çok sayıda bağımsız birime sahip binaların kentsel dönüşüme dâhil edilmesi salt çoğunluğa bağlandı. Yani bir binada oturanların yüzde 50’sinden 1 fazlası onay verdiği zaman kentsel dönüşüm ve inşaat ruhsatı alınabilmesi mümkün hâle getirildi. İmar planlarının ilan-askı ve itiraz süreçleri kısaltıldı. Tebligatların yapıların kapısına asılabilmesi, elektronik devlet üzerinden bildirilebilmesi ve muhtarlıklarda ilan edilebilmesiyle süreç hızlandırıldı.

Deprem riskinin en çok hissedildiği yerlerin başında gelen İstanbul’daki kentsel dönüşüm projeleri için yarısı bizden kampanyasının uygulanabilmesi amacıyla yasaya mali yardım hükmü de eklendi. Diğer şehirlerimizin her biri için de oranın şartlarına, ihtiyaçlarına, beklentilerine uygun özgün modeller geliştirilmesine imkân tanındı. Anlaşmazlıkların çözümü için arabuluculuk sisteminin devreye alınmasından, ihtisas mahkemelerine kadar çeşitli mekanizmalar getirildi. Dönüşüm alanlarında imar planlarının yeni kurulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığınca onaylanması zorunluluğu getirilerek istismarların ve gecikmelerin önüne geçilmesi hedeflendi. Hak sahibinin borcunu ödeyememesi hâlinde dönüşen konut borcu nispetinde Hazine’ye teshil edilmesi ve yine hak sahibine ömür boyu ücretsiz tahsisine imkân verildi.

Yerleşime uygun olmayan bütün bu alanların riskli alan olarak belirlenmesi ve bu alanlarda yapılaşmaya izin verilmemesi temin edildi. Kentsel dönüşüm projelerine kamu desteği için kaynak sağlayacak yöntemler geliştirildi. Yapılan tüm bu düzenlemelerin amacı kentsel dönüşümü hızlandırarak milletin ve şehirlerimizin can ve mal güvenliğini sağlamaktır.

Küçük çıkar kavgalarıyla veya kaygılarıyla kentsel dönüşüm projelerinin geciktirilmesinin önüne geçilebilmesi ancak bu şekilde mümkündür. Yeni kanunla getirilen düzenlemelerde herhangi bir rant sağlama amacı veya hak sahiplerinin başka bir bölgeye gönderilmesi söz konusu değildir. Kim bunun aksini iddia ediyorsa, müfteridir, yalancıdır, bu milletin iyiliğini istemiyor demektir.

“2024 YILI BÜTÇEMİZDE DEPREMZEDE ŞEHİRLERİMİZİN YENİDEN İNŞASINA 1 TRİLYON LİRA KAYNAK AYIRDIK”

Dönüşüm çalışmalarında Pazartesi günü 5.1 büyüklüğünde bir depremle sarsılan Marmara Bölgemize daha fazla özel önem vermemiz elbette sebepsiz değildir. Süreci diğer şehirlerimizde yönetmek ve hızlandırmak nispeten daha kolaydır. Ancak, İstanbul’un da içinde yer aldığı Marmara Bölgemizde yaşanacak bir felaketin, Allah korusun, tüm Türkiye’ye ağır maliyeti olacaktır; bu gerçek karşımızdayken başka türlü hareket edemeyiz. Amacımız, İstanbul’da her yıl 350 bin konut inşa ederek 5 yıl içinde acil dönüşüm gerektiren tüm binaları yenilemektir.

Tabi bu arada 6 Şubat depremlerinde yıkılan şehirlerimizi ayağa kaldırmaya yönelik çalışmalarımızda en küçük bir aksaklığa, en küçük bir ihmale izin vermiyoruz, vermeyeceğiz. İnşasına başlanan 250 bin bağımsız bölümden 46 binini yılbaşından önce hak sahiplerine teslim edeceğiz, takip eden aylarda da biten konutların teslimini sürdüreceğiz.

Vatandaşlarımızdan gelen taleplere, bütün bunlara kulak vererek yerinde dönüşümü kolaylaştıracak hibe ve kredi desteklerini içeren yeni modelleri de devreye aldık. Yerinde dönüşüm projelerine başvuru sayısı 247 bini buldu. Sadece bölgedeki altyapı çalışmaları için 40 milyar liralık kaynağı ilgili kurumlarımızın kullanımına tahsis ettik. 2024 yılı bütçemizde depremzede şehirlerimizin yeniden inşasına 1 trilyon lira kaynak ayırdık. Deprem bölgesindeki şehirlerimizde sadece konut yapmakla kalmıyor, bu şehirlere kimliğini veren ticari alanları ve kültürel yapıları da yeniden ayağa kaldırıyoruz.

Ayrıca, bu şehirlerimizin meydanlarını, kent merkezlerini ve önemli ana caddelerini yine Hükûmet olarak biz yapıyoruz.

“81 VİLAYETİMİZİN TAMAMINDA PROJELERİMİZ DEVAM EDİYOR”

Aynı şekilde depremde zarar gören yollar ve ulaştırma yatırımlarıyla ilgili sorunları da yine biz giderdik, biz gideriyoruz. Deprem bölgesinde şu an yapım süreci devam eden yeni yolların toplam uzunluğu 180 kilometreyi buluyor. Deprem şehirlerimiz başta olmak üzere 81 vilayetimizin tamamındaki yol, otoyol, köprü, tünel, viyadük ve metro projelerimiz de devam ediyor.

Hava ve demir yolu ulaşımında açılışa hazır devasa yatırımlarımız var. Önümüzdeki dönemde yapımı tamamlanan ulaştırma projelerimizin resmî açılışlarını peyderpey inşallah yapmaya devam edeceğiz.

Hiç kimsenin ülkemizi depreme hazırlamadaki en önemli aracımız olan kentsel dönüşüm projelerini dinamitlemesine, yavaşlatmasına, sulandırmasına izin vermeyeceğiz.

Milletimizin de siyasi istismarcılara kulak asmayacağına inanıyorum. Bu konuda bize destek veren herkese şükranlarımı özellikle sunuyorum.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sizleri bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim ile bir araya geldi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim ile bir araya geldi için yorumlar kapalı 236790

Türkiye ile Katar arasındaki Yüksek Stratejik Komite’nin Dokuzuncu Toplantısı vesilesiyle Katar’a bir ziyaret gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani ile Lusail Sarayı’nda bir araya geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim tarafından resmî törenle karşılandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim’in tören alanındaki yerlerini almasının ardından iki ülke millî marşları çalındı.

Katar Emiri Şeyh Temim ile tören kıtasını denetleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, askerleri selamladı. İki ülke heyetlerinin takdiminin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim, baş başa görüşmeye geçti.

Baş başa görüşmenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim, Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komite Dokuzuncu Toplantısı’na başkanlık etti.

Toplantının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim’in huzurunda, iki ülke arasındaki anlaşmaların imza törenine geçildi.

İKİ ÜLKE ARASINDA İMZALANAN ANLAŞMALAR

“Türkiye Cumhuriyeti ve Katar Devleti Arasında Yüksek Stratejik Komite Dokuzuncu Toplantısına İlişkin Ortak Bildiri” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ile Katar Dışişleri Bakanlığı Arasında Karşılıklı Çıkar Sağlayan Konular Hakkında Siyasi İstişareler Kurulmasına Dair Mutabakat Zaptı”na Dışişleri Bakanı Fidan ve Katar Dışişleri Bakanı Al Sani imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Katar Kültür Bakanlığı Arasında Kültürel Alanda İşbirliği Mutabakat Zaptı’nın Uygulanmasına Yönelik Üçüncü Yürütme Programı 2024-2025” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Katar Kültür Bakanı Abdurrahman bin Hamed Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Katar Devleti Çalışma Bakanlığı Arasında Çalışma Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”nı Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Çalışma Bakanı Ali Bin Semih Al Marri imzaladı.

“Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü ile Katar Devleti Hayır İşleri Düzenleme Kurumu arasında İnsani Yardım ve Hayır İşleri alanında İşbirliği Hususunda Mutabakat Zaptı” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Katar Sosyal Kalkınma ve Aile Bakanı Meryem binti Ali bin Nasır el-Misned tarafından imza altına alındı.

“Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı ile Katar Devleti’ndeki Lusail Üniversitesi Arasında Türkiye Türkçesi Öğretim Merkezleri Kurulmasına İlişkin İşbirliği Protokolü”nü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Lusail Üniversitesi Rektörü Ali Bin Fetais Al Mari imzaladı.

“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Çerçeve Anlaşması”na Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Katar Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Halid bin Muhammed Al Atiyye imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti Hamad Bin Khalifa Üniversitesi Arasında Bilimsel İşbirliği için Mutabakat Zaptı” ile “Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti Hamad Bin Khalifa Üniversitesi Arasında Stratejik İşbirliği Anlaşması” Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır ile Katar Vakfı Hamad bin Khalifa Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Şeyha Hind bint Hamad Al Sani tarafından imzalandı.

“Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Katar Devleti İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığı arasında Bilgi ve İletişim Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı”na Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır ile Katar İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanı Muhammed bin Ali Al Mannai imza attı.

“Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Katar Devleti Maliye Bakanlığı Arasında Ortak İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”nı Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Katar Maliye Bakanı Ali bin Ahmed Al Kuwari imzaladı.

“Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Arasında Yatırımın Teşviki Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı” Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şeyh Halife bin Casim Al Sani tarafından imza altına alındı.

“Türkiye İhracatçılar Meclisi ile Katar Ticaret ve Sanayi Odası Arasında Mutabakat Zaptı”nı ise Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe ve Katar Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şeyh Halife bin Casim Al Sani imzaladı.

seers cmp badge