Prof.Dr. İbrahim Attila ACAR ; Konu “Mülteciler” Olunca Prof.Dr. İbrahim Attila ACAR ; Konu “Mülteciler” Olunca için yorumlar kapalı 3689

Mültecilik, şu son 10 yılın sorunu değildir. Tarihin her döneminde insanoğlu su misali akıp gitmiştir. Hele ki Türklerin Orta Asya’dan başlayıp Avrupa içlerine kadar olan yolculuğu, en fazla mülteciliğin yaşanmasının önemli sebeplerinden olmuştur. “Suların çekilmesi” gibi, çekilirken geride kalanlar ya bir gün gelecek olan şanlı akıncıyı beklemiş; ya da gözü kulağı Anayurtta olmuştur.

100 yıl evvel özellikle Osmanlı coğrafyası bir yangın yeriydi. Hele koca bir imparatorluk üzerinde sömürgeler oluşturmaya çalışan İtalyanlar, Afrika Talanından geri kalmamıştı. 1911’de Trablusgarp ve Bingazi’de  büyük çatışmalara giriştiler. Maksat belli: Fas Fransızlarda ise bu taraflar da İtalyanlara kalmalıydı.

Birkaç sene sonrasında Balkanları kaybettiğimiz, hele bugün oralardaki pek çok ülkenin nüfusundan daha fazla insanımızın sürgün, savaş ve katliamlarla yok edilmesi; aslında toplumsal hafızamızın bir parçasıdır. Bugün Suudi Arabistan’ın acımasızca hava saldırıları ve bombalamalarına maruz kalan Yemenliler için gidip oralarda savaşan, şehit olan, mezarı, izi tozu belli olmayan dedelerimizin varlığı ise ayrı bir “yürek yangınıdır…” Bu yüzden Rahmetli Dündar Taşer’in de dikkat çektiği gibi:

“Ortadoğu problemi, Osmanlı mirası meselesidir…”

Savaş acımasız!…  “Savaş politikanın başka araçlarla sürdürülmesidir” der, Clausewitz. Bunun en güzel örneği I. Cihan Harbidir. İngilizler I. Cihan Harbi ile işgal edecekleri Filistin bölgesini, savaştan sonra devlet kurmak üzere en baştan Yahudilere vaad etmişlerdi. Yukarıdaki sözü doğrular bu “vaad,” hala güncelliğini korumaktadır. Plan eski.. savaşlar, sonucu belli birer oyun gibi sanki.  Bir ucu Yemen, öteki ucu Balkanlar ve Kafkaslar olan bölgelerden Anadolu’ya 100 yıl önce müthiş bir göç oldu. Sonrasında mübadeleler…  Neredeyse Türkiye Cumhuriyeti nüfusunun yarısı, böyle oluştu. Ama bir yabancılık yok, garipseme yok, ayrıştırma yoktu. O günün “Macurları” Anadolu’ya geldiler. Balkanlardan, Kafkaslardan, Orta Asya’dan, Orta Doğu’dan bile gelenler oldu. Hep birlikte yaşayıp giderken yeni dalga Rusların Afganistan’ı işgal etmesiyle, küçük grupların o bölgeden gelmesiyle başladı… Sonra Bulgaristan’dan trenle Edirne’ye getirilip bırakılan, Bulgaristan Türkleri; ardından Saddam’ın zulmünden kaçan Peşmergeler…  Bosna ve Çeçenistan Savaşlarının mağdurları derken.. 2003 sonrası Irak, özellikle 2012 sonrası Suriye’den gelenlerle Anadolu toprakları cömert bağrını bir defa daha sinesini “yurtsuzlara” açmış oldu.

Bayram için  3-5 günlüğüne dahi ülkelerine dönmelerine bakıp, ne döndüler denir onlar için; ne de geldikleri yerlerden vazgeçtikleri düşünülür.  Bu ülkenin çocukları bu yüzden, gördüğü bunca şeyden sonra  evinden, bağından, yurdundan sürüp çıkarılmaya yabancı değildir. Mültecilik son 40 yılda sürekli yaşanan bir vakıadır. İmparatorluk bakiyesi olmanın gereği belki böyle bir şeydir. Özellikle şu bir gerçek ki son yıllarda Suriye’den gelenlerin sayısı, yaklaşık 100 yıldır gelen mülteciden çok daha fazladır.

“Biz çadırımızı, sırtlanların yolu üzerine kurmuşuz” derdi Taşer.

Dünyada bunca yerde yangın çıkartıp, hala dünya barışı adına konuşanlar dünya nimetlerini paylaşamayanlardır. Ve bu arsızlığın bedeli, sayıları 10 milyona doğru giden mültecilere ödettirilmek istenmektedir.

2018 rakamları, Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısının 300 bine yaklaştığını göstermektedir. Bugün ülkemize gelenlerin üçte ikisi aktif (15-60 yaş) nüfustur. Bu rakam 2,5 milyon kişiye kadar yükseltilebilir. Dün bebek gelenler, bugün okul çağında; okul çağında gelenler ise askerlik çağına gelmiş durumdadır. Türkiye’de hayat devam etmektedir. Kaçınılmaz olarak hayatlar kurulmaktadır. Bu dinamik nüfus ne yardımlarla, ne dilencilikle  varlığını sürdüremez. Bunu da zaten gelenler istemeyecektir. Güvenlik ve beslenme sağlandıktan sonra insan tabiatı gereği sağlık ve eğitim talep edecektir. Sormak lazım: Bu insanlar hiç mi hastalanmaz? Hiç mi eğitim istemez?

Önemli bir husus ise sınır illerde, demografik değişimlerin acil çözüm bekler nitelikte olmasıdır. Hatay, Gazi Antep, Kilis gibi yerlerde nüfus dengesi mülteciler lehine değişmektedir. Yeni “Sykes-Picot”çuların bu durumdan haberdar olmaması mümkün değildir. Eğitimini veremediğimiz, istihdamını sağlayamadığımız, sokaklardan alamadığımız bu insanlar, yarın Türkiye için milli güvenlik sorunu haline  gelebilir. Terörün, uyuşturucunun, çetelerin kullanışlı elemanları olabilir.            Bunun arkasından gelecek sorunlar, toplumsal olayları tetikleyecektir.

Son derece insani duygularla, vicdani gerekçelerle uzattığımız bu dost eli, yeni ilgi alanlarının oluşturulmasını gerektirmektedir. Bunun en başında eğitim gelmektedir. İstihdam ülkemiz için bile sorunken, mülteci işsizler başka dramları tetikleyebilir. Yarın rekabet nedeniyle, yıllarca Avrupa’ya karşı itiraz ettiğimiz yabancı düşmanlığının bizde hortlaması, başka bir trajedi olabilir.

Şüphesiz dilenen bir mülteci, çöpleri karıştıran bir çaresiz sığınmacı, kucağındaki bebeği ile çaresiz bir anne görüp de içi sızlamayan birisi olamaz. Daha kötüsü, içini dolduramadığım “istismar” kelimesini yaşayan, kadın ve çocukları anlatamıyorum bile… Kışın sonu bahar. Bu kışı da atlattılar. Derme çatma yaşam alanlarında hala ayaktalar. Halk bir şekilde organize oluyor. Ramazan mübarek gün ekmeğini paylaşıyor. Üç kuruş sadakasını, “gözünün başının sadakası olsun” diye veriyor. Ama yetmiyor, yetmez!

Bu mesele siyasilerden alınıp “devlet meselesi” olarak çözümlenmelidir. Devlet kendisine sığınanı mağdur etmemiştir. Kapsamlı ve kalıcı değerlendirmeler olmalıdır. Belki, sivil toplum koordine edilmelidir. Ne yapıldı, neler başarıldı, yapılan yardımlar, verilen eğitimler ve mültecilerin adaptasyon süreçleri bir an evvel gözden geçirilmelidir.

Previous ArticleNext Article

“Çanakkale bir milletin asli kimliğini bulduğu, küllerinden yeniden doğduğu bir dönüm noktasıdır” “Çanakkale bir milletin asli kimliğini bulduğu, küllerinden yeniden doğduğu bir dönüm noktasıdır” için yorumlar kapalı 95993

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 Mart Şehitlerini Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 108. yıl dönümü nedeniyle düzenlenen törende yaptığı konuşmada, “Çanakkale, tarihi şanlı zaferlerle dolu bir milletin asli kimliğini bulduğu, üzerine serpilen ölü toprağını kaldırdığı, tıpkı bir Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden doğduğu bir dönüm noktasıdır. Tüm yokluk ve imkânsızlıklara rağmen dönemin en modern ordularını dize getiren milletimiz, Çanakkale’de yazdığı destanla, İstiklal Harbimizi zafere ulaştıracak inancı, iradeyi ve direniş ruhunu da kuşanmıştır” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 18 Mart Şehitlerini Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 108. yıl dönümü nedeniyle Şehitler Abidesi’nde düzenlenen törene katıldı.

Törende yaptığı konuşmada, canları ve kanları pahasına tüm dünyaya “Çanakkale Geçilmez” dedirten büyük kahramanları rahmetle anan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Aynı şekilde vatanımızın bekası, milletimizin istiklal ve istikbali uğrunda toprağa düşen tüm yiğitlere Allah’tan rahmet niyaz ediyorum” dedi.

“ÇANAKKALE, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN KURULUŞ MÜJDESİDİR”

Mehmet Akif’in “Gök kubbenin altında yatar, al kan içinde. Ey yolcu, şu topraklar için can veren erler. Hakk’ın bu veli kulları taş türbeye girmez; Gufrana bürünmüş, yalnız Fatiha bekler” duasıyla şehitleri selamlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal, Çanakkale’yi ‘bugünümüzü kurtaran, maziye kahramanlığını ve büyüklüğünü iade eden, bu toprakları bize ebedi vatan yapan’ zafer olarak tarif ediyor. Gerçekten de Çanakkale, tarihi şanlı zaferlerle dolu bir milletin asli kimliğini bulduğu, üzerine serpilen ölü toprağını kaldırdığı, tıpkı bir Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden doğduğu bir dönüm noktasıdır” şeklinde konuştu.

Tüm yokluk ve imkânsızlıklara rağmen dönemin en modern ordularını dize getiren Türk milletinin Çanakkale’de yazdığı destanla, İstiklal Harbi’ni zafere ulaştıracak inancı, iradeyi ve direniş ruhunu da kuşandığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, devamında şunları kaydetti: “Bu yönüyle Çanakkale, Kurtuluş Savaşımızın adeta provası, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş müjdesidir. Çanakkale’yi, milletimizin bu topraklarda var olmak için verdiği en zorlu, en kutlu mücadelelerden biri olarak görüyoruz. Üzerinden ne kadar süre geçerse geçsin, 108 sene önce burada yazılan o büyük destanı daima gururla hatırlıyoruz. Çanakkale, bizim için sadece iftihar vesilesi değil, aynı zamanda zorluklar karşısında bizlere mücadele azmi veren ilham ve güç kaynağıdır.”

85 milyonun tamamının Çanakkale’den, burada koyun koyuna yatan şehitlerden, ecdadın sergilediği mücadeleden alacağı çok kıymetli dersler olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Özellikle deprem ve sel felaketiyle yüreklerimizin yandığı bu sancılı dönemde, Çanakkale ruhuna tekrar ihtiyacımız var. Yaklaşık 49 bin kardeşimizin hayatını kaybettiği, 11 ilimizde ciddi yıkıma ve acıya yol açan depremin yaralarını, ancak bu ruhu dirilterek sarabiliriz. Nasıl 108 sene önce omuz omuza vererek imkânsızı başardıysak, asrın felaketinin üstesinden de yine dayanışmayla, yine kardeşlikle gelebiliriz. Milletimizin, depremin ilk anlarından itibaren ortaya koyduğu birlik ve beraberlik tablosu, bu konuda bizlere umut ve güven aşılıyor” ifadelerini kullandı.

“EN KISA SÜREDE ŞEHİRLERİMİZİ YENİDEN AYAĞA KALDIRACAĞIZ”

Ziyaret ettiği şehirlerde insanların metanetini, sabrını, vakarını ve hayata yeniden tutunma iradesini gördükçe, cesaret kazandıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “En büyük gücümüz olan bu seferberlik ruhunun zedelenmesine fırsat vermeden, inşallah gece-gündüz çalışarak, en kısa sürede şehirlerimizi yeniden ayağa kaldıracağız. Hiçbir insanımızı, umutlarını bize bağlamış hiçbir vatandaşımızı çaresiz, sahipsiz bırakmayacağız” dedi.

Çanakkale’nin, birbirine kenetlenmiş bir milletin aşamayacağı hiçbir engel, hiçbir badire olmadığını herkese gösterdiğini de vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye, devleti ve milletiyle zorluklara göğüs gerecek, krizleri fırsata çevirecek, ‘küllerinden yeniden doğacak’ kapasiteye sahiptir. Yeter ki fitne ve fesat peşinde olanlara kulak asmayalım. Yeter ki birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize halel getirmeyelim. Yeter ki sürekli karamsarlık aşılayan şeamet tellallarına fırsat vermeyelim. Rabbim ülkemizi her türlü kazadan, beladan, afetten muhafaza eylesin diyorum” şeklinde konuştu.

Çanakkale Deniz Zaferi’nin 108. yıl dönümünü tekrar tebrik eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı: “18 Mart Şehitler Günü’nde Anafartalar Komutanı ve Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere bütün komutanlarımızı, kahraman Mehmetçiklerimizi, şehit ve gazilerimizi rahmetle anıyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şehitler Anıtı’na çelenk bırakmasının ardından saygı duruşunda bulunuldu, İstiklal Marşı okundu. Bu sırada askerlerce saygı atışı yapıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması öncesinde, 16 Türk devletinin askerlerini giysileri ve bayraklarla temsil eden Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı, konuşma kürsüsü yanında kendilerine ayrılan alana konuşlandı.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve 2. Kolordu Komutanı Tümgeneral Rasim Yaldız’ın da konuşma yaptığı programa, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ile gaziler ve vatandaşlar katıldı.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın şehitler için dua ettiği programda, Hacı Bayram Cami İmam Hatibi Yunus Koçan da Kur’an-ı Kerim okudu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dua edilmesinin ardından şehitlik defterini imzaladı ve şehitliklere karanfil bıraktı

.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 108. Yıl Dönümü Mesajı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 108. Yıl Dönümü Mesajı için yorumlar kapalı 97779

“108 yıl önce emperyalistlere karşı Anadolu’daki Türk varlığını korumak ve bin yıllık Türk topraklarını müdafaa etmek için verdikleri mücadeleyle milletimizi Çanakkale Zaferine ulaştıran bütün kahramanlarımızı ve aziz şehitlerimizi rahmetle, tazimle yâd ediyoruz.

Çanakkale Zaferi, Türk milletinin bağımsızlığından asla vazgeçmeyeceğini dünyaya bir kez daha ilan ettiği büyük ve tarihi bir kahramanlık destanıdır.

Anadolu’nun dört bir yanından gelerek yedi düvele karşı Çanakkale’de verilen topyekûn mücadelede ecdadımız, milletimizin zor günde nasıl bir ve beraber olduğunu göstermiş, şehit kanlarıyla sulanan toprağımıza düşmanın ayak basmasına izin vermemiştir.

Bugün biz de ülkemiz ve milletimiz için Çanakkale Zaferinde ortaya koyduğumuz ruh ve iradeyle çalışıyor, her türlü zorluğu birlik ve beraberlikle aşabileceğimize olan inançla mücadelemizi sürdürüyoruz.

Büyük bir kahramanlıkla, cesaretle yazılan şanlı tarihimize sahip çıkacak, Çanakkale ruhunu canlı ve diri tutmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.

Bize bu vatanı emanet eden şehitlerimize, gazilerimize şükran borcumuzu ödemek, vatanımızı ve bayrağımızı her koşulda müdafaa etmek için dün olduğu gibi bugün de yarın da mücadeleden bir an olsun geri durmayacağız.

Bu düşüncelerle, Çanakkale Zaferi’nin 108. yıldönümünü kutluyor, 18 Mart Şehitler Günü’nde bu toprakları bize emanet eden tüm şehitlerimizi ve başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere bütün kahramanlarımızı rahmetle, şükranla anıyorum.

Ruhları şad, mekânları cennet olsun.”